13

2.9K 190 42
                                    

Stiles'tan duyduğum cümle, kafamda şimşek gibi çarparken aklıma ölen sevgilisi geldi. Ona çok benzediğimden bahsetmişlerdi. Bundan ne anlamalıydım? Stiles'ın bana karşı değişmesi, bana daha yakın davranması sevgilisine benzediğim ve acısını biraz olsun azalttığım için miydi?
Eğer tahminlerim doğruysa, canım epey yanacak gibiydi.

Yutkunarak yavaşça kıpırdandım ve bununla birlikte Stiles belimdeki elini çekti. Doğrulduğumda bana anlamaz bakışlar atıyordu. Bu daha çok, bir şey duyup duymadığımı anlamak içinmiş gibi gelmişti bana.
"Ben gideyim artık." Dedim, yataktan destek alarak kalkacaktım ki bileğimden tuttu.
"Ne saçmalıyorsun? Destek almadan yürüyemiyorsun bile. Tek başına gidemezsin." Durdu. Gözleri etrafta gezindi. "Ayrıca, ne oldu birden?" Sesi alçalmıştı.
"Hiç," dedim, omuz silktim. "eve gitmem gerekiyor. Yarına yetiştirmem gereken ödevler var." Güldü. "Tanrı aşkına! Senin yerinde olsam elimden geldiğince gitmezdim okula. En azından bir gün dinlen evde, yarın seni okulda görürsem kendi ellerimle evine geri götüreceğim." Derin nefes aldım, içime kötü bir duygu oturmuştu. Nedense, hiç gerçek hissetmiyordum. Beni ölen birinin yerine koymuş olması hiç iyi hissettirmiyordu. Sanki ona benzemesem, bana dünyanın en iğrenç insanıymışım gibi davranacaktı. Ya da, yüzüme bile bakmayacaktı. Ben bunu anlamıştım.
"Stiles gitmek istiyorum." Dediğimde, yatakta ayaklarımı aşağı sarkıtmış bir şekilde oturuyordum.
"Ama neden bir anda bunu istedin?" Gelip yanıma oturdu. Gözlerim yanıyordu.
"Aklıma kötü bir şey geldi." Dedim, kendimi sıkıyordum.
"Ne geldi?"
"Boşver."
"Hayır," Bana bakıyordu, hissediyordum. Ama ben ona bakamıyordum. "Lydia, söyle bana." Diye üsteledi.
"Sana her şeyi söylemek zorunda değilim!" Bir anlık çıkışmama karşılık olarak birkaç saniye durdu, ardından kafasını sallayıp ayağa kalktı. Elini uzattı, destek alıp ayağa kalktım. Merdivenlerden aşağı inerken annesiyle karşılaşmamayı umuyordum ki, tüm hayallerim suya düştü.
"Gidiyor musun Lydia?" Dediğinde kafamı salladım.
"Annem eve gelmek üzeredir, daha fazla beklememe gerek yok."
"Yemeğe kalsaydın keşke." Dediğinde gülümsemeye çalıştım.
"Teşekkür ederim, belki başka bir gün." Derken boğazıma bir yumru oturduğunu hissettim. Başka bir gün... Başka bir gün, onu görebilecek miydim?
"Pekâla, görüşmek üzere." Stiles'a artık olacakları anlatmak zorundaydım. Bu bilgi, beni fazlasıyla rahatsız eden iç sesimin bir parçası olmuştu. Artık bir yüktü. Ve bu yük, gün geçtikçe katlanıyordu.
Arabaya bindiğimizde hiçbir şey demeden kafamı koltuğun başlığına yasladım ve dışarıyı izlemeye başladım. Aynı zamanda hareket etmemizi bekliyordum ama tık yoktu.
Neden hareket etmediğimizi sormak için Stiles'a döndüğümde, bana bakıyordu.
Afalladım.
"N-neden öyle bakıyorsun?" Dudaklarını ıslattı.
"Seni anlamaya çalışıyorum."
"Neden? Neyi anlamaya çalışıyorsun?" Uzun uzun baktı.
"Neden bir anda böyle davrandığını anlamaya çalışıyorum." Sırtımı dikleştirdim, ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Bazen bazı şeyleri kurcalamaman gerekir," Gülümsedi.
"Ama sen kurcalıyorsun." Kaşlarımı çattım.
"Neyi?"
"Hayatımı, beni, çevremi,"
"Hayır öyle yapmıyorum. Sadece sana yardım ediyorum." Koltuğundan bana doğru biraz yaklaştı.
"Bana neden yardım ediyorsun?"
"Çünkü bi-" cümlemi tamamlamama izin vermedi, işaret parmağını dudağıma yerleştirdi ve "Şşş" diye mırıldandı. İçim ürpermişti.
"Bu cümleyi defalarca işittim. Ben gerçeği merak ediyorum." Geri çekilip kapıya yaslandığımda, o olduğu yerde duruyordu.
"Gerçek falan yok." Dedim, gözlerim etrafta gezindi. "Sebep de yok. Her şey doğaçlama. O an öyle istedim, bu kadar. Başka bir şey söylememe gerek yok." Eve gidip kafamı toplamaya ihtiyacım vardı.
"Lydia," dedi, gözleri bir süre benim yaslandığım pencereden dışarı baktı. "neden böyle davrandığını biliyorum." Nefesimi tuttum.
"N-ne?"
"Benim aptallığım. Sana söylediklerimi duydun ve şu an kafanda soru işaretleri var. Öyle değil mi?" Hiçbir tepki verememiştim. Devam etti. "Şu an sana sadece ona benzediğin için böyle iyi davrandığımı, çünkü acımı hafiflettiğini düşünüyorsun. Ama hiç de öyle olmuyor. Aksine, sen acımı unutmamı engelliyorsun." Yutkundum.
"Seninle sırf ona benzediğin için vakit geçirmiyorum Lydia. Seninle vakit geçirmek güzel olduğu için yanındayım. Ona benzemen, bazen hoşuma gidiyor. Ama yalnız kaldığımda," durdu. Devam edemedi.
"neyse ne. Eğer hala aynı düşüncedeysen, seni eve bıraktıktan sonra hayatından defolabilirim." Dediğinde hâlâ cevap verememiştim. Birkaç saniye tepki bekledi, ardından arabayı çalıştırdı.
"Pekâla." Yol boyunca sesimi çıkartmadım. Beynim çok doluydu, kafam karmakarışıktı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Stiles'ın ölen sevgilisine benzemekten nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyordum.
Evin önüne geldiğimizde, annemin hala gelmediğini yanan tek bir ışık bile görmediğimden anlamam pek zor olmamıştı. Buna rağmen arabanın kapısını açtım, inip evin önünde bekleyebilirdim.
"Bir şey demeyecek misin?" Dediğinde duraksadım.
"Ne diyebilirim ki?" Benim tarafıma yaklaşıp açtığım kapıyı geri kapattı. "Baksana tek bir ışık bile yanmıyor. Annen daha gelmemiş, arabada bekle işte. Ayağın hala sağlam değil, hem hava da soğuk." Beni mi düşünüyordu?
"Gerek yok," Dediğimde gözlerini kırpıştırdı.
"Var."
"Yok." Dedim, kapıya uzandığımda, uzanan elimi tuttu. "Var." Göz teması kurduğunda, gözlerimi kaçırdım. "Var dedim Lydia, yanlış anladığın bir şey yüzünden küsüp gidemezsin."
"Yanlış falan anlamadım her şey ortada."
"Öyle mi?" Kafamı salladım.
"Sen, beni kullandın."
"Kullanmadım!" Sesi biraz yüksek çıkmıştı. "Bana seni kullandığımı söyleyemezsin, her şeyi söyle, ama bunu söyleyemezsin." Omuz silktim.
"O zaman ne? Neden şimdi böyle hissediyorum? Neden benim uyuduğumu sanıp o cümleleri sarf ettin?" Gözü seğiriyordu.
"Bir şey söylesene!"
"Bugün onun ölüm yıldönümü! Anladın mı? Ben, ben o kadar korkak bir insanım ki, iki yıldır onun mezarına bile gidemiyorum! Ve sen, ona o kadar benziyorsun ki, sana baktıkça suçluluk hissediyorum! Sen bana kötü hissettiriyorsun! Ve şimdi, duyduğun iki cümle yüzünden, beni saçma sapan şeylerle suçluyorsun. Anladın mı!?" Sertçe yutkundum, gözleri kızarmıştı ama ağlamıyordu. Yüzü bembeyaz kesilmişti. Duyduklarımla bir anda suçluluk duygusuyla harmanlandı bedenim. Daha kötü hissediyordum.
"Özür dilerim." Diye mırıldandığımda, artık bana bakmıyordu. Penceresinden dışarıyı izliyordu.
"Gerek yok." Diyen belli belirsiz sesi geldi.
"Var," dedim. "çabuk yargıladım." Hala bana bakmıyordu. Cevap vermedi.
"Stiles böyle olsun istemezdim. Çok kötü hissediyorum..."
"Ne yapabilirim?" Dedi, bakışlarını olduğu yerden ayırmadan kollarını birbirine bağladı. "Herkes kötü hissediyor." Bu sefer ben ona yaklaştım. Elimi koluna koyduğumda geri çekildi. Derin nefes aldım.
"Haklısın." Derken beynimde şimşekler çakıyordu. O an, annesi için geldikten sonra ne olacaktı?
"Stiles lütfen bak bana." Yüzünü göremiyordum. Birkaç saniye beni umursamadığını düşünsem de, sonrasında bana döndü. Gözleri daha da kızarıktı ve ek olarak... Yüzü ıslaktı. Onu böyle görünce gözlerim dolmuştu. Yatar pozisyondaydı, bense dik oturuyordum. Kafasını kollarımın arasına alıp karnıma yasladım.
"Ağla," dedim, sesim titriyordu.
"rahatlaman gerekiyor." Durdu, durdu, durdu. Hıçkırık seslerini işittiğimde, içim parçalanır gibi olmuştu. Göz yaşlarım yanağımdan süzülüp onun saçlarına düşüyordu. Stiles, duvarlarını yıkmıştı.
Kaç dakika öyle kalmıştık bilmiyorum, ama kısa bir süre değildi. Arabada bir süre sonra hıçkırık sesleri de kesilmişti, sessizliği dinliyorduk.
Bunu bozan şey, Stiles'ın telefonunun zil sesiydi. Doğrulup telefonu açtı.
"Alo?" Onu izliyordum. "Ş-şaka mı bu?" Yüzündeki ifade hiç normal değildi. "Hayır, hayır, hayır," Dediğinde düşündüğüm şey olmamasını diliyordum. "Anne..." Diye mırıldandığını duyduğumda, bugünün tarihinin en lanet gün olduğuna çoktan karar vermiştim...

-
Selaaaam!
Bölüm hakkındaki yorumlarınız???

BEACON HILLS HIGH SCHOOL ||stydiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin