Sadece düşünerek geçen zaman iyice bunaltmaya başlamıştı beni. O günün ardından yaklaşık on gün geçmişti. Dışarı çıkmak istemiyordum. Bahsettiği paket geldiği an evde olmalıydım. Bir şeyleri kaçırmaktan korkuyordum. Evin içinde oyalanabilmek için dolabımın içinde duran boş tuvallerden birini alıp, karşısına geçtim. Uzunca bir süre ne çizebileceğimi düşündüm fakat aklımda canlanan hiç bir şey yoktu. Yaşadıklarımı düşündüm. Acaba onları bu tuvale dökebilir miydim? İnce bir fırçayı elime alıp sarı boyaya batırdım. O an yine dalgınlık yaşadım. Başımı kaldırıp boş tuvale, sarı boyaya batırılmış fırçayı sürmek için bakınca, tuvalde kendi el yazımı gördüm. Yine aynı olayı yaşamıştım. Sol kolum aşırı derecede ağrıyordu ve farkında olmadan, kendimden habersiz bilinç dışı bir şeyler yazmıştım. Karşımda kocaman harflerle ''ADIMIN HAZIR. OYUNCAKÇI DÜKKANINA GEL VE AL.'' yazıyordu. Adım dediği paketim olmalıydı. Beklediğim gün gelmişti. Hemen yastığımın altında duran kahverengi keseyi de alıp evden çıktım. Yol boyunca bu sefer nelerle karşılaşacağımı düşündüm. Bu sefer nelere inanamayacağımı. Her şey öylesine esrarengizdi ki bir şeyleri çözme , öğrenme duygusuyla ışınlanmak istiyordum. Bu kısacık yol erişilmez geliyordu. Ama nihayet gelmiştim. Sonunda oyuncakçı dükkanının kapısındaydım Şimdi içeri girecek ve her şeyi öğrenecektim. Bunu istiyordum. Bu, yaşadıklarımdan sonra hakkımdı.
İçimdeki sabırsızlığa rağmen kendimi toplayıp, yavaşça içeriye girdim. Oyuncakçı dükkanı en son gördüğümde ki gibiydi. Oyuncaklar raflarda sessizliğe bürünmüş bir şekilde bekliyorlardı. Yaşlı adama seslendim. Fakat ortalıkta kimseler gözükmüyordu. O kapı ise kapalı, üstünde de bir tane anahtar takılıydı. Ne kadar beklesem de kimsenin gelmeyeceğini anladığımdan tekrardan o kapıya doğru ilerledim. Gidebileceğim tek yer orası gibi duruyordu. Anahtarı tekrardan sağa doğru çevirip kapıyı araladım. bu sefer kendimi o boş odada buldum. Tekrar tekrar denememe rağmen ulaşamadığım odaya bu sefer, üzerinde bir anahtar bırakılarak tekrardan davet edilmiştim. Yavaşça odanın içine doğru ilerledim.
Oda bir önceki gelişimde ki gibi bomboştu. Sadece odanın tam ortasında bir sandalye, sandalyenin üstünde de bir sandık vardı. Bu sefer duvarlarda boş olmalı ki fısıltılarda duyulmuyordu. Sandalyeye doğru yaklaşıp, yaşlı adamın dediği paketin üzerinde duran sandık olabileceğini düşündüm. Kahverengi, yeşil çizgileri olan; altın sarısı renkte bir sandıktı. Tam ortasında kırmızı bir taşı vardı. İçinde ne olduğunu öğrenebilmek için daha da yaklaştım. Kırmızı taşın olduğu yerden açılıyordu. Açmak için elimi uzattığım an, odamda ki camların titreyiş sesleri tekrardan duyulmaya başladı. Yavaşça artan ses öyle bir hal almaya başladı ki, sanki aynı anda binlerce cam yüksek bir binadan yere çakılıp, sağır edici bir sese dönüşüyordu. Dayanılacak gibi değildi. Hemen kırmızı taştan tutarak sandığın kapağını yukarı kaldırdım. Kırmızı taş ortadan ikiye ayrılarak kapak açıldı, sesler kesildi. Sandığın içinde beni sonsuzca hayrete düşüren mavi bir top duruyordu. Sadece ''Mavi bir top'' . Sandığın içinde olmasını umacağım en son şeydi bu. Oysa herşeyi açıklayacak bir şey bekliyordum. Mavi topun ne olabileceğini düşünmeye başladım fakat hiçbir şeye benzetemiyordum. Elime almak için sandığa doğru uzandım. Tam o anda mavi top renk değiştirmeye başladı. Bir anda maviden kırmızıya, kırmızıdan sarıya sarıdan kahverengiye, turuncuya, yeşile dönüp duruyordu. Sonra bir anda bütün renkler birbirine karışmaya sıvı bir boya gibi birbirine bulaşmaya başladı. Tekrardan rengarenk olan topu almak için uzandım. Avucumun içinde renk değiştirmiş camdan bir top duruyordu. Fakat ne anlamı olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir anda elimde tuttuğum camdan topun her iki tarafında, şeffaf kanat çıktı. Elimdeki top birden havalanarak odanın içinde uçmaya başladı. Onu yakalayabilecek , peşinden koşacak bacaklarım yoktu. Sadece uçuyor, sadece durmasını bekliyordum. Bir anda yavaşlayarak tam baş hizamın karşısında durdu. Ona doğru avuçlarımı açtım. Sağ avucuma doğru uçup kondu. O an tekrardan üstünde ki renklerin değişmiş olduğunu farkettim. Tüm renkler yer değiştirip, dünya haritası haline gelmişti. Tüm okyanusları, ülkeri avucumun içinde uçan bir topta görebiliyordum. Sonra harita halinden, ilk haline mavi bir topa dönüştü. O an farkettim. Avuçlarımda sıımsıkı tuttuğum mavi top, bana bu dünyanın kapısını açan ilk anahtarım, kendimden geçerek çizdiğim o resmimdi. O akşam çizdiğim resim şimdi karşımdaydı. Hala arkasında yazanlar hakkında hiçbir bilgim yoktu ama anlaşılan olduğum yeri gösteren haritaya dönüşen bir top çizmiştim. Ve şimdi avuçlarımda duruyordu. Bir elimde kanatları tekrardan uykuya yatmış mavi topu tutarken bir diğer elimle de cebimde duran keseyi aldım. Artık keseyi açma vakti gelmişti. Üstündeki ipi çekip ağzını açtım. Elimi kesenin içine sokup içindekileri çıkardım. İçinde iki tane ucu bulunan bir kolye çıktı. uçlardan biri ağaç kökleri gibi yuvarlak şekilde içini göremediğim birşeyi sarmıştı. Diğer uç ise bir kafes gibi açılıyor ve içi boştu. Elimdeki mavi topu bu boş olan kısma yerleştirdim. Bir anda topum küçüldükçe küçülüp, küçücük bir taş halini aldı. Üstünü de kapatıp iki uçlu kolyeyi boynuma geçirdim. Köklerle sarılı olanın ne olduğunu bilmiyordum. Aslında burada olan hiçbir şeyi biliyor sayılmazdım. Hala büyük bir arayışın içindeydim. Bilinmez bir denizin içinde korkusuz görünmeye çalışarak ilerliyordum. Tüm bu güçlü olma çabama rağmen, soruların içinde boğulmak, nefessiz bırakıyordu beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎴(O.Y.U.N)🎴 ''ATEŞ TOPU''
Fantasy🎴 Seçildim. 🎴 Yüzyıllar sonra tekrardan hayat bulacak oyunun, direnişçilerinden biriyim. Her oyun farklı bir kapı demektir. Kuralları değiştirmeyi öğrendiğiniz an oyun gerçeklikten çıkıp, zihinsel yapınızın bir ürünü olmaya başlar. Oyunca...