Saf Ve Masum

48 2 0
                                    

Kabil kendini benden ayırdı ve alnını alnıma yasladı. Nefesimi kontrol etmeye çalışırken, ne olduğunu da anlamaya çalışıyordum. Kabil yanağımı okşadıktan sonra son kez beni öptü ve "Şimdi gitmeliyim meleğim, geri geleceğim." dedi. Kendini benden ayırdığında hızla kapıya yöneldi ve çıktı.

Kapanan kapıya bakakalmıştım, yavaşça elimi dudaklarıma götürdüm. Şu ana kadar kimse beni öpmemişti, doğru düzgün sevgilim de olmamıştı. Bu çok fazlaydı benim için, fazlasıyla duygu ve karmaşa yüklüydü. Hislerim yok olmuştu adeta, beynimde cevaplanmayı bekleyen bir sürü soru vardı ama hepsi birer paradokstu sanki.

Kendime gelmek için dolaba yöneldim, bedenim susuzluktan ölecekmiş gibi hissediyordum. Buzdolabının kapağındaki şişeyi alırken dolabın bomboş olduğunu fark ettim, yalnız yaşarken bunu pek sorun etmiyordum ama artık Uzay vardı ve bu dolap boş kalmamalıydı. Sanırım tekrar çalışmaya başlamalıydım, bir aydır çalışmıyordum. Bunu aklımın köşesine not ettikten sonra tabakların olduğu dolaba yöneldim, 20li sigara paketlerinden birini çıkardım ve çakmağımı da alıp balkona çıktım.

Sigaranın ucundaki minik kıvılcımlara baktıkça, kalbimin yanıp tutuşmasını anımsadım. Gözlerim geçmişe kayıyordu sigaramdan aldığım her nefeste, anneme hattâ babama. Babam ile artık konuşmuyorduk, annem ise kendi hayatını kurmuştu. Abim ise babam ile ortaklık kurmuş şirketleri devralmıştı.

Annemle sık sık görüşürdük ama yurt dışındaki teyzemler geldiği için bir haftayı geçik bir süredir konuşmuyorduk. Abimi özlediğimi fark ettim ve bana öfkeli olduğunu bildiğim hâlde telefonumu çıkardım ve aradım. Bir kaç çalıştan sonra açtığında, "Efendim?" dedi.

"Nasılsın abi, özledin mi beni?"

Abim telefonda bir süre güldükten sonra beş dakika kadar konuştuktan sonra kapattık. Telefon kapanır kapanmaz gözlerim dolmuştu, onu çok özlemiştim. Yılda bir kaç kez görüşüyorduk, bunun bir çok sebebi vardı. Başta ben çok fazla şehirden ayrılmıyordum, birde o çok yoğun çalışıyordu.

Yarım saat sonra da annemi aradım, annemle biraz sohbet ettikten sonra ona bir adamla tanıştığımdan bahsettim. Uzay'ı anlatmamıştım çünkü bu yüz yüze konuşulacak bir konuydu. Kapatacağımızı anladığım sırada, "Babam nasıl, yani neler yapıyor?" diye sordum.

"Ben de çok fazla görüşmüyorum kızım biliyorsun, ama duydum olanları. Sana onunla konuşmanı söylemeyeceğim çünkü seni çok yorduk yavrum, buna hakkın var. Ama bildiğin baban işte, kaçak hayatına devam ediyordur. Yıllardır böyle, biliyorsun. Sen merak etme beni, iyiyim ben. Evimi aldığımdan beri teyzenle falan vakit geçiyor, keyfim de yerinde. Sen de Kabil konusunda dikkatli ol, çok bağlanma. Biliyorum ben seni hemen bağlanırsın sen, ama kırılma kızım. Yeterince kırgın bir çocuksun sen, yorma kendini. Bak babanla bana, 22 yıl uğraştım ve kendimi heba ettim de ne oldu?" dediğinde ona haklı olduğunu söyledim ve beş dakika daha konuştuktan sonra vedalaşıp kapadık.

Annemin söyledikleriyle kalbimde bir burkulma oluştu, ya Kabil de babam gibi giderse?

Düşüncelerime kaç saat boğuldum bilmiyorum ama kendimi ağlarken bulduğumda Kabil çoktan gelmişti. Omzumdaki elinden gözlerine doğru kaydı gözlerim, soru sormasını istemediğimi anlamış olacak ki sustu ve o da yanıma çöktü. Bir sigara da o yakarken ağlayışım yavaş yavaş sessiz iç çekişlere dönmüştü.

İlk tanıştığımız gün gibi ikimizde sustuk saatlerce, sorularımızı yuttuk. Bir süre sonra ise başım omzuna düşmüştü, soğuk havaya aldırmadan yağmur ve vanilya kokusunu içime çekerek kendimi zihnimin yorgunluğuyla yaptığım savaşa beyaz bayrak sallarken buldum. Göz kapaklarım kapanırken aklımda yine o dudaklar vardı ama bu defa gerçek olmayan gülümseme değil, dudaklarıma kapanışıydı.

Virane MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin