Zehir

41 3 0
                                    

Kabil arabayı park ettiğinde hızla indim ve bana doğru koşan Uzay'a kollarımı açtım. Biliyorum yalnızca bir gece ayrı kalmıştık ve kısa zamandır birlikteydik ama onu çok özlemiştim. Onu bir kardeş gibiden çok, çocuğum gibi görüyordum. Bunun sebebi neydi bilmiyordum ama ona çok bağlanmıştım.

Düşüncelerimle beraber kollarımı daha da sıkı sardım ve Uzay'ın saçlarını koklayarak onu tekrar öptüm. Kabil de yanımıza geldiğinde, üçümüz de sarılır bir durumdaydık. Uzay'ın gözünden bir damla yaş düştüğünü ilk fark eden Kabil olmuştu ve onu kendi kucağına çekti. Kabil'e iyice sokulup Uzay'ın gözyaşını sildiğimde, Kabil de diğer kolunu bana dolamıştı. Sanki şey gibiydik, bir aile.

Bu sarılma bana bir şeyi daha fark ettirdi, Kabil de Uzay'ı çocuğu olarak görüyordu. Ve ona karşı bir baba gibi davranıyordu, oldukça iyi bir baba.

İçim burkulurken benim de gözlerim dolmuştu, asla bu tabloyu yaşayamamıştım kendi ailemde. Yaşayamazdım da. Uzay, Kabil'e babası gibi sığınıyor ve güveniyordu. Kabil onu bir baba gibi koruyor ve seviyordu. Ben de Kabil'e sığınıyordum, dışarıdan bu denli tehlikeli görünen birinin kollarında öyle güvende hissediyordum ki...

Başımı göğsüne yaslandığım adama çevirdim, gözleri kapalıydı. Uzay'ı ve beni saran kolları öylesine sıkıydı ki, sanki bize zarar gelecekmiş gibi. Kabil bakışlarımı hissetmiş olacak ki gözlerini açtı ve dolmuş olan gözlerime baktı. Gözlerimi kaçırsam da o beni daha da kendine çekti ve saçlarıma sokuldu.

Fatma teyze ve Ahmet amcanın beklediğini hatırlayınca Uzay'ı kucağıma aldım ve onlara teşekkür ettim. Kabil de veda ettiğinde Uzay brnden ayrılmak istemediği için arka koltuğa geçtim ve onu iyice kendime çektim.

Araba tekrar durduğunda tanıdık apartmanın önündeydik ama küçük bir sorun vardı, Uzay uyuyakalmıştı. Kabil arkaya döndü ve, "Hâlâ uyuyor mu?" diye sordu. Başımı olumlu bir şekilde salladım ve Uzay'a bir bakış daha attım.

"O zaman ben Uzay'ı alayım, sen taşıma zaten zayıfsın. Sen de çantaları al, olur mu?"

İtiraz etmedim çünkü Kabil'in bakışları itiraz istemiyor gibiydi. Ama hey, Uzay en fazka 5 yaşındaydı ve o da çok zayıftı. Yine de itiraz etmedim ve Kabil inip benim tarafıma dolandığında yavaşça Uzay'ı ona verdim. Ben de hızla çantaları aldım ve kapıyı kapadım, otomatik kilitlenirdi nasıl olsa.

...

Uzay'ın üzerini iyice örttüm ve saçlarını okşayarak alnına son bir öpücük kondurdum. Kabil de saçını okşadıktan sonra sessizce odadan çıktık ve salona geçtik. Amerikan tarzı mutfağıma geçtim ve ketılı kavradım.

"Kendime kahve yapacağım sen de ister misin? Birde film izlemek ister misin, biraz dinlenmiş oluruz hem?"

Kabil bana bakmadan söylediklerimi onayladığında ketıla çoktan su doldurmuş ve yerine koymuştum. Çekmeceden kahve paketlerini çıkartırken gözümün ucuyla Kabil'in de film seçtiğini görmüştüm.

"Ne tür izlemek istersin?"

Kabil'in sorusunun karşısında biraz durdum ve aklıma bir şey gelmeyince benim için fark etmeyeceğini belirttim. Kahveler hazır olduğunda fincanları aldım ve koltuğa doğru ilerledim. Kabil L koltuğa yayılmış ve sehpadaki dizüstü bilgisayara odaklanmıştı. Ekran küçük olduğu için yanına tek bacağımın üzerine otururken, "Umarım şekersiz seviyorsundur çünkü evde sadece 2'si 1 arada vardı." diye belirttim.

Kahveleri dizüstü bilgisayarın iki tarafına koyduktan sonra arkama yaslandım ve filme göz attım. Göl Evi.

Yapım baya eski ama kaliteli gibi duruyordu.

Virane MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin