Göz alan kızıl renk, gökyüzüne siyahı yayıyordu. Beyaz bulutlar yerini siyaha bırakıyor, vahşet göğü ele geçiriyordu. Felaket diye adlandırıyorlardı, içeride ne olduğunu bilmeyenler. Gözlerdeki acıma kadar aşağılık bir şey varsa o da, acınmaydı. Onlar acıyı o kızıllarda buluyorlardı, gökte yayılan karanlığı görmeden.
İtfaiye ekipleri yangını söndürdüğünde, gri kapşonlumun şapkasını başıma geçirdim ve hızlı adımlar ile sokaktan ayrıldım. Herkes meraklıydı; yanan evin kime ait olduğunu asla öğrenemeyeceklerdi. Orada yanan geçmişin, bana ait olduğunu asla bilemeyeceklerdi.
Saatler sonra kendimi bir barda bulmuştum, içki içmiyor hattâ önümdeki portakal suyunun pipetini dişliyordum. Her bara gelen alkol kullanacak veya birilerinin yatağına girecek diye bir kaide yoktu sonuçta, yani bence öyleydi. Dişlediğim pipetle portakal suyundan bir yudum daha çektim içime, bu bar taburesinde oturup insanları izlemek hoşuma gidiyordu. Dans pistinde uygunsuz da olsa birbirine çarparak dans eden topluluktan gözümü loca tarzı hazırlanmış koltuklara çevirdim. Ah kesinlikle bara gelmek eğlenceliydi! İnsanları kaba tabiriyle dikizlemeye devam ediyorken, gözlerim locaların birinde arkadaşlarından kopuk bir şekilde telefonuyla ilgilenen siyah saçlı adama kaydı. Saçlarına fön çekerek yukarı kaldıran bir tip değildi, daha çok uzun düz saçlarını yanlara sarkmasına izin veriyordu. Eğer saçları omuzlarına kadar uzun olmasa ve kolundaki garip dövmeler olmasa, masum biri derdim. Çünkü tamamen çevresinden kopmuş, telefonda bir şeyler okuyordu. Bir arkadaşı ona seslenmiş olacak ki başını telefonundan kaldırdı ve arkadaş grubuna döndü. İlk birkaç saniye ifadesiz kalsada, mor büyük gözleri kısılacak derecede dişlerini gösterdi. Mordan kastım, dayak yemişçesine morarmış gözleriydi. Ve kesinlikle bu çok sahte bir gülümsemeydi, bunu nasıl anlamıyordu ki insanlar?
Sanırım biraz fazla dikkatli bakmış olmalıyım ki, izlenilme hissine kapılarak sağa ve sola bakışlar attı. Gözleri beni bulduğunda, bakışlarımı kaçırmak yerine gözlerimi kıstım. Arkadaşlarının da, baktığı yeri takip ederek bana baktıklarını göz ucuyla görebilmiştim. Bakışmamız saniyeleri asırlar gibi geçirirken, arkadaşlarından birinin dirseğiyle dürtmesiyle bu bakışma son buldu. Dürten arkadaş, aralarındaki en pis işlere bulaşmış gibi duranıydı. Beni burnunun ucuyla göstererek bir şeyler söylediğinde tüm grup kahkaha atmıştı ve o bana bu defa inceler gibi değil de bıkkınca bakmaya başladı. Portakal suyumdan bir kaç yudum daha alırken, ayağa kalkıp saçlarını savurarak bana gelişini izledim. Adımları emin adımlardı ama bakışları bıkkın ve isteksizdi. Yanımdaki tabureye çöktüğünde, onu dürten arkadaşına -evet ona şimdilik bu adı takıyorum- inatla bakmaya devam ettim. Portakal suyumun bitişini haber veren pipetin acınası kıvranışının sesini duyduğumda önüme döndüm ve büyük bardağı tezgaha çarptım. Sarhoş gibi Baran'a -barmene- seslendim ve bir tane daha istedim. Baran bu defa vizşe suyu dolu bardağı önüme iterken, "Bu gece fazla mı kaçırdık sanki melek?" diyerek dalga geçmeyi de unutmamıştı. Omuzlarımı silktim ve ellerimi iki yanımda açarak masum bakışlar attım. Yanağımdan makas alarak diğer tarafa yönelirken göz kırpmayı da ihmal etmemişti. Küçük bir kıkırtıyla vişne suyunu yudumlamaya başladığımda, yanıma oturan adam boğazını temizledi. Başımı çevirmeden göz ucuyla baktığımda, sıkkın bir şekilde nefes verdi. Sanırım bu durumdan en az benim kadar hoşlanmıyordu, hattâ eminim.
"Beni dikizlerken gördüğün gruptakiler numaranı alamayacağımı iddia ettiler ve anlarsın işte, uğraşmak istemiyorum. Uğraştırmasan?"
Dediklerini umursamadan vişne suyumdan birkaç yudum daha aldıktan sonra Baran'a el işareti yaptım. Baran soran gözlerle yanıma geldiğinde, kalem istedim. Baran, bar tezgahının diğer ucundan bana kalemi fırlattığında adamın eline uzandım. Şaşkın görünüyordu. Yumruk yaptığı elini açtığımda avucuna hızla numaramı yazdım, yanına da "Call me ;)" yazdıktan sonra şaşkınlığı atamamış suratına döndüm. Gözlerinde takılı kalmıştım, siyaha yakın bir kahve tonuydu. Bakışları gözlerimin derinlikletine inmeye çalışır gibi olduğunda, "Bu arkadaşlarını tatmin eder sanırım?" dedim. Suratı yine umursamaz bir hale döndüğünde, samimiyetten çok uzak formalite bir gülüş attı ve ayaklandı. Omzumun ucuyla grubunun yanına dönen adama baktığımda, arkadaşları omuzlarına nidalar eşliğinde yumruk atıyor ve gülerek sırtına vuruyorlardı. Tek biri hariç, grubun başı gibi görünen, onu en başta dürten adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Virane Melek
Misterio / SuspensoŞeytan, göğün çıkardığı uğursuz sesler eşliğinde ilerliyordu karanlık sokakta. Gök yarıldı, karanlık kanatlar yere indi bir şimşek eşliğinde. Şeytanın inine düşmüştü cehennemden, melek. Şeytan; nefret dolu, Melek; harap olmuş, Şeytan; nefretle güç...