Özlem

17 1 0
                                    

Nefes nefese tekrar çığlık attım, Tanrım neden kimse gelmiyordu?

"Yardım edin!"

Kimse sesimi duymuyor olamazdı değil mi?

"Kabil, Kabil! Sakın kendini bırakma, buradayım. Yanındayım, yanındayım."

Tekrar yardım çığlıkları atmaya başladım ve kucağıma yığılan Kabil'in gece karası gözlerine baktım. Yarı kapalı gözleri o kadar dikkatli bakıyordu ki gözlerime, ruhumdan bir parçanın daha koptuğunu hissettim. Hastahane çarşafını Kabil'in karnına bastırmaya devam ederken, ağlamaya da devam ediyordum. Neden böyle bir şey yapmıştı?

Sonunda kapı açıldığında içeri giren doktorlar hızla sedye isteyip Kabil'e ilk müdehaleyi yapmaya başladılar.

"Meyra hanım, lütfen elinizi çekin yarasına bakmamız gerekiyor."

İnatla bırakmadım, sanki bırakırsam ölecekti o. Doktor sonumda dayanamayarak elimi sıkıca tuttu ve çekti. Hızla Kabil'in kucağıma düşen elini tuttum ve dudaklarımı bastırdım. Git gide, soğuyordu. Tanrım, ölmesi gereken bendim. O değil, ona bir şey olmamalıydı.

~~~

Saatler geçmişti, Kabil ameliyattaydı ve henüz kimse bir şey söylemiyordu. Bu sırada polisler gelmiş soru sormak istediklerini söylemişlerdi ama doktorum benim de hasta olmamdan dolayı buna izin vermemişti. Bir kapının önünde oturup çaresizce beklemek daima zordu, çaresizlikti. Bir insan kapının arkasında can çekişiyor ve bu insan senin kendinden bile daha çok değer verdiğin biri oluyor genelde. Elinden hiçbir şey gelmiyor, yalnızca bekliyorsun. İyi veya kötü bir haberi.

Baran yanıma geldi ve bana seslendi. Kafamı kaldıracak halim dahi yoktu bu yüzden bir tepki bile veremedim. Yavaşça benim gibi yere oturdu ve başımı omzuna yasladı.

"Meyra, biliyorum canın acıyor güzelim. Ama kendini toparlamalısın, zaten sen de hastasın. Yapma böyle, daha fazla yıpratma kendini. Biraz yat ve dinlen. Söz veriyorum bir haberde ilk gelip sana ileteceğim, hadi güzelim."

Yavaşça başımı hayır anlamında salladım. Yatmak istemiyordum veya buradan ayrılmak. Kabil'in o kapıdan sapasağlam çıkışını görmek istiyordum, hem o beni hissederdi değil mi?

Bir saat kadar geçmişti ki aniden kapı açıldı ve içinden hızla doktor çıktı, yerden kalktım ve yanına ilerledim. Ayaklarım kötü bir habere hazırlıyordu kendimi, yavaş yavaş ilerliyordum duymak istemeyeceklerim için. Doktor maskesini indirdi ve bana dönerek konuşmaya başladı.

"Çok kan kaybetmiş ama sizin yarayı tutmanız sayesinde bu bir nebze daha azaltılabilmiş. Ameliyat bitti ve şuan hastamız gayet iyi. Kurşun herhangi bir organa gelmediği için şandlıyız ama kan kaybı büyük bir sorundu. Odaya alınmak için hazırlanıyor şuan, geçmiş olsun."

Duyduklarım ile rahatladığımı hissettim. Hemen ardından ise saatlerdir hissetmeyi reddetiğim şeyleri teker teker kazandım. Baş ağrısı, yorgunluk, duygusal karmaşa... Her şey bu denli saçma giderken ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Önce Cevdet'in bana yaptıkları, sonra Kabil'in ben yerine kendini vurması. Midem bütün bu olanları kaldıramıyormuşcasına kasıldı ve en yakınımdaki çöp tenekesine koştum.

Midem boşaldığında Baran çoktan yanımda bitmiş ve artık dinlenmemveya doktorun muayene etmesi gerektiğiyle ilgili zırvalıyordu. Ama ben yine de dinlemiyor dolayısıyla onu da sinir ediyordum.

Zaman benim için şuan hem çok hızlı hem de çok yavaş akıyordu. İlüzyon videolarındaki o dönen yuvarlakların hangi yöne döndüğünü anlayamazdınız ya, her şey böyleydi işte. Zaman yavaş mı akıyordu yoksa hızlı mı anlayamıyordum, her şey o kadar karmaşıktı ki.

Virane MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin