Suyun sesi çocuklaştı.

16 1 0
                                    


Suyunsesi çocuklaştı.



İksoriki dere arasına uzanmış kumral bir akşama benziyordu, eldeğmemeiş kardelen çiçekleri gibi dururdu. Kimsenin aklınagelmezdi oraya sabah güneşinin doğacağı. Kaçak ve kuralsızdı,havası kuru ve sabahları ayazdı. Korunaklı ve bir o kadartuzaktı, evelden kim konmuşsa gerdanına onundu top yekün zaman. İksor'unaltından, dere kıyısından, su sesinden faydalanarak gittiler. Birsaat daha böyle sorunsuz giderlerse ilk gece hedefledikleri yerevarmış olacaklar. Orada konaklayıp karanlık çökünce gene yolaçıkacaklardı. Seydesen iki silahşorla en önde gidiyordu, bubölgeyi en iyi bilenlerden biriydi. Önce mağaraya bakıp, temizolup olmadığını kontrol etmesi gerekiyordu öncülerin. Dikkatlişekilde girdiler içeri. Mağarada, külleri henüz soğumamışhalde, yanmış odun parçaları gördüler. Önce tedirgin oldular,"Yakında asker mi var acaba?" diyerek biraz beklediler. Sonrayaptıkları kontrolle burada, daha evvel, kendileri gibi bir grubunkonakladığını ve onların da Laç Deresi'ne gitmek için buyolu kullanırken bu mağarada konakladıklarına kanaat getirerekkabileyi içeri aldılar. Çok kısıtlı şekilde herkese yiyecekbir şeyler verdiler. Henüz karanlıktı. Belirli noktalaranöbetçiler koyduktan sonra diğer herkesin uyumasını istediler.

Xecê,dört çocuğunu eteğine almış, kol kanat olmuş, onları birserçe gibi kanatlarının altında ısıtıyordu. Ali Haydarbabasının yanındaydı nasılsa, ama nedense öksürüğünüduymamıştı. Gün ağarmaya başladı, mağara kapısından incebir ışık huzmesi süzülerek içeriye yayıldı, dakikalargeçtikçe güneş şefkatli bakışlarını yere yatırdı adeta.Yaşlılar güneş ışığına doğru dönerek dualar etmeyebaşladılar. Seyitmençe yüzünü mağaranın duvarına gömmüşkıvrılmış duruyordu. Ali Haydar yoktu. Sağa sola döndü yok.Gözlerini mağaranın içinde çevirdi, bakışlarını yere çarptı,gökyüzünü ikiye yardı, duvarları yıktı yok. Xecê, dilinidamağından ayırdı.

"AliHeyder kotiyo?"

" AliHaydar nerde?"

Seyitmençe,bakamadı Xecê'ye. Yüzünü daha da gömerek mağaranın duvarınahıçkırdı. Seydesen hemen Xecê'nin yanına fırladı.

" wayê,wenge xo mevecê, domon pe meheşe, layik zaf newes bi. Serbaxelleşayina ni domono, ma lace tu kerd qirban"

"Bacım,sesini çıkarma; çocuklar duymasın; çocuk çok hastaydı. Buçocukların kurtuluşu için senin oğlunu kurban ettik"

Xecênefes almak için başını geriye attı, çenesini açamıyordu,acıyı bütün damarlarında en derin şekilde hissetti.Gözbebekleri çatladı, tırnaklarını toprağın yedi kat dibinekadar batırdı. Saçlarını tutup çekecek takati bulamadankendinden geçti. Başı toprağın üstüne düşünce diğerçocuklar uyandı, korkuyla annelerine baktılar. Kadınlar hemenmüdahale ederek çocukları annelerinden uzaklaştırdılar. Ağzınasu sürerek, ayıltmaya çalıştılar. Sultan, annesinin ellerinibırakmıyordu. Diğer çocukları, şaşkınlıkla uzaktan neolduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Xecê,yavaşça gözlerini açınca Usen Ağa'yı karşısında gördü.Sesi çıkmıyordu, gözlerinden ırmaklar akıyordu.

UsenAğa: "Buna mecburduk, yoksa hepimiz yakalanırdık. O İbrahimpeygambere kurban gitti. O simdi cennette. Düzgün Baba diğerçocuklarına zeval vermesin. Çok ağlama, herkesin acısı büyük,katlanmak zorundayız yaşamak için! "

Xecê,Ali Haydar'ı yanaklarından öperken aldığı lezzeti düşündü,kokusu burnunun direğine dayandı eridi dili ağzında. Sultan'ınelini Ali Haydar'ın eli diye sıkıyordu.

Üçdefa peş peşe "Ez torê bimiri Ali Heyder." dedi.

"Bensana öleyim Ali Haydar"

Çaresizliğininbilincindeydi, diğer çocuklarını korumak için dirayetli olmakzorunda olduğunu iyi biliyordu. Savaşın en can alıcı payesi onaçıkmıştı şimdiden. İçi kazan gibi kaynıyordu. Sultan'ıkendine doğru çekti ve yatırdı göğsüne, koklayarak öptü.

YASAK MINTIKANIN ÇOCUKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin