Xecê,leçeğine sardığı acıları kimseye anlatmadan dilini keserek sıreyledi!
Kahrıdaha beter hale geldi Xecê'nin. Bulmuştu tekrar yavrusunu, amakaybettikten sonra bulmuştu. Bir hayal, bir düş olmaktan çıkmışXecê'nin gözbebeklerine oturmuş duruyordu Ali Haydar. Amadokunamıyordu, sadece ağlıyordu. Kaybetmişti, üstelik bu defaacısı daha katmerliydi. Hem kızını hem tekrar oğlunukaybetmişti. Hayatı kaybetmişti artık. Sabaha doğru penceredensarkan ay ışığına baktı. Kalktı dışarı çıktı. Sessizlikbu kadar çığlık çığlığa olur mu? Her tarafta Sultan'la AliHaydar koşuyordu, bir ceviz ağacından diğerine çıkıyorlardı,Xecê onları görüyordu ama onlar ne duyuyor ne görüyorlardı. Buyalancı hayalden sıyrıldı.
Gecetemizdi, yolculuk için her şey sakindi ve sükût büyüktü.Kapının tam yanında asılı duran kıldan örülmüş örkeni (ip)aldı. Kapının eşiğini üç defa öptü. Ay ışığının alnınavurduğu tepeye doğru yürüdü. Söğüt ağaçları dallarınıeteklerine kadar indirmiş, yaşlı kadınlar gibi duruyorlardı.Xecê dermanını bulmuştu, gücü kuvveti onu bir çırpıdasöğüdün üstüne çıkardı. Örkeni düğümledi, bir halkayaptı, diğer kısmını da yukarda oldukça kalın bir dala sardı,halkanın içinden geçirdi, daldan çözülmesi imkânsız şekildebağladı ipi, halka yaptığı kısmı aşağı sarkıttı. Birazdaha aşağı inerek diğer dalın üstünde, halka yaptığı örkeniboynuna astı, aya baktı, aklından tek bir şey geçmedi. Kimseyediyeceği yoktu, bu güne kadar bildiklerini söylemişti ama hiçbirdileği tutmamıştı. Kızgındı, anneydi, acısını dilineyükledi, sustu ama yetmedi. Ali Haydar, Zeynel, Sultan diyebağırarak geceye bıraktı bedenini. Kar kaplamış narin bir söğütdalı gibi, bedeni sarktı aşağıya doğru. Ay, başınınüstündeydi, tanıktı; rüzgâr leçeğini okşuyordu, gözlerindendökülen yaşlar ruhunun derinliklerinden kopan nehirler gibiydi...
Geceboyu tedirgin bekleyen, yaralı bir ceylan gibiydi Sultan. Adamınyüzüne baktığında korktuğu şeyler, Ramazan'la yaşadıklarıve şimdi çektikleri kafasında dönüp dolaştıkça duygudanduyguya savruluyordu. İlk hissettiği acıyı unutmamıştı.Kasıklarında dolanan o anlatılmaz hınzır, muzip sancı...Yavaşça karnını okşadı. Artık farkındaydı her şeyin veçocuğunu koruma güdüsü, her yerini kaplamıştı. Sabaha doğruuyur uyanık, korku kaygı içinde daldı; kendinden geçti; boynuyana devrilmişti, öyle devrildi ki adamın omzuna düştü adeta.Ama adam kendisini kıpırdatmadı ve uyusun diye öylece durdu.Sultan, o kadar çok karışık zamanlara gitti ki babası, annesi vekardeşleri onu hiç umursamadan hayatlarına devam ediyorlar gibidüşledi. Onların rahat yaşayacaklarına inandı.
Savurduğudumanı ile çalkalanarak devam eden trenin ağır, kahredici sesiile daldı düş deryasına.
"Göğsüdaralmış gibi vuruyordu nefesi, kalbinin kapılarına. Beynindederin bir uğultu ile sarsıldı, annesine doğru ağlayarakkoşuyordu. Annesini bir uçurumun kıyısında gördü, ona doğrubaktı, koşmak istedi ama koşamadı, sanki ayakları bağlıydı.Annesi kendisine el sallayarak uçurumdan saldı kendisini."
Sultanhıçkırıklarla uyandı, nerede olduğunu unutmuş ve şaşkıncasağa sola bakışlarla saldırdı. Adamın yüzüne tekrar baktı,aynı tepkiyle kendisini geri çekti. Adam sakin olması için elişaretleri yaptı. Kendine geldi, farkındaydı gene, ama annesi ileilgili gördüğü düş onu kurtaramadı nefesinin daralmasından.Kesin bir şey olmuştu düşüncesi, onu "Ya annem öldüyse?"korkusundan alamadı. Tren, sararmış buğday başaklarınınarasından uzun boylu tarlaları yararak, sabah güneşini arkadabırakarak devam ediyordu...
Xecê,her gün herkesten önce kalktığı için, uyananlar onun yataktaolmamasını normal karşıladılar. Seyitmençe, Sultan'ı nasılbulacağına dair planlar yapıyordu. Kapıya çıktı, inceden akançeşmede elini yüzünü yıkadı, dualar etti. Geldi duvarınönünde, kürsüde oturdu; Xecê etrafta dolanıyordur diyedüşünerek kendi kendine Sultanı aradığını düşündü vekendi kendine 'birazdan ellerinde birkaç odun parçası ile gelir,sanki Sultan orda oturuyor gidip bulacak?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK MINTIKANIN ÇOCUKLARI
Historical FictionDersimlilerin, tertele olarak adlandırdığı katliamdan geriye; acılarla birlikte, insansızlaştırılmış bir bölge kalmıştır. Yıllarca burası 'yasak mıntıka' olarak adlandırılmış ve kimse bu bölgeye girememiştir. Dersimlilerin bu mıntıkaya girmesi çok s...