Ekmekfirar etmişti, savaştan kaçıyordu adeta.
Savaş,üçüncü yılında bütün yüzünü gösterdi. Açlık, yoksulluk,sefaletle beraber salgın hastalık haberleri fısıltılı şekildeyayıldı. Her şey karaborsadan satılıyordu, yoksulların almadurumu söz konusu bile olamazdı. Zerzevat yoktu; şeker, çay veyağ yoktu; ekmek karneye bağlandı.
Günlerzulüm cenderesinden geçiyordu; Xecê, çok ağır beddualar veahlarla kaderine yükleniyordu:
"Arocê be şabiyene, ma wucadê bi merdene, naca mamene"
"Ogün kararsaydı biz orda ölseydik de gelmeseydik buralara"
Seyitmençe,yaşadıklarını ölçüp biçip tartmaya çalışıyor. Doğduğutopraklarda mıydı suç, renginde mi, dilinde mi, inancında mı?Anlam veremeden biraz daha içinden sessizce küfrediyor kaderine.Yapacak bir şey yoktu, o da Xecê gibi yaparsa yaşama şansıkalmayacak ve dağılacaklardı.
Sultan,nerdeyse bir seans haline getirdi gezmelerini, eve dönerken bazen yabir etek ya bir eşarp veya yiyecek bir şey vermiş oluyordubirileri. Annesi çok bir şey demiyor ve düşünmüyor da.
Genebir sabah öğlene doğru çıktı evden. Akşam dönme vaktigelmesine rağmen, Sultan dönmedi. Xecê okuldan gelen Ali Xıdır'asöyledi ama hiç oralı olmadı. Seyitmençe eve girdiğindeXecê'nin telaşını gördü. Xecê durumu anlatınca, Seyitmençeönce aceleden Ali Xıdır'a bağırdı ve hemen dışarı çıktı.Sokaklara daldı ama nereye gideceğini bilmez şaşkın haldedolandı. Neredeyse köyün altını üstüne getirdi kimseyigöremedi. Çaresiz eve döndü, tam kapıya vardığında Xecê'ninçığlıklarını duydu, hızla içeri girdi. O kadar sinirlenmişve öyle bağırıyordu ki, Sultan annesinin el kol ve yüzhareketlerinden çok kötü bir şey yaptığını anlamış, tamköşeye sıkışmış hüngür hüngür ağlıyor ve arada birşeyler mırıldanıyordu. Xecê, hırsla Ali Xıdır 'a ve diğerçocuklara da bağırdı.
Seyitmençe:
"Besoendî Xecê, milet venge tu heşino pe"
"Yeterartık Xecê, millet sesini duyacak"
Xecê,sesinin korkunç ve deli rüzgârını indirdi; fakat dayanamadı vehüngür hüngür ağlamaya başladı. Eli ayağı titredi ve olduğuyere bir çuval gibi devrildi. Telaştan ne yapacaklarını bilmezşekilde Xecê'yi kaldırıp sofunun üstüne koydu Seyitmençe.
Annelerininöldüğünü zanneden çocuklar çığlıklarla bağırarak ağlamayabaşladılar, evin içinden sesler sokağa yayılmıştı.Çığlıkları duyan en yakındakiler evde birine bir şeyinolduğunu düşünerek kapıya dayandılar. İçeri girdiklerinde,ölü gibi yatan Xecê'ye ne olduğunu anlamak için yaşı epeyceilerlemiş olan Emine teyze davrandı. Bayıldığını hemen anladı,su istedi kolonya istedi. Su vardı ama kolonya yoktu, koşup evdengetirdiler komşular ve Xecê yavaş yavaş gözlerini açmayabaşladı, çenesini bir süre sonra açabilen Xecê'nin gözlerindensadece yaş akıyordu.
Gözleriçukurun içinde bir çift mum gibi parlıyordu. Çok zayıfdüştüğünü ve kendisine çok iyi bakması gerektiğinitembihleyip çıktılar.
Çocuklarsusmuştu, felaket gelip evin bacasına konmuştu, kimseden çıtçıkmıyordu. Sultan, her şeyin kendisinden kaynaklandığınınfarkında olduğu için gözlerini annesinin gözlerindenayırmıyordu. Annesi bir kez baksa, gülümsese, dağılacak elbetbu kara bulutlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK MINTIKANIN ÇOCUKLARI
Historische fictieDersimlilerin, tertele olarak adlandırdığı katliamdan geriye; acılarla birlikte, insansızlaştırılmış bir bölge kalmıştır. Yıllarca burası 'yasak mıntıka' olarak adlandırılmış ve kimse bu bölgeye girememiştir. Dersimlilerin bu mıntıkaya girmesi çok s...