Kaybolmuşbir sürgündü kendi sesiyle ağladı.
AliXıdır şaşkınlıkla telaş içinde sağına soluna baktı,tanıdığı kimse yoktu, tren gitmişti. Ne yapacağını bilecekdurumda değildi, ağlamaya başladı. Henüz sırtındaki yaralartam iyileşmemişti, ama bu acı onun için şarapnel parçalarındanbeterdi. Annesi, babası, kardeşleri nerede; onlar mı kayboldu;kendisi mi kayboldu; anlayamadı. Sadece ağlıyordu. Başında birkasket ve kahverengi resmi elbiseli biri yaklaşarak bir şey sordu,Ali Xıdır korkuyla ayağa kalktı ve ağlamasını kesti ama birşey anlamıyordu. Adam, çocuğun yabancı olduğunu anlamıştıama dil bilmediğini düşünememişti. Her sorduğu soru yanıtsızkaldı. Çocuğun başına bir şey gelmişti ama ne olduğunubilmiyordu, "gel" diye işaret etti, Ali Xıdır bütünkorkularını alarak takip etti adamı. Doğruca bir büyük binayagittiler. Ali Xıdır, bazılarını sima olarak tanıyordu, trendegörmüştü ama annesi babası yoktu. Burası sürgün edileninsanların toplatıldığı bir binaydı.
"Türkçebilen var mı? " diye bağırdı
Aradanürkek bir ses vızıldadı.
"Benbiraz biliyor memur beg" dedi sürgünlerden birisi.
"Sorsanabu çocuk niye ağlıyor, kaybolmuş mu yoksa dışarı mı atmışlar,adi nedir?"
"Bikoname tu chıko, chayê berbena, tu biya vind, yaki tu esta teber?"
"Aponamê mi Ali Xıdıro, mi ma-u piyê xo kerd vind, ğelet amo war"
" AdıAli Xıdır imiş, annesini babasını kaybetmiş, galiba erkeninmiş"
"Tamam,söyle ağlamasın, bu da kalsın sizin yanınızda bir yer ayarlayınyatsın, yemek verin, annesi babası bulununca yollarız"
"Vanomeberbo, naca lewe simade vindero, ramerdiyo non boro, ekê ma u pidi xebere danimeci"
AliXıdır sakinleşmişti, ne de olsa konuşacağı bildiği bir dilvardı. Çocukların yanına geçti oturdu, yiyecek verdiler su içti.
Geceoldu yatacak bir yer gösterdiler, sıralı dizilmiş yataklar vardıama Ali Xıdır gündüzden kendisiyle sataşan iki çocukla aynısırada yatmak zorunda kaldı. Çocukların ikisi durmadantekmeleyerek, iterek yatağın dışına çıkardılar Ali Xıdır'ı.Çaresizdi, duvarın dibine doğru çömeldi, sessizce ağlamayabaşladı. Yaşadığı şu kısacık hayatta, başından neleringeçtiğini sıraladı. "Keşke o top parçaları değdiğindeölseydim" diye içinden nefretle saldırdı hayata. Ali Haydar'ıdüşündü önce, onun şimdi nerde olduğunu, cennetin nasılolduğunu düşündü. Dağları tepeleri aşarak geldi;kardeşlerini, annesini, babasını düşündü. Ama bilmediği bircoğrafya olduğu için onları hep bir dağ başında ya da taşduvar evde ve köyde düşlüyordu. Sultan'ı düşündüğündegülümsedi "İyi ki o kaybolmadı, ya Zeynel ya Besê? İyi kionlardan biri kaybolmadı." Birden deli bir cesarete büründü,sanki yüreği büyüdü. Kardeşlerini, anne ve babasını büyükbir bahçeli evde hayal etti. Düş dünyasına öyle bir daldı kiolduğu yerde uyudu. Rüyasında anne baba ve kardeşlerini görmüştü.Uyanınca rüyasını kendi kendine anlattı.
"Benbüyük bahçeli evin kapısını açıyorum; Sultan pencereden benigörüyor, anneme koşarak elinden tutup zorla çekiyor kapıyadoğru; annem kapıyı acınca beni görüp, koşarak çığlıklarlabana sarılıp ağlayarak öpüyor. Babam, Zeynel ve Besê daha sonradışarıdan içeri geliyorlar, herkes bana sarılıyor, annem helvapişirmiş, bana yediriyor önce" içi ısınmıştı, sıcacıktı;karnı, umudu yücelmişti...
Muhtar,Seyitmençe'ye sorular soruyor:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YASAK MINTIKANIN ÇOCUKLARI
Historical FictionDersimlilerin, tertele olarak adlandırdığı katliamdan geriye; acılarla birlikte, insansızlaştırılmış bir bölge kalmıştır. Yıllarca burası 'yasak mıntıka' olarak adlandırılmış ve kimse bu bölgeye girememiştir. Dersimlilerin bu mıntıkaya girmesi çok s...