☁️Devil☁️

121 9 17
                                    

LÜTFEN AŞAĞIDAKİ NOTU OKUYUN!

Bir süre bölüm atmayacağım için uzun bir bölüm yazmaya çalıştım. Bu bölümden sonra bölümleri düzenleyeceğim. Ve sanırım başlıkta çok ufak bir değişiklik yapıp, geri kalan bölümleri çok az bir kısmı texting olacak. Ayrıca kapakta da bir değişikliğe gideceğim. Kapak hakkında düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim. Sizi seviyorum.

Bölüm Şarkısı: Digital Daggers - The Devil Within

"Durakmış! Umarım en hassas yerlerine durak kurarlarda gelen geçen sana girer Justin!" Sinirle ve ağzımdaki jelibonlar yüzünden söylediğim cümle anlaşılmamakla birlikte önümdeki Justin'in posterini de jelibon artıkları içinde bırakmıştı.

O gün tek damla göz yaşı dökmemiştim. Sanırım beynim'Yoğun drama var! Gerizekalılık modunu aktifleştirin!' emri vermişti tüm vücuduma. Ne zaman üzülsem ağlardım normal olarak. Ama annemin kanser haberi ve Justin'in berbat vedası üst üste gelince kalbim bunu kaldıramamıştı. Sanki o an göz pınarlarım ruhuma ihanet edercesine kurumuştu. Aklımdan 2 teori dönüp duruyordu. İlki, bunların tamamının Justin'in tek kişilik oyunu olduğuna dairdi. Yeni sevgilisi, yeni bir intihar girişiminde bulunmamak için onu mutlu etmek adına bizi feda etmişti. Diğeri ise, aslında gerçekten onların ilişkisinde ki bir aşamadan ibaret olduğuma dairdi. Bu 2 düşünce nöronlarımı kemirirken eş zamanlı ruhumu da kemiren bir şey vardı. Annem.

O giderse napardım bilmiyorum. Birçok arkadaşım hatta kardeşim gibi olan Ashley olsa bile annem bir başkaydı. Ondan başka kimsem yoktu. O giderse yıkılmazdım, yok olurdum. Beni sıcacık kalbiyle sarıp, tüm acılara karşı kendini siper eden annemin eksikliğinin üstesinden gelemezdim. O ölürse onu takip etmem pek zamanımı almazdı. Ama ölmeyecekti, şimdi değil. Kardeşim gitti, Justin gitti sıra asla anneme gelmeyecekti. Annem parçalanmaya devam eden ruhumu hissetmiş olacak ki, beni arayarak telefonumun, menapoza girdiğini yeni öğrenmiş orta yaşlı kadının titreyen elleri gibi titremesini sağlamıştı. Ne ara dolduğunu fark etmediğim gözlerimi silip görüntülü aramayı cevapladım.

"Selam Tanrıça'm!"

"Ağladın mı sen? Gözlerin kızarmış."

"Hatrımı sorduğun için teşekkürler anne. Sen nasılsın?" Gözlerini devirdi.

"Bell, eğer Jusin ile ayrıldığınız için ağldayısa-"

"Anne, hayatımda beni durak olarak kullanmaktan başka bir halta yaramayan insanlardan daha önemli kişiler var. Ayrıca Ash, hunharca yediği balı jelibonlarıma dökmüş bende yanlışlıkla yiyince işte alerji yaptı." Yılın yalancısı ödülüm nerede?

Konuyu değiştirmek için lafı annemin ağzına tıkıp yedinden konuştum. "Kanada biletlerini aldım. Bu hafta sonu yanında olurum."

"Güzelim, gelmeni istemiyorum. Beni bu halde gör istemiyorum. Tedaviler çok ağır ve beni böyle hatırla istemiyorum lütfen gelme." Duraksadım.

"Nasıl istersen." Kabaca olduğunu hatta berbat bir şey yaptığımı daha sonradan fark edecek olmamı umursamadan telefonu yüzüne kapattım.

☁️☁️☁️☁️☁️

Yerdeki tekerleksiz bavulu kapıya doğru sürüklemeye çalıştım. Ama benim canım ne ki? Ash'in muhtemelen sevmediği her insanın kemiklerini koyduğunu düşündüğüm bavul benim güçsüz kollarıma karşı inanılmaz bir direnç göstermiş, hatta beni dengesizleştirip yere düşmemi sağlamıştı. Yüzümü buruşturarak kalçamı sıvazlayıp kalktım.

"En sevdiğim yerim acıdı."

Annemle tartışmamak için gelmeyeceğimi söylemiştim ama bu koca bi yalandı. Annem istediğini yaptığımı sanıp seviniyordu. Onu o şekilde hatırlamamı istemiyordu. Haklıydı. Ama onu görmeye ihtiyacım vardı. Ash ile annemi gizlice takip edecektik böylece ikimizinde istediği olacaktı. Sesleri duyup gelmeye tenezzül eden Ash, Angry Birds gibi kızgın bir ifadeyle dibimde durdu.

"Bu bavul neden dışarda değil?"

"Orda bakınca Hulk gibi mi görünüyorum Frankenstein'ım?"

"Ne var bunda ya?" diyerek son kelimesini uzatıp bavulu tek elle dışarı götürdü. Sağ elimle açık kalan ağzımı kapattım.

"Ash, Kalus 'beni taşıyabilecek bir kadın istiyorum' dediğinde seni kastetmiş olması muhtemel mi?" Bana öyle bir bakış attı ki tırsmadım dersem yalan olur. Ayaklarımı yere sürerek bende havalimanına giden taksiye bindim.

☁️☁️☁️☁️☁️

Hastahane'nin en ücra köşesinde bir duvarın arkasına gizlenmiş annemi izliyordum. Hem muhabirlerden hemde annemden gizlenmek zordu. Annem çok fazla incelmiş bedenini daha yakından görmek kalbimi sızlatmıştı.Hıçkıra hıçkıra ağladım. Ölüyordu.Ve benim elimden hiçbir şey gelmiyordu. Gözlerimin önünde ölmesine izin mi verecektim? Omzumda hissettiğim el ile aniden arkama döndüm. Justin.

"Senin burada ne işin var Bella?" Vay canına, onun ağzından Bells ve ya Güzelim laflarını duymamak ne kadar garipmiş. Yabancı gibi hissediyordum.

"Sana hesap vermem için bana bir sebep göster." Sadece gözlerimin içine bakmakla yetindi. Gözlerinde anlaşılmaz bir ifade vardı. Ne yani bana acıyor muydu? Hangi sıfatla?

"Seni özlüyorum Bells."

"Üzgünüm Selena ile olan ayrılık haberlerinizi duymamışım." Ukalaca sırttı.

"Seni neden unutamıyorum? Seni yok etmek isterken hemde." Bana istediği kadar acı çektirebilirdi. Bu beni güçsüzleştirebilirdi. Ama annemin bana ihtiyacı varken düşmeyecektim. Henüz değil. Onun gibi sırtarak konuştum.

"Ben senin kalbine sızdım. Beni yok edemezsin. Ben seni yok edene kadar."


Jelibon | Justin Bieber TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin