ʕ•ᴥ•ʔღʕ•ᴥ•ʔ
Hep yürüdük ve yürüdük. Akıl almaz yerlere bile gittik. ''Abi bunlar sevgili değil bir şey değil nereye gitmiş olabilirler?'' diye söylenmeye başladım. Çağatay yolda ani bir şekilde durunca bizde durmak zorunda kalık. Çağatay elimi elinin arasına alarak konuşmaya başladı;
''Bak Su, bizim Emre uzun zamandır sizin Sibel ile ilgili konuşuyor ve eminim şuan Sibel'e yalvarıp okulu astırmıştır. Nereye gittiğini bilmiyor olabiliriz ama eminim bir şey olduysa bizim Emre, Sibel'i korur. Çünkü ona değer veriyor.'' gözlerimiz birbirine kitlenince Kerem'in ani hareketi gözleri ona çekti. Çağatay'ın elimin üzerinde olan elinin üzerine atlayıp Çağatay'la beni ayırdı. ''Devam edelim mi?'' diye soru attı ortaya, sanki suratı da bir kızardı mı ne!
ʕ•ᴥ•ʔღʕ•ᴥ•ʔ
Abi her yerim ağırdı da ağırdı. Madem Emre'ye bu kadar güveniyorlar niye hala arıyoruz? ''Ne zamandır arıyoruz hala ne iz nede bir cevap bulduk. Siz madem Emre'ye bu kadar güveniyorsunuz neden biz hala onları arıyoruz?'' mantıklı sorumun cevabını beklemeye karar vererek yüzlerine baktım. Çağatay derin bir nefes alıp konuşmaya başladı;
''Bak Su, Emre kötü bir şey yaptı?'' dediğinde gözlerimi iki kat fazla açarak ''Ne gibi?'' sorusunu seçtim. ''Emre zamanında peşine adamlar taktı, ve bu adamlar normal adamlar değil!'' Salak bir gülümseme takınıp korkumu alta çektim ''Hıhh en fazla ne yapabilirler ki?'' diye salaklığa büründüm. Ardından Kerem Çağatay'ın önüne geçerek göz hizama girdi. ''Bu adamların amacı Emre'ye zarar vermek! Ve en büyük zarar sevdiğini elinden almak olur. Umarım biraz ipin ucunu bulursun!'' Bu söyledikleri biraz kalbimi sıkıştırmadı değil. ''Yani telefonlarını açmamaları normal çünkü onlar başkalarının elinde olabilir, bunu mu dile getiriyorsun bana?'' Yandık, sesim ağlamaklı çıkmıştı. ''Aynen öyle.'' diyerek bakışlarını başka bir tarafa değiştirdi. Aniden çalan Çağatay'ın telefonuna kaydı gözlerimiz. Kimin aradığını sadece Çağatay görmüş ve bakışları iyi bir haber var anlamında bakıyordu.Telefonun kilidini sağa doğru çekerek kulağına götürdü,
''Alo, LAN EMRE NEREDESİNİZ!'' Diye bağırmaya başladı birden. ''Hoparlöre al!'' diye fısıldadım. Telefonu kulağından çekip sesi üçümüzün de duymasını sağladı. ''Çağatay işim var kardeşim, Sibel'i saldılar pardon Sibel okula geliyor şimdi.'' diye sözünü kısa kesip telefonu suratımıza kapattı. ''Sibel'i saldılar dedi duydunuz mu?'' kafamı 'evet' anlamında salladım. Kerem'den gelen sese kaydı gözlerim,''Biliyordum abi, ne yapacağız şimdi?!'' sesi ağlamaklı çıkmıştı. Bu kadar strese dayanamayıp göz yaşlarımı dışarı akıttım. Dayanamayıp Kerem'in yanına gittim. Aşırı sinirli görünüyordu, ve bütün akılları karıştıracak bir hamle yapıp Kereme bütün gücümle sarıldım. İki,üç saniye afallamışa benziyordu ama sonra neyin ne olduğunu kavrayarak ellerine belime dolamıştı. Çağatay bir kaya parçasına oturup, gözlerini bir şeye dikmiş sol bacağını oynatıyordu. ''Tamam, gözümüzü korkutmaya gerek yok! Elbet bir yolunu buluruz ayrıca Emre o kadar kası boşuna yapmadı değil mi?'' diyerek gözümdeki yaşları sildim. ''Emre'nin on katı adamlar, Emre ya oğlum ne diye bizsiz böyle işlere kalkışıyorsun!'', ''Böyle olmaz hadi kalkın gidiyoruz.'' Çağatay'ın bana bakan boş ve anlamsız gözleri 'nereye kızım mal mısın?' der gibi bakıyordu. Hiç cevap vermeden ellerini tutup onu kaldırdım.
ʕ•ᴥ•ʔღʕ•ᴥ•ʔ
Hiç polis lafını ağzıma almadım çünkü onların aklı buna erebilecek zekada ve polisi karıştırmadılar sa bunlar tehdit edilmiş demektir. Bunlardan aldığım değimlerle en son nerede olabileceklerini sordum. Cevap buraya aşırı uzak olmadığı için oraya kadar yürümeyi tercih ettik. Üç kişide olsak Emre'yi kurtarınca sayımız dörde çıkacak ve hep birlikte kurtulmuş olacaktık.
Oralara yaklaştığım sıra tanıdık bir ses bağırarak koşuyordu. ''Bu Sibel'in sesi.'' dedim. Ve ter içinde kalan Sibel'in bizi fark etmesini bekledim. ''SU, KIZIM SENİ ALLAH GÖNDERDİ!'' diye cırlayıp üzerime atladı. ''Emre'yle kahvaltı yaparken, iki adet maltoroz sakin ve yavaşça bizi aldı! Bir süre sonra beni arabayla sokağa attılar. Ama Emre nerede , ne yapıyor bilmiyorum.'' ve Kerem Sibel'i çektiği sorguyu bitirince Sibel bizi geldiği yöne doğru ilerletti. Sibel'in yarım yamalak hatırladığı bilgilere göre doğru yerdeydik. Karşımıza çıkan büyük arazi kapısını Kerem ve Çağatay büyük bir güçlükle ittiler. Sibel göz yaşlarını ellerinin tersiyle geri itti, hıçkırıklarına engel olmaya çalıştığı çok belli oluyordu. "Tamam Sibo, Emre'yi kurtaracağız yani umarım." Bunları derken sol elimle omzunu sıkıyordum. Açılan kapının arkasındaki herşey göz sınırımın içine girince sadece siyah araba ve başka büyük bir kapı gördüm. Açıkçası tam bir mafya havası vardı ortamda. "Evet beni bu arabayla attılar!" Diye cırlayan Sibel'e İşaret parmaklarımızı ağzımıza götürerek 'ŞŞŞ' diye cevap verdik. Sibel ağzımı kitledim işareti yaparak sustu. "Tamam artık ne olursa olsun içeri girip yumruklarımızı konuşturmamız gerek!" Diyen Kerem'e kafamı salladım. "Hop sen hayırdır dünkü çocuk?" Diye elini alnıma koydu, ben boşuna bu çocuğa ukala demiyorum! "Nedenmiş o?" Tek kaşımı kaldırarak ona yaklaştım. Öne atılan Çağatay "Saçmalamayı kesin tabikide siz kızlar gelmiyorsunuz , uslu uslu bizi bekliyorsunuz hadi bakalım." Elini omzuma koyup iki kere sırtıma vurup gözlerimin önünde gittiler...
ʕ•ᴥ•ʔღʕ•ᴥ•ʔ
Son kapıyı açtıklarını gördüğümde Sibel'in iki eliyle gözlerini kapamış arkasını dönüp beklediğini gördüm. "Kızım bir şey olmayacak, Kimseye niye endişe ediyorsun ki? Hem sesler artarsa biz dalarız içeri!" Bir yandan titreyen bir yandan özgüven veren sesimle gözlerimi açılan kapıya odakladım. Sibel'in sırtına hafif vurarak bana bakmasına sağladım. 'Gel' işareti yaparak ses çıkarmadan kapıya yaklaştım. Arkamdan gelen Sibel göz yaşlarını sabit tutmaya çalışıyordu. Ani bir şekilde kapıdan çıkıp göz sınırlarıma giren görüntüler ani donmama sebep oldu. Bunlar;
Kerem,Çağatay ve Emre! Kurtulmuşlar, Emre'ye doğru koşarak sarılan Sibel adına çok sevindim. Sonun da bu işkence de bitmişti! Benim mutlu bakışlarımı gören Kerem "Daha bitmedi Mavi Şeytan! Hızlıca ayrılalım burdan, Hadi!" Eliyle işaret yaparak bizi peşinden sürükledi...
Biz nihayet okulun yakınlarına varmayı başarmıştık, ve ilk derin nefesi alarak konuşmayı başlatacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIĞIN VURDUĞU SAHNE
ChickLitSU,DERİN,SİBEL VE ELİF TAŞINDIĞI YERDE IŞIĞI BULABİLECEKLER Mİ?