KEHANET

830 23 21
                                    


GİRİŞ

Granit bloklardan oluşmuş ve dünyanın var oluşundan beri orada duruyormuş izlenimi veren bir tür istasyona henüz ulaşan üç kişi, çok büyük vagonlara sahip metalik gri ve alabildiğine uzayıp giden trene benzer aracasakin bir dakiklikle akın eden ve büyük bir kalabalık oluşturan yolcular eşliğinde binip kendilerine ayrılmış özel kompartımana geçtiler.

İçlerinde en gençleri ve liderleri olduğu net bir şekilde belli olan, yakışıklı yüz hatlarına sahip,standartların çok üstünde uzun boylu adam, kompartımanın iç bükey camına gözlerini çevirerek, binlerce şeffaf kubbenin yan yana getirilmesiyle yapılandırılmış binalara ve ardından turkuaz renkli gökyüzüne baktıktan sonra, beyaz saçları omuzlarına inen daha yaşlı adama dönerek: "Onlardan haber aldınız mı?" diye sordu.Sesi tuhaf biçimde yatıştırıcıydı.

Beyaz saçlı adam başını hafifçe eğerek konuştu: "Ne yazık ki hayır, efendim.Sahip oldukları özellikleri kullanarak muhafız grubundan kurtulmayı başarmışlar."

Genç adam gerginleştiyse de bunu belli etmedi."Zaman hızla aleyhimize işliyor. Kehaneti gerçekleştirmek ve eğer bunu başaramazsak olacakları önlemek için çok az süremiz kaldı."

Üçüncü yolcu mırıldandı: "Tam olarak altı ay."

Genç adam başını salladı: "Burada üç ay."

Yaşlı adam yerinde kıpırdandı: "O olduğundan emin misiniz efendim?"

Genç adam gözlerini kıstı "Eylül'ün 7. günü ve ayın hilal olduğu dönemde doğmuş.Sağ bileğinin iç kısmında ve boynunun sağ tarafında kahverengi yıldıza benzer doğum lekeleri var ve ben de..." sözlerinin devamını getirmek istemeyerek sustu.

Diğerleri tepki vermeden beklediler.

Genç adam devam etti:"Muhafız sayısını arttırın. Sanırım Givetre'nin yardımına ihtiyacımız olacak.Tus kentine ulaştığımızda derhal liderleri ile görüşmek istiyorum."

Diğer iki adam sessizce emri anladıklarını belirttiler.

Uzun ince bir puroyu andıran araç, şimdi istasyonu tamamen geride bırakmış,sarı ince topraklardan başka hiçbir şeyin göze çarpmadığı yabanıl bir coğrafyada ilerliyordu.

1

"İnsanların mutlulukları ya da mutsuzlukları talihin olduğu kadar, kendi karakterlerinin de eseridir."

La Rochefoucauld

Gözyaşlarım o kasvetli öğleden sonrasında bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla yarışır gibiydi.Kırılmıştım, tükenmiştim ve yorgundum...Her şey, ama her şey yanlış gidiyordu.

Geriye dönüp baktığımda, romantik hayallerimde on dört yaşımdan beri yer alan ve neredeyse on bir yıldır aradığım aşkı bile daha bulamamıştım.Artık ruh ikizi saçmalıklarına da inanmıyordum. Üstelik ne yazık ki insan tanıma kabiliyetimi de kaybetmiş gibiydim.Tam iki kez hayatımın aşkını bulduğumu düşündüğüm sırada her şey tepetaklak oluvermişti. Lisedeyken bir arkadaşımdan çok sık duyduğum ve kendisine ait bir özlü söz olduğunu iddia ettiği cümleyi doğrulayan bir abide gibiydim. "Üç kuruşluk adama beş kuruş değer biçersen, aradaki iki kuruş seni satar." Son zamanlarda kafama kakılan bir çivi gibiydi bu cümle.

Çok sevdiğim mesleğim bile artık bana monoton gelmeye başlamıştı. Oysa daha kısa süre öncesine kadar ne büyük bir heyecan ve hevesle yapıyordum turist rehberliğini. Yerli ya da yabancı yeni insanlar, yeni çevreler ve onları durmaksızın bilgilendirmek, ufuklarını genişletmek... Bu işten coşku duymak...

KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin