Baysal, bir yandan az ilerilerinde yürüyerek kendilerine yol gösteren ikiz kız kardeşini inceleyerek hakkında fikir sahibi olmaya uğraşıyor, bir yandan da yeni tanıştığı ailesi hakkındaki bilgileri sindirmeye çalışıyordu. Kraliçe Zeren'e karşı henüz doğrudan tek kelime etmemişti. Oysa annesinin kim olduğunu, nasıl göründüğünü, ne şartlar altında ayrılmak zorunda kaldıklarını ne kadar çok merak etmiş, ne kadar uzun süre düşünmüştü… Üstelik bir de ikiz kardeşinin varlığını öğrenmek onda tam bir şoka neden olmuştu.
Plasidon ırkıyla bir bağlantısı olduğunu her zaman biliyordu, zaten gözleri durumu yeterince açıklıyordu… Ama bu kadar üst düzeyde? Babası ve Kraliçe… Babası uzun süre Çeloran-Plasidon diplomatik ilişkilerinden sorumlu olarak görev yapmıştı, fakat doğrusu böyle bir ilişkisinin olması Baysal'ın düşünebileceği son şeydi… Başını Ilgın'a çevirdi. Genç kadın onun nasıl bir ikilem içinde olduğunu çok iyi tahmin ederek, komutanı rahatlatmak için çok sık kullanmadığı muhteşem tebessümlerinden birini sessizce ona bahşetti.
Kolonların fazlasıyla kullanıldığı bir mimariye sahip olan Plasidon Sarayı'nın yeni bir koridoruna ulaştıklarında durdular. Koridorun devamında duvarlar deniz kabuklarının içindeki sedefli maddeye benzer bir maddeden yapılmışçasına parlıyor, bu da koridora doğal bir ışık yansıtıyordu.
Zeren: “Ben bu koridora girerek sizden ayrılacağım.” dedi. Tam gitmek üzereyken durup, arkasına baktı. Aslında bakışları sadece Baysal'ın üzerine kilitlenmişti: “Dikkatli olun!” dedikten sonra hızlı adımlarla onları geride bıraktı.
Şayla, her zamanki sıra dışı merakıyla Pamir'e döndü: “O senin kardeşin mi? Yani kraliçenin oğlu ha?”Pamir sessizce başını salladı.
Şayla: “Vay canına!” dedi. “O da senin gibi şifacı mı?”
Baysal lafa karıştı: “Yürü çocuk. Eğer o kadar çok merak ettiğin şey varsa bir ara cevaplarız. Şimdi sessiz ol. Ayrıca ben şifacı değilim, bir askerim.”
Şayla, onu baştan ayağa süzdü. Anlaşılan susmaya pek niyeti yoktu, fısıldadı: “Gözlerin mavi…”
Baysal omuzlarını silkti: “Ne olmuş?”
Çocuk sırıttı: “Sanki ne olacağına karar verememişsin gibi… Plasidon mu, Çeloran mı?”
Ilgın, çocuğun kolunu sert bir şekilde tuttu: “Sana sessiz olman söylenmişti.”
Şayla, kadının sert otoritesinden ürkmüştü. Bir çırpıda kolunu kurtarıp Pamir'in yanına geçti.
Pamir, Şayla'ya onu uyaran bir bakış attıktan sonra: “Şu kısımda yol aracı bulabiliriz sanırım.” dedi. Gölgelerden yürümeye özen gösterseler de koridor yeterince aydınlıktı. Pamir, Ilgın ve Baysal'a: “Dönüşseniz iyi olur.” dedi.
Baysal: “Bunu Ilgın yapabilir, ancak ne yazık ki benim böyle bir yeteneğim yok.”dedi.
Şifacı kardeşine baktı: “Bizim gibi… Öyleyse sen de kapüşonunu başına çek. Her an bir görevliyle karşılaşabiliriz. Gireceğimiz kısım ulaşım alanı çünkü.”
İkisi de çabucak kendilerine söyleneni yaptılar.
Şayla, ağzı açık dönüşen ve tam bir Plasidon gibi görünen Ilgın'a bakakaldı, yine dilini tutamayarak Baysal ve Pamir'i işaret etti: “İkisinden daha çok bize benziyorsun.”Pamir çocuğu dürttü, Ilgın'sa kendini tutamayıp küçük bir kahkaha attı. Tam alana çıkmışlardı ki iki nöbetçi önlerini kesti Ilgın derin bir nefes alarak: “İşte başlıyoruz.” diye düşündü. Her şey Pamir ve Şayla'nın marifetine kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEHANET
Novela JuvenilTANITIM Yaşamı tekinsiz olaylarla birden değişen ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayan genç bir kız... Kendi evrenini ve diğerlerini ölümcül bir sondan kurtarmaya çalışan bir adam... Bilinen ve bilinmeyen evrenin çakışması... Sırlarla do...