{B-2}

95 24 1
                                    

"Yakalandın küçük hanım."

Bu ses o katile aitti. Yavaşça ayağa kalktım ama silahın namlusu hala boynumda duruyordu. Katil şapkamı yavaşça çıkarttı ve yüzüme baktı. Bense onun gözlerine bakmıyordum. Silahı indirdi ve kabzasına koydu. Tek eliyle çenemden tutup yüzümü ona doğru kaldırdı. Gözlerine bakmamı istiyordu ama bakmıyordum. Sakin bir dille "Korkma." dedi. Bense kesin bir dille "Korkmuyorum." diye dişlerimin arasından tısladım. Kafamı kaldırdım ve yüzüne tiksinircesine baktım ama o eğleniyordu bu da benim daha çok sinirime gitmişti. Artık gözlerine öfkeyle bakıyordum.

"Korktuğunu biliyorum"dedi alaycıl bir ifadeyle.

Haklıydı korkuyordum. Herkes korkardı. Düşünün bir adam gözünü bile kırpmadan bir kızı öldürüyor siz buna şahit oluyorsunuz sonra seni fark edip senin peşine düşüyor ve şu an onunla ıssız bir ormanda tek başınasınız. Siz olsanız korkunuzdan bayılabilirdiniz ki bende bayılmak üzereydim. Başım bir anda dönmeye başladı. Çenemi elinden kurtardım ama yukarı bakamıyordum. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu sanki bir anda gelen halsizlik ile arkamdaki ağaca yaslandım. Midem bulanıyordu ve başıma bir ağrı saplanmıştı. Bacaklarım titriyordu. Bir anda ortalık kararmaya başladı, sanki kör olmuş gibiydim. Sonra sesler uzaktan gelmeye başladı ve yavaş yavaş sesleri de duymamaya başladım. Gözlerim kapanmıştı. Kendimi o sessiz karanlığa bırakmıştım. En son duyduğum ses ona aitti. "Yemin ediyorum tüm kızlar bela." diye söyleniyordu. En son hissettiğim şeyse sıcak bir gövdeye başımı yaslamış olmam ve kalp ritminin bana eşlik etmesiydi.

Gözlerimi açtığımda bembeyaz bir odadaydım. Yaşadıklarımın rüya olmasını istiyordum ama olamayacak kadar gerçekti. Kafamı yastıktan biraz kaldırdım ve etrafa bakındım. Hastane odasında tek başımaydım, kolumda serum takılıydı. Yorgundum bu yüzden geri yattım ve gözlerimi kapattım ama uyumuyordum. Kapı sesi ve konuşan biriyle dikkatimi oraya verdim. Doktor birisine benim üzülmemem veya fazlasıyla korkmamam gerektiğini aksi taktirde bazı hastalıkları tetiklediğini söylüyordu. Sonra kolumda bir el hissettim ve küçük bir acı, evet iğne vurmuşlardı ama gözlerimi yine açmadım. O sırada gelen kalın erkeksi ses ile yaşadığım hiçbir şeyin rüya olmadığını anladım. "Neden hala uyanmadı?" diye sert bir sesle sormuştu. Doktor ise tuhaf bir sesle "Bilmiyorum." dedi. Katil ısrarla ve artık sinirli bir sele konuşuyordu. "Sana neden hala uyanmadı dedim!" demişti. O an doktoru daha fazla zor durumda bırakmadan gözlerimi araladım. Katil doktorun yakasını tutmuş neredeyse havaya kaldıracaktı. Doktor gözlerimi araladığımı görünce "U-uyandı. Ben en iyisi ka-kan değerlerine bakayım." diye kekeleyerek konuştu. Katil onu bıraktı ve gözlerimin içine yumuşak bir tavırla baktı. Bir dakika bana gülümsedi mi o? Hayır Dila halüsinasyon görüyorsun diyerek gözlerimi kıprıştırdım ama gözlerinin içi gerçekten yumuşak bir tavırla bakıyordu. Doktor yanıma geldi ve titreyen elleriyle yanımda ki dosyayı aldı ve "İyi misiniz efendim? Bir yeriniz ağrıyor mu ya da anormal bir durum var mı?" diye tuhaf bir şekilde sordu.

"Hayır." demekle yetinmiştim.

"Bir kaç saate kadar taburcu olabilirsiniz." derken adam ter döküyordu resmen. Ateş fazla korkutmuştu sanırım. Sonra odadan çıktı ve yine onunla baş başa kaldık. Yatağın yanına sandalye çekip oturdu. "İyi misin?" diye normal bir tavırla sordu. Bende normal bir tavırla konuşacaktım( becerebilirsem).

"İyiyim sadece başım ağrıyor ama o da yorgunluktan." dediğimde "Nereden biliyorsun yorgunluktan olduğunu?" dedi.

"Daha öncesinde baş ağrısından gelmiştim çünkü ve yorgunluktan olduğunu söylemişlerdi." dediğimde peki anlamında kafasını oynattı. Bir anlık gelen cesaret ile cevabını bildiğim soruyu sordum. "Adın ne? Yani sana mafya ya da katil diye seslenmemi istemezsin bence." dediğimde arkasına yaslandı ve rahat bir tavırla "Ateş." dedi. Etrafı inceliyordu. Hayır ne bu rahatlık değil mi yani? Yavaşça ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. "Nereye?" dediğimde "Çıkış işlemlerini halledeceğim." dedi ama bir anormallik vardı oda benim girişimin yapılması için kimliğime ihtiyacını olması gerekiyordu. Dün beni korkudan öldürmek üzere olan adam, dün bana öfke kusan adam şimdi sanki arkadaşıymışım gibi davranıyordu. Gel de şaşırma yani. Aradan yarım saat geçmişti ki Ateş içeriye girdi. "Çıkışını yaptım. Gidiyoruz." dediğinde yanlış söylemesini umut ederek sordum. "Gidiyoruz, biz, ikimiz, gidiyorsun yada gidiyorum değil miydi o ya!" dediğimde bıkkınca bana bakıp " Ne dediysem o, şimdi dediklerimi yap. Toparlan çıkalım." dedi ve getirdiği kıyafetleri koltuğun üzerine bıraktı, odadan çıktı. "Kapıda bekliyorum, hızlı ol!" diye kapının dışından bağırdığında gülmeye başladım. Komiğime gitmişti.

Aldığı kıyafetlere baktığımda mavi kot ve bordo sweat vardı da bu çocuk benim bedenimi nerden biliyordu? "Hadi ama napıyorsun içerde?" diye bağırdığında son hızda giyindim, saçımı ev topuzu yaptım ve eski kıyafetlerimi poşete koyup çıktım. Ateş nihayet dermiş gibi bakıyordu bana.

Arabasına bindiğimizde gaza son sürat yüklendi ve gitmeye başladık. Burası dün beni bulduğu yerdi. Orman yolu. "Nereye gidiyoruz?" dediğimde yavaşladı ve durdu. Yüzüme bakmıyordu. Bir şeye sinirlenmiş gibi duruyordu. Kafası karışmıştı sanki ama iki şeyin arasında kalmış gibi bir hali vardı. İlerden U dönüşü yaparak bana tanıdık gelen yollardan geçmeye başladık. Gözlerim buraya aşinaydı sanki. İlerden minik evlerin olduğu yola saptığında şimdi neresi olduğu anlaşılmıştı. Burası dün ki grubun eviydi ama ben onları daha doğru düzgün tanımıyordum bile ve Ateş'in neden her şeyden haberi vardı? Artık nereden biliyor demekten sıkıldım. Her şeyi biliyordu ama onlara sanki dokunamıyordu. Nedenini öğrenmek istiyordum ama cesaret edemiyordum. "İn hadi." dediğinde ona anlamsızca baktım ve "Burası benim evim değil." dedim. Birden gözlerini gözlerime sabitledi ve "Burası sizin eviniz çünkü." dedi ve önüme uzanarak kapımı açtı. "İn artık." diye sabırsız bir dille konuştu.

"Ne yani beni burada bırakacak mısın?" dediğimde sanırım sabrını zorluyordum ama haklıydım çünkü o her ne kadar her şeyi bilsede benim onların gruplarında olmadığımı bilmiyordu. "Evet seni burada bırakacağım ve sende yürüyerek eve gideceksin küçük hanım." dedi ve beni indirdi. Yağmur çiseliyordu. Ateş arabasının kapısını kapatınca yoluna devam etti. Evet burada tek başıma kalmıştım ve işin en kötü tarafı Engin abinin arabası yoktu. Issız bir hal almıştı buralar. Telefonumu çıkartıp nerede olduğuma baktım. İzmirin bir ucundaydım resmen . Hayır ben kilometrelerce yolu yürüyerek mi gidecektim. Ah hayır olamaz ya.

Yavaş yavaş geldiğimiz yolda ilerlemeye başladım. Hava kararıyordu ve aynı zamanda buz gibi olmuştu bir anda. Üzerimde mont, hırka, yelek yada benzeri hiçbir şey yoktu. Buz kesilcektim biraz sonra. Azıcık ısınmak için hızlı ve tempolu yürümeye başladım. Yağmur gittikçe kuvvetleniyordu. Rüzgarsa beni her an uçuracak gibiydi. korkuyordum çünkü çok fazla korku filmi izlemiştim ve her şey olabilirdi.

Yaklaşık 2 saattir yürüyordum hatta bazı yerlerde koşuyordum ve tamamı ile yolumu kaybetmiştim. Bilmediğim yerlere gidiyordum sadece kurtulmak isterken batıyordum resmen. İlerde bir yerde bir ışık görmüştüm sanırım şehir ışıklarıydı bunlar. Biraz daha hızlanarak yukarı doğru çıktım ve... hayatımda gördüğüm en güzel manzara ile karşılaştım. Tüm şehir ayaklarımın altındaydı resmen. Kulaklığımdan gelen ninni gibi müzik tınıları ruhumu dinlendirirken göz alıcı sahte ışıkları izlemek ayrı bir zevkti. Kulaklığımın birini çıkarttım ve şehrin o sakin gürültüsünü biraz dinlemek istedim. O sırada duyduğum şeylerle olduğum yerde öylece kalakalmıştım. Bu Rabia'nın sesiydi ve biriyle konuşuyordu.

"Tamam Rümeysa ben Dila'yı kandırırım. Sen sadece rolünü iyi oyna gerisi kolay."

8 HARFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin