Keyifle okuyun (:
5. Bölüm- Aile?
Her şey, çok hızlı gelişiyordu.
Bu kesinlikle tahmin ettiğim bir durum değildi.
O olaydan sonra kendimi herkesten soyutlamıştım. Nefes almam bile çok güçken, hayatımın verdiğim en doğru kararıydı. Yaşanmışlıklar çok acıydı. Buram buram hüzündü yaşanmışlıklar. Her nefes alışverişte can yakıyordu. Ben bile bende değilken, yapabileceğim en iyi şeydi. Ama zaman sonra, acıya alıştıktan sonra, hüzün kokan havayı her ciğerlerime çekişimde batan iğnelerin varlığına alıştıktan sonra, çok farklı bir hayatın içindeydim.
Güzel oğlanın getirdiği bavulumdan üstümü giyinip odadan dışarı çıktığımda iki oda ileriki kapıdan bağırış ve kahkaha sesleri yükseliyordu. Kalbim çok değişik duygular içerisindeydi. Hiçbir yanım buraya geri döndüğüm için pişman değildi ancak yine de, her şeyin bu kadar güzel gitmesine, alışık değildim.
Yavaşça mutfak olduğunu düşündüğüm o kapıya doğru ilerlerken aklıma az önce yaşadıklarım düşmüştü. Gözlerimi sıkıca kapatarak kafamı iki yana salladım. Anında kafamın içinde büyük bir fırtına kopuyormuşçasına bir ses kulaklarıma baskı uygulamaya başlamıştı. Yutkunarak bunu umursamamaya çalıştım. Sanırım Park Jimin'in en iyi yapabildiği şey buydu.
Delirdiğini ustalıkla gizlemek.
Ben buradayken, stüdyoyu sadece dans etmek için yaptırmışlardı. Zamanla burayı bir eve çevirecek olmaları aklımdan hiç geçmezdi. Taehyung'un her şeye bedel o üşengeçliğini anımsamıştım.
Yavaşça kapıya yanaştım. İçeriden çok fazla gürültü geliyordu. Tabak kaşık sesleri ve kahkaha seslerinin arasından kulaklarımı dolduran tanıdık ses tonu bir an için heyecanlanmama sebebiyet vermişti. SeokJin Hyung sesiydi bu. Kurtarıcımızın.
"Geldiğimizden beridir sürpriz sürpriz deyip duruyorlar Joonie. Heyecandan öleceğim. "
Bunca sesin içinde söylenen sesini işitmiş olmak, içimde büyük bir özlem dalgası yaratmıştı. Kendimi zorlayarak yüzüme güzel bir gülümseme yerleştirmeye çalıştım ve yavaşça kapıyı araladım. Taehyung ve güzel oğlan oradan oraya koşturuyor masayı hazırlıyorlardı. Masanın en başında ise hafızamın izin verdiği kadarıyla anımsadığım Kim NamJoon büyük bir endamla oturuyor, elindeki telefonla ilgileniyordu. Hoseok ve Seokjin Hyung ise sohbet edip gülüşüyorlardı. Bu görüntü karşısında kalbimin anlamsız bir acıyla kıvranışı canımı yaktı.
Bu gerçekten çok güzel bir görüntüydü.
*Sen hep yalnızdın Park Jimin. Yalnızsın.
*Ama bir ailen vardı. Bak gördüğün gibi her zaman birlikteydiler ve hep gülümsüyorlar Park Jimin. Ama sen, sen hep karanlık bir odada dizlerini kendine çekerek bedenine sarıldın. Yemeklerini hep tek başına yedin. Acı içinde. Bunu sen istedin.
* Şimdi en yakın arkadaşının karşısında çıkıp, "Ben yaralı değilim, iyiyim ve yaşıyorum" oyunu oynuyorsun. Sanki biz yokmuşuz gibi davranıyorsun. Delirmemiş gibi hayatına devam etmen seni çok fazla yaralayacak.
*Senden geriye bir şey kalmamış zaten Park Jimin. Sen en doğrusunu yapıyorsun.
Gözlerimi sımsıkı yumarak kafamı sağa ve sola salladım. Benliğimi çalan tilkilerim konuşmaya başladığında sesler başımı döndürmüştü. Kafamın içinde tonlarca yük binmiş gibi bir ağırlık oluşmuştu beynimde. Evet, acıma sarılarak yalnız kalmayı ben tercih etmiştim. Çünkü en başından yapmam gereken oydu. Ben doğru olanı yapmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance On The Stage ۩ JiKook
FanfictionUmut, diye bir şey yok hayatında. Sen karanlık, acı dolu bir geceninsin Park Jimin. Tüm sokakları acıya çıkan, harabe bir şehirsin... Oysa umut, tüm karanlığı ezip geçen parlak Ay'a ait. | JiKook+ Vhope +Namjin