14. Bölüm - Derin Yaralar
Kingofkookie keyifli okumalar diler.
Medya o kadar güzel ki, takılı kaldım oraya.
|●
Hani vücudunuza aldığınız yara; oldukça kuvvetli bir acının ardından yerini uyuşukluğa bırakır ya. Böyle sanki o yıllardır varmış gibi alışılmışlığa bırakır kendini. Sonra büyük bir ağırlık çöker bedenine ve o yaranın acısını hissetmesen de ağırlığını hissedersin, işte tam manasıyla böyle bir sabaha gözlerini aralamıştı Jimin.
Yorgundu. Üzerinde büyük bir ağırlık vardı ancak acıyı hissetmiyordu. Bilmiyordu bu yorgunluğun, bu ağırlığın sebebiyetini. Beyni ikiye bölünmüş gibiydi. Düşünemiyor, anımsayamıyordu.
Çenesi, hiç olmadığı kadar ağrıyordu. Dişlerinin kökleri ağrıyordu hatta. Canı acıyordu.
Derin bir nefes almaya çalıştı. Sanki ciğerlerine derin bir nefes dahi çekemeyecek kadar büyük bir ateşin içinde yanmıştı gecelerce. Kaşlarını çattı ve düşünmeye çalıştı ancak düşündükçe beyni daha da ağırlaşıyordu. Kafası iyice ağrıyordu. Sanki kafatasının üstüne tonlarca ağırlık koyuluyor gibiydi.
Düşünmemeyi seçti ancak bu eylem kendisi dışında gerçekleştiği için ne kadar başarılı olabilirdi bilmiyordu. Her zaman yaptığı gibi kendini başka şeylere vermeye çalışıyordu. İşte o zaman, fark etmişti arkasındaki sıcak bedeni, ensesine düzenli bir şekilde vuran sıcak nefesi.
Jimin duraksadı.
Kaşları derinden çatılırken arkasını dönmek istedi ancak olmamıştı. Kaslı bir kol beline öylesine sıkı sarılmıştı ki hareket dahi edemiyordu. Kalbi anında hızlanmaya başlarken Jimin, yutkunarak gözlerini kapattı ve derin bir nefes daha çekti ciğerlerine, güçlükle. Bu odasına hakim olan koku; Jungkook'un o insanı rahatlatıcı ve istemsizce gülümsemesine sebep olan huzurla dolduran kokusuydu. ' İyi de' diye mırıldandı sessizce. 'Onun burada ne işi var ki ?'
Hayır, geceye dair tek bir şey bile gelmiyordu hatırına. Ağrıyan çenesi ve üzerinde olan bu ağırlık ona bazı şeylerin olduğun hissettirse de buna ihtimal veremiyordu çünkü acıdan kafasını yediği o zamanları dibine kadar hatırlar ve hissederdi sonrasını da her bir salise ile.
Yine istemsizce düşünme eylemine girmişti. Jungkook ne zaman gelmişti sahiden? Kendi yatağında ne işi vardı? Ne diye beline sarılıyordu ki?
Kulaklarında inceden inceden büyük bir baskının başlayacağını hissetmişti. O yüzden kafasını hızla sağa ve sola sallayarak bir kez daha kendine hakim olmaya çalıştı, düşünmemeyi seçti. Bunu başarabilmenin yolu tamamen, tüm benliğini bu kokuya adamaktı. Öyle de yaptı Jimin. Kendini tamamen kollarında olduğu adamın kokusuna bırakmış bir salisecik dahi olsa, sessizliği, huzuru hissetmeye çalıştı.
Kafasını istemsizce arkasında duran bedene doğru daha da yaklaştırmıştı ve kafası için boynunda güzel bir yer arıyordu. Jimin başını Jungkook'un boynuna öyle güzel yerleştirmişti ki, sanki Jimin'in kafası o bölge için yaratılmıştı.
Dudaklarında; samimi, içten, güzel bir gülümseme oluştu.
Tilkileri yoktu. Yalnızdı. Jungkook ile.
Bu duygu, Jimin'in hayatında hissedebileceği tüm güzel duyguların en zirvesi gibiydi sanki.
Arkasındaki adamın vücudunu tüm uvuzları ile hissediyordu Jimin. Dudaklarını birbirine bastırarak derin bir nefes aldı. Kalbi daha da hızlanmıştı. Damarlarında bir anda yer edinen duygu öylesine değişik bir şeydi ki, Jimin kahkaha atmamak, çılgınca bağırmak ve olduğu yerde zıplamak istiyordu. Küçük bir çocuk gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance On The Stage ۩ JiKook
FanfictionUmut, diye bir şey yok hayatında. Sen karanlık, acı dolu bir geceninsin Park Jimin. Tüm sokakları acıya çıkan, harabe bir şehirsin... Oysa umut, tüm karanlığı ezip geçen parlak Ay'a ait. | JiKook+ Vhope +Namjin