9. Bölüm – Hissetmek.
•|
Sessizce oturmuş, dalga seslerinin birbirimize karışan ruhlarımıza eşlik etmesine izin veriyorduk. Ne başını omzuma yaslamış, dizlerini kendine çekmiş ve bu hali ile küçük şirin çocukları andıran Jungkook, ne de ben konuşuyordum.
Adımı bir kez daha söylememişti.
Hiçbir şey söylememişti.
Ve o ilah gibi ses tonundan ismimi bir kez daha duymak için deli gibi yanan ben kül olmuştum.
Hafifçe esen rüzgâr, her defasından saçlarımın arasından yüzümü tatlı bir hisle yalayıp geçtiğinde içim titriyordu. Rüzgarla birlikte bedenime vuran kokusu, içimi titretiyordu. Ve ardından çok nahoş bir his bırakıyordu bedenimde bu titreme. Hoşlanmamıştım. Tilkilerimde hoşlanmamıştı.
Derin bir nefes aldım lacivert gecede.
Hiçbir şey hissetmiyordum onlara dair.
Beynimin içinde şuan onlara dair tek ufak bir vızıltı bile yoktu.
Yemin ederim, tilkilerimin varlığını hissetmiyordum.
Sadece hemen yanımda oturan bedenin nefes alışveriş sesini işitiyordu kulaklarım. Bu hayatımda duyduğum en huzurlu sesin arasında dalga sesleri bile arka plandaydı. Derin bir nefes aldım. Şuan içinde bulunduğum durum uzun zamandır benim için huzurun tanımıydı.
Ve bu his, hayatıma dair anımsayabildiğim tek güzel hisle o kadar fazla benziyordu ki, aklımı kaçırmak üzereydim. Jaebum ile her yemek arasında yetimhaneden kaçıp çatı katına çıktığımız zamanki gibi bir huzur vardı etrafımda.
"Tıpkı, onun gibi hissettiriyorsun..."
Dudaklarımı aralayarak zar zor konuştuğumda, sesim çok fazla titrek çıkmıştı. Bu en son isteyeceğim şeydi. Gerçek Park Jimin'i yansıtmak.
Ama artık ciğerlerimdeki oksijen tamamen bitmek üzereydi. Tamamen boğulmak üzereydim.
Konuştuğumda, kıpırdandı. Titrek çıkan sesim, onu endişelendirmiş olmalıydı ki, hızlıca başını omzumdan kaldırdı ve bakışlarını gözlerime dikti. O an, sol yanımda büyük bir boşluk hissettim. Sol omzum üşümüştü o an. Ben üşümüştüm. Ne oluşa olsun başını geri koysun istiyordum omzuma. Sonsuza kadar orada öylece dursun istedim bir an için. Hiç kalkmasın yanımda huzuru. Ve varlığına alıştığım, olmadıklarını hissettiğim saliselik zamanlarda yalnız hissettiğim tilkilerim asla geri gelmesinler istedim.
İşte tam da bu arzu ile kalbim kıvranmaya başladığında ufak bir uğultu doldu kulaklarımdan içeri.
Büyük bir baskı ile, ağırlıklarını fazlasıyla belli ederek geri geldiler ve beynimin içine oturdular.
Bu; onların, bizim yokluğumuzu isteyemezsin deme şekliydi.
Jungkook, hiçbir şeyi anlamlandıramadığını fazlasıyla belli eden koyu bakışlarla bana bakıyordu. Sessizdi. İçini yiyip kemiren kuvvetli bir merak vardı. Böyle konuşmamdan sonra bu his daha da artmıştı. Hissedebiliyordum. Tüm bunlara rağmen sessizdi.
"Bu nasıl olur Jungkook? Nasıl kaybettiğim ikiz kardeşime bu kadar çok benzeyebilirsin? "
Yutkundum. Sesim... Gerçekten konuşabilecekmiş gibi değildim şu anda. Tam boğazıma tonlarca ağırlık çökmüştü. Ellerim titremeye başlamıştı ve yine o tanındık acı sarıyordu vücudumu inceden inceden. Kalbim çok derin bir sızı içerisindeydi. Bu sızı, büyüdü ve tüm damarlarıma karıştı. Vücudum ağrıdı. Acı canımı yaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance On The Stage ۩ JiKook
FanfictionUmut, diye bir şey yok hayatında. Sen karanlık, acı dolu bir geceninsin Park Jimin. Tüm sokakları acıya çıkan, harabe bir şehirsin... Oysa umut, tüm karanlığı ezip geçen parlak Ay'a ait. | JiKook+ Vhope +Namjin