Geç geldiği için üzgünüm.Kingofkookie keyifli okumalar diler.
|•
Her tarafı, her hücresi, her zerresi saatlerce soğukta beklemişçesine tir tir titriyor buna tezat baştan aşağı alev alev yanıyordu sanki. Tüm bedeni, Jimin'in iki dolgun dudağının arasındaydı. Tüm her şeyi, o iki et parçasının arasına hapsolmuştu. Ruhu, bedenini terk etmiş gibiydi. Kalbi öylesine hızlı çarpıyordu ki, sanki yıllardır ev bellediği yerinden çıkacakmış gibi.
Muazzam, asla tarif edemeyeceği bir duygu dolaşıyordu damarlarında. Başını döndürüyordu bu güzel his. Özenle saklanan yılların şarabından bir yudum almıştı ve sonsuza kadar sarhoş olmuştu,
Jimin'e.
Yıllardır sevgiye büyük bir açlık besleyen ruhu, vücuduna saklanan derin bir ok misali bir anda tatmıştı. Tam kalbinden, tüm vücuduna yayılan bu keskin acının başka bir tarifi olamazdı.
Beyni bomboştu. Tamamen hissettiği bu acı dolu nahoşluk ile yönetildiğini hissetmeye başlamıştı. Vücudu hiçbir zaman hayatsal fonksiyonlarını yerine getiremiyecekmişçesine bir durağanlık içine girmişti.
Kolları arasında olan adamın kalbinden kendi kalbine ulaşan bu güzel duyguyu bir kavanoza kapatıp ruhunun kimsenin dokunamadığı yerine gömmek istiyordu. Sonsuza dek saklamak istiyor ve hep bu nahoş hissin verdiği tazelik ile yaşamaya devam etmek istiyordu.
Zaman durmuştu Jungkook için. Çölde su bulmuş bedeviler gibi kana kana, nefesi kesilene kadar içmişti Jimin'in dolgun dudaklarını. Ama hala, kalbi bu güzel duyguya doymamıştı. Saatler geçse de doyacak gibi de değildi ancak Jungkook daha fazlasını istiyordu. Daha fazlası için deli gibi kıvranıyordu hatta.
Mecburen ondan ayrılmak zorunda kaldığında içindeki bu duyguyu yok etmekten korktuğundan nefes dahi almak istemiyordu Jungkook. Soluklandı kısa kısa. Dudakları birbirlerine değiyorken, az önce delicesine öpüşmüşken gözlerini aralamaya asla cesareti yoktu. Kuruyan boğazını ıslatmak adına yutkundu birkaç kez sadece. Yüzüne çarpan sıcak nefes dudaklarına değen dudakların yumuşaklığı, vücuduna yayılan sıcaklık asla uzaklaşsın, bitsin istemiyordu.
" Sizi öldüreceğim. O lanet telefonlarınızı neden yanınızda taşıyorsunuz ?! "
Ne Jimin, ne de Jungkook etraflarında dönenleri umursuyordu. Ancak, Seok-Jin'in kalın ve fazlasıyla öfkeli ses tonu yankılandığında kulaklarında, Jimin hızla Jungkook'u göğsünden ittirdi. Dudaklarını içine çekerek Seok-Jin'e baktı.
Elinden geldiğince bu dağılmış halini saklamya çalışıyordu. Zaten görülen görülmüştü elbette yine de kesinlikle hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmalıydı. En azından şimdilik.
Jungkook, henüz kendisine gelememişken Seok-Jin'in gazabına uğramıştı ve iyi hissetmiyordu. Şaşkın şaşkın etrafına bakıyordu anlamsız bakışlarla. Beyni bulanıklaşmış gibiydi. Az önce, tüm hayatı boyunca tadıp tadabileceği en lezzetli şeyi tatmıştı. Daha ilk saniyeden müptela olmuştu. İstiyordu. Tekrardan dudaklarının üzerindeki bu lezzeti istiyordu.
Dudaklarını yaladı nefes almadan önce. Zaman hala işlemiyordu. Dünya hala eski haline dönmemişti.
" Stüdyoya gidiyoruz kimse yok, telefonlarınızı arıyoruz açan yok. Neden haber vermiyorsunuz?! "
Jimin, kendini daha çabuk toparlayan taraftı. Ellerini pantolonuna silerek yutkundu. " Eee, Hyung. Hoseok Hyung'un sana haber vermesi gerekiyordu. Vermedi mi ? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance On The Stage ۩ JiKook
FanfictionUmut, diye bir şey yok hayatında. Sen karanlık, acı dolu bir geceninsin Park Jimin. Tüm sokakları acıya çıkan, harabe bir şehirsin... Oysa umut, tüm karanlığı ezip geçen parlak Ay'a ait. | JiKook+ Vhope +Namjin