Sabahın erken saatlerinde uyandım. Kabuslardan ne kadar uyuduğum tartışılır tabi. Banyoya girip rutin işlerimi hallettikten sonra tekrardan odama dönüp dolaba yöneldim. Koyu mavi jean çıkartıp üstüne krem rengi bir triko aldım. Giyindikten sonra saçlarımı tarayıp krem sürdüm. Toplamak istemiyordum, yeteri kadar başım ağrıyordu. Makyajla falan da hiç uğraşamazdım. Kol çantamı alıp içine gerekli eşyalarımı yerleştirip salona çıktım. Annem masada kahvaltı hazırlıyordu.
"Günaydın kızım. Otur bişeyler ye. Seninle konuşacaklarım var."
Dünle ilgili konuşacağını çok iyi biliyordum. Dünü açmak sadece beynimi yormaktan başka bir işe yaramazdı.
"Günaydın anne. Okula yetişmem gerek. Dünle ilgili bişey açacak olursanda haberim olsun. Sen unutana kadar eve uğramayayım."
Ağzına fermuar çeker gibi yapıp masaya oturdu.
"Zaten annenle hiç bişey konuşma. Ben bu evde neyim ki? Ahhh bir Sarp'ım gelse. Sadece yiğidim konuşuyor bu evde benimle."
Verdiği tepkiler can sıkıntım üstüne can sıkıntısı eklese de sesimi çıkarmadım.
"Bugün derslerim çok, atölyede de işim var. Geç gelirim beklemeyin."diyip kapının yanına yürüdüm. Kısa zımbalı botlarımı giyip kabanımı aldım. Dışarı çıkınca yüzüme vuran soğukluk kendimi biraz daha iyi hissettirmişti. Oldum olası kış çocuğuydum. Yüzüme değen her bir yağmur damlası huzur verirdi içime. Tenimle temas eden her bir kar tanesi içimi gıdıklardı. Şimşek ve yıldırımdan korkan bir çok insana göre ben şimşek ve yıldırım sesine bayılırdım.
Merdivenlerden inip arabama doğru ilerledim. Bu iki dakikada dışarda durmak bile nefesimin buz tutmasını sağlamıştı. Olsundu, kış her haliyle güzeldi. Arabamın kilidini açıp bindim. Biner binmez de kaloriferi açıp arabanın ısınmasına izin verdim. Arabamla evin önünden çıkıp okula doğru sürdüm. Henüz yeniydim zaten mesleğimde ama lise öğrencileriyle olmak iyi hissettiriyordu. Üniversite sınavına hazırlanan öğrencilerimi eğlendirip şenlendirmek hobim gibiydi.
Okulun kapısından giriş yapınca arabamı park yerine park edip indim. Kilitleyip okula girdim. Henüz dersime yirmi dakikam olduğu için kantinden az şekerli kahve alıp öğretmenler odasına girdim. İlk karşılaştığım kişi okulumuzun matematik öğretmeni Fırat olmuştu. Benden iki yaş büyük olup abilik yapardı çoğu kez. İlk görev yerim olduğu için üzerimde çok hakkı geçmişti.
"Günaydın Avşin hocam. Nasılsın?"
Neşeyle çıkan sesine zıt olarak ruhsuz bir şekilde cevap verdim.
"Günaydın Fırat. İyiyim işte sen nasılsın?"
Sesimden anlamış gibi soru yağmuruna tutmaya hazırlandı.
"Hira noldu? Sesin iyi gibi gelmiyor."
"Kış ayı işte sanırım biraz rahatsızlandım." diye sorularından kaçmak için geçiştirdim. O da fazla üstüme gelmedi zaten. İşi olduğunu söyleyip gitti. Bende sessizce kahvemi yudumluyordum. Zilin sesiyle ayaklanıp 12-B sınıfına girdim. Çocukların beni görünce gözlerinden geçen parıltı mutlu ediyordu.
"Günaydın gençler!"deyişime hepsi aynı anda "Günaydın hocam!" dediler. Oturmalarını söyleyerek bende masama oturdum. Arka sıralardan Ali söz hakkı istiyordu. İzni verince konuştu.
"Hocam bugün şarkıyı ben seçebilir miyim?"
Her derste bir şarkıyı seçmelerini istiyordum. Seçtikleri şarkıyı söyleyip yorumluyorduk.
Olur anlamında başımı salladığımda "Gökhan Türkmen-illa olsun hocam."diyip oturdu. Şarkı sanki bilerek seçilmiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖRÜCÜ USÛLÜ AŞK
RomanceKlişelerden çok uzak bir dünyaya sonsuz biletim var. Arkanıza yaslanın ve keyfini çıkartın. Çünkü bu Avşin ile Ural'ın hikayesi?