Ceza

537K 15.5K 3.3K
                                    

Poyraz'dan ayrıldıktan sonra bir süre yalnız başıma yürüdüm. Seviyordum bu tek tabanca serseri hallerimi ama genelde çok uzun sürmüyordu ve her köşe başında bir arkadaşım havalı duruşumu bozmak için ant içmiş gibi pusuya yatıyordu. Hava çok sıcaktı ve yürürken buna söylenerek bir ağacın gölgesinde mola vermiştim. Eğer soğuk istiyorsam Kars'a gidebilirdim, yaz kampına gelip sıcaktan şikayet etmem eski sevgilim Eren'in kuzeninin beni öpmesi kadar saçmaydı.

Ah aklım yine ona kaymıştı.

Kafamı dağıtmak için tuhaf teoriler düşünmeye başladım. Bu sıcakta Bebe Ruhi'nin kel kafasında yumurta kırsak pişeceğinden emindim. Tasarruflu kızım haliyle. Bebe Ruhi'yi düşünmek bile yüz ifademi allak bullak ederken bir süre yumurta yiyebileceğimi sanmıyordum. Telefonum titreyince elimi arka cebime attım ve gelen mesaja baktım. Telefonumun sağlam olması güzel bir histi. Hayata yeniden bağlanmış gibiydim ama mesajın Poyraz'dan olması çok anlık yükselen modumu yeniden düşürdü. Numarasını bile kaydetmişti. Büyük harflerle POYRAZ ERSEN yazarak...

Akşam gideceğimiz yerin adresini atmıştı. Konuma baktığımda bir barla karşılaşmıştım ve neden şaşırdığımı anlamıyordum. Ondan ne bekliyordum ki? Çocuk oyun salonu falan mı?

Akşam ne giyeceğimi düşünerek rastgele bir şezlonga oturdum. Neden orayı seçtiğini de deli gibi merak ediyordum. İçimdeki şeytan ilk buluşmaya Cem'i gönderip Poyraz'ı delirtmek istiyordu. Yüz ifadesiyle çok eğleneceğimden emindim ama şu an bunu yapamazdım. Düşman okuldan biriyle takıldığım anlaşılırdı ve ortaçağda ifşa olan cadılar gibi meydanda yakmaya çalışırdı bu yamyamlar beni.

Ah şimdi başımda Poyraz belasının olmaması vardı. Alırdım kitabımı odamdan, tüm gün şezlonga yayılıp limonata içer kitap okurdum ve Bebe Ruhi aniden cetveliyle kafama vurup etüt odasına sürüklerdi beni.

Sessizliği içime çekerek derin bir nefes aldım. Şu sıralar emekli olmak isteyen öğretmenler gibi hissediyordum kendimi, sakinliğe özlem duyanlarından. Keşke Bebe Ruhi'de emeklilik kararı alsaydı. O anın huzurunu bozmamak için iç sesime kulak verdim ve geriye yattım.

Ohh be dünya varmış, ergenlerden uzak bir hayat.

-5 dakika sonra-

Lanet olsun bu şom ağzıma. Dünya varmış diyordum ya! Yok bana dünya falan, bildiğin zebani geliyor!

İnek Furkan elinde trigonometri test kitabıyla yanıma geliyordu. Metrelerce öteden trigonometri olduğunu anlamıştım. Benimde tek yeteneğim buydu işte.

"Azra!" diye seslendi a'ları uzatarak. Ağlama isteğimi bastırmaya çalıştım.

Gelme Allah'ın cezası!
Gelme üstüme!
Yaklaşma!
O lanet kitabı benden uzak tut!
Bak atarım kendimi!
Burayı terk et! Trigonometrine de, sana da, gelme üstüme!

Tabii bunları içimden söylediğim için İnek Furkan
üzerime üzerime geliyordu. Yüz ifademe aldırış etmeden sırıttı ve yanıma oturdu. İnek bir çocuk nasıl bu kadar umursamaz olurdu ki, o kadar dalga geçiyordum ama çocuğun umrunda değildi. Söven iç sesime kulak verdim. Söylediklerimi duymadığından kocaman sırıttı. "Tatilin ilk gününden beri şu soruyla uğraşıyorum. Ruhi Hoca, kendin çöz, dedi. Sen de bir bakar mısın?"

Çocuğun dediği şeye bak Allahım. Sanki ben Ömer Hayyam'ım da utanmadan bana soru getiriyor. Ben matematik sorusuna sözel cevap yazan insanım, ne anlarım geometriden, matematikten! İşçi havuz problemlerine problem yoksa problem vardır yazmışlığım var. "Furkancığım sence oradan bakınca matematik dahisi gibi mi duruyorum? Bunun için Ruhi hocaya gidebilirsin, hatta gidip matematiği bulan adamı mezarından çıkarabilirsin ama ben son kişi bile değilim."

YAZ AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin