14. Bölüm Part 2:
Geri geri gitmeye başlarken aynı zamanda da etrafta kendimi savunabileceğim birşey arıyordum. Bir ormanda hiçmi birşey olmaz? Tahta parçası? Sopa yada sincap boku. Her ne halta, hiçbirşey yok burda!
''Hey! Sana diyorum güzellik!'' adamlar adımlarını hızlandırırken bu sefer buraya nerden geldiğimi çözmeye çalıştım, ama lanet olsun! Düşünerek gelmiştim, geçtiğim yolları hatırlamıyordum. Onları oyalayabilmek için birşeyler sormaya karar verdim
''s-siz kimsiniz?'' Lanet olsun! kekeleme Alev! Kekeleme!
''Bu gece bakireliğini alacak olan adamlarız güzelim'' miğdemin bulandığüını hissettim, iğrenç bir tat ağzıma kadar geldi ama onu tuttum, tıpkı akmak için savaş veren gözyaşları gibi. Sana birşey yapamazlar, birşey yapamazlar... bunu deli gibi aklımda tekrarlamaya başladım.
''hadi güzelim unutamayacağın bir gece olacak. Söz veriyorum!'' gözyaşlarım daha fazla dayanamadı. Arkamı dönüp olabildğince hızlı koşmaya başladım. Bir yandan da Rüzgar beni bulsun diye dua ediyordum. Adamlar bir iki küfür savurup ellerinde içki şişeleriyle peşimden koşmaya başladılar. Benden daha hızlıydılar, böyle giderse beni yakalayacaklardı. Tek umudum olduğunu bildğim için avazım çıktığı kadar bağırdım ''Rüzgar!'' daha beni duymasını umut bile etmeye fırsatım olmadan sarhoşlardan biri üzerime atladı. Alnım yere sert düştüğüm için yerdeki taşlara sürtünüp soyulmuştu. Taşlar! tabi ya taşlar! Adam üstümde bana birşeyler söylerken birden beni çevirdi ve şimdi onun o iğrenç suratına bakıyordum. Deli gibi korkmaya başlamıştım, koşarken bir şansım olduğunu düşünüyordum ama şimdi... sanırım bekaretimi bir sarhoşa vermek üzereyim. Ben korkudan titriyordum, üzerimdeki pislik diğer sarhoşlarla konuşup bana yapacaklarını anlatırken gözüme büyük bir taş takıldı. Bir ucu sivriydi. Adamların görmemesini umarak yavaşça elimi uzattım ben tam taşı alacakken duyduğum sesle üzerimdeki adamın omzundan arkaya bakmaya çalıştım. Görüş alanıma giren kahverengi tanıdık saçları görünce biraz rahatladım, sadece biraz çünkü hala üzerimde bir pislik vardı ve adamların sayısı fazlaydı. Rüzgar hepsini tek başına dövemezdi değil mi?
''Rüzgar!'' bağırmamla gözleri bana döndü, sonra alnıma baktı ve tekrar gözlerime. Ama bu sefer gözlerinde acı vardı, sanırım alnım düşündüğümden kötü görünüyordu. Hiçbirşey söylemeden önce ayakta durup bizi izleyen adamlara yöneldi, bir tanesinin tam şeyine tekme attı ve acıyla inleyerek yere düşmesine sebep oldu, bu sefer diğerine döndü ve bir kafa attı. Adamın sarhoşluğundan yararlanarak yere itti ve kaburgalarına büyük bir tekme attı. Çıtırtı duymuştum, büyük ihtimalle kaburgalarının kırılma sesiydi. Az önce şeyine tekme attığı adam kendine gelerek Rüzgarı diğer adamın yanından çekti ve yumruk atmaya çalıştı ama Rüzgar son anda eğilerek o güzel yüzünün dağıltılmasından kurtuldu. Daha fazla dövüş izleyemeyeceğim için üzerimdeki adama baktım. Ağzı açık bir şekilde Rüzgarın arkadaşlarını dövüşünü izliyordu, ona baktığımı fark edince bana baktı ve arkadaşlarının ölümüne dövülüyor olmasına aldırmadan sırıttı. Yada diğer bir değişle 'piç smile' yaptı. Ona iğrenerek baktım, adam tam üzerime eğilip beni öpecekken birinin onu kolundan tutup çekmesiyle sertçe yere düştü. Rüzgar yere düşen adamın üzerine çıkıp suratına yumruklar atmaya başladı. Sonra adamın saçlarından tutup yere sertçe vurdu, bir daha ve bir daha. Yere akan kanları görmüştüm, adamın kafası kanıyordu ve ölmek üzereydi. Rüzgarı durdurmak için elini tutmaya çalıştım ama benide sertçe itti ve işine devam etti.
''Rüzgar!'' bana bakmadı bile.
''Rüzgar! Sana diyorum! Dur artık!'' bu sefer bana ufak bir bakış attı.
''Dur artık!'' daha fazla gücüm kalmadığını hissedince yere çöktüm, alnımdan yanağımı izleyip, ağzıma kadar gelen soğuk şeye elimi sürüp baktım, kan. İşte bu kadardı. Az önce gördüğüm şeyle son güç kırıntılarımda uçup gitti. Ve bayıldım.
***
gözlerimi açtığımda acıyla inledim. Lanet olsun! Acıdan hareket bile edemiyordum. Gözlerimle bulunduğum yeri taradım. Küflü ama bana tanıdık gelen bir tavan, yine bana tanıdık gelen eski mobilyalar ve bu odada bana en çok tanıdık gelen çocuk. Rüzgar. Elimde olmadan gülümsedim, ağzımı açıp teşekkür edecekken birşeyin eksik olduğunu hissettim Rüzgara boğazımı işaret ettim. Hemen anlayıp yanındaki su bardağını bana uzattı, alamayacağımı anlayıncada ağzıma götürüp kendi içirdi. Alnımdan yaralandığımı hatırlayınca elimi oraya uzattım ama elime değen şey soğuk bir bez parçası gibi birşeydi, ve tuhaf kokan.
''ne oldu bana?'' diye sordum kullanılmamaktan çatallaşmış sesimle. Bu soru onu şaşırmıştı
''hatırlamıyor musun?'' aklıma o adamlar gelince istemeden gözlerim doldu. Onlar bana... bana tecavüz edeceklerdi. Rüzgar olmasaydı.
''hatırlıyorsun'' diye mırıldandı dolu gözlerime bakarak.
''teşekkür ederim. Sen olmasan... yani bana... onlar...'' devamını getiremeden sustum. Sanki yüksek sesle söylersem canımı daha çok acıtacak gibiydi. Rüzgar'a baktığımda gözleri dolmuştu.
''gerçekten, teşekkür ederim'' dedim. Hiçbirşey demeden bana sarıldı. Bende sıkıca sarıldım. ''yanıma yatsana'' dedim biraz sağa kayarak. Önce bana tereddütle baktıysada sonra gülümsedi ve yanıma yattı. Ona doğru dönüp sorularıma devam ettim.
''neden hastaneye gitmedik?''
''aslında götürecektim ama, oraya gidersen Berke ve Engin amcanın da haberi olacaktı ve senin bunu istemediğini düşündüm'' diye açıkladı. Engin amca... acaba neler yaşadığımı biliyor muydu? Oğlunun aslında nasıl biri olduğu veya beni merak etmiş miydi? Saçmalama Alev, kimse seni merak etmez. Suratıma tokat gibi çarpan gerçekle kalbimin ezildiğini hissettim. Bana değer veren birt ek annem vardı. Oda ölmüştü.
''alev?'' düşüncelerimden sıyrılıp Rüzgara döndüm.
''hım?''
'' o anlar mı aklına geldi?''
''şey, hayır. Sadece...''
''sadece ne?''
''boşver'' diye kestirip attım. '' Bunları düşünmek istemiyorum, buraya beni eğlendirmen için gelmemiş miydik? Hadi pikniğimize devam edelim'' dedim gerçekçi olmayan neşemle.
''Alev kendini kötü hissediyorsan, gerek yo-''
''hayır, buna ihtiyacım var. Unutmak istiyorum. Hadi piknik yapalım'' diye sözünü kestim. Uzun süre beni süzsede sonunda başıyla onayladı ve yataktan kalktı, benimde kalkmama yardım etti. Ayağa kalkınca salonda olduğumuzu fark ettim, bir an düşecek gibi olsam da son anda toparladım ve hiçbirşey demeden dışarı, piknik alanına geri çıktım.
''Hayatının en güzel pikniğine hazır mısın? Bütün sandviçleri ben yaptım, parmaklarını yiyeceksin!'' Rüzgarın bu heyecanlı haline gülümseyip piknik örtüsüne oturdum.
''göster bakalım marifetlerini''
***
Anahtarımı kapının deliğine sokup ses çıkartmamaya çalışarak kapıyı açtım. Evdekilerin uyanıp alnıma ne olduğunu sormalarını istemem değil mi? Kapıdan içeri geçince arkamı döndüm ve bana sırıtan bir Rüzgarla karşılaştım.
''bugün çok güzeldi. Teşekkür ederim'' dedim gülümseyerek. Rüzgarın sırıtışı benim moralimi yerine getirmek istediği andan beri ilk defa soldu.
''Alev, ben özür dilerim''
''niye?'' dedim şaşırarak.
''Ben... seni ben davet ettim ama koruyamadım yani...'' sözünü tamamlayamayıp sustu.
''bu senin suçun değildi''
''Sen hayatının en kötü anlarını yaşarken ben yanında değildim, seni koruyamadım. Yani-''
''senin suçun değildi dedim Rüzgar.'' dedim kararlılıkla. ''Peki'' diye ağzının içinde konuştu. Neredeyse duyamayacaktım. Hiçbirşey demeden eğilip Rüzgarın yanağını öptüm ve kapıyı arkamdan suratını yırtmak istercesine sırıtan bir Rüzgar'ın suratına kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Seninle Güzel
Romance''Se-seni seviyorum anne'' ''Biliyorum tatlım, bende seni seviyorum'' ve daha ne olduğunu anlamadan annem yere yığıldı. Acı bir çığlık attım. ''Anne! Seni seviyorum anne! lütfen beni bırakma! anne!'' bağırmaya başladım. Kapı açıldı ve içeri doktor g...