Sabah beşte namaz kılmak için uyanmıştım. Alihan ne durumda diye göz attığımda bir öte bir beri dönüp duruyordu. Rahat olmadığı her halinden belliydi.
Namaz kıldıktan sonra tekrar yatağa girmeyip bir şalvar, bir penye bluz giydim.. Kendimi aynada incelediğimde bu kıyafetlerle buraya yakışmadığımı fark ettim. Zahide ana üzerimdekilere kesinlikle laf etmeden duramazdı.
Şalvar ve penye bluzu uzun bir elbiseyle değiştirdim. Yüzümü de renklendirmek amacıyla gözlerime sürme çekip yanaklarıma allık sürdüm. Nedense allık sevgimden hiç vazgeçmeyecektim.
Aşağı inerken Alihan'ı saat yedide kaldıracağımı aklıma not ettim.Avlu o kadar pisti ki her yer her yerdeydi. Aşırı dağılmıştı ortalık. Çünkü dün, gördüğüm en kalabalık düğündü, o da benim düğünüm.
Normalde evlenmeden hamile kalmış diye böyle düğünlere pek gidilmezdi bizim köyde ama bu düğünün sahibi Makal aşiretinin yirmi altı yaşındaki ağası Alihan Makal'ın olunca davetliler daveti geri çevirememiş belli ki.
Hava yeni yeni aydınlanırken mutfağa gidip elime en büyüğünden bir çöp poşeti rulosu alıp avluyu köşe bucak temizlemeye başladım. Etraf pasta tabakları meyve suları çerez kabukları ve su şişeleriyle doluydu.
Yarım saat uğraştıktan sonra son çöpü de alıp eğildiğim yerden kalkarken Cihat'ın sesini duymamla yerimden sıçradım. Arkamı döndüğümde Cihat gözlerini kısmış bana bakıyordu.
"Bunları yapmak sizin işiniz mi gelin hanım?"
"Çalışanlara yardım etmeyi iş olarak görmüyorum."
"Sen gerçekten yerini biliyorsun, aferin!"
Benimle nasıl bu şekilde konuşurdu!
"Peki sen nasıl benimle bu şekilde konuşabiliyorsun. Bu senin işin mi, yoksa kişiliğin mi böyle... Her şeye burnunu sokmak yani."
Yaptığı tek şey iğrenç bir şekilde gülüp yanımdan uzaklaşmasıydı. Bu nasıl bir adamdı? Alihan'a farklı bana farklı davranıyordu. Bu gizemi çözmem gerekti.
Plastiklerle dolan çöp poşetlerini bahçe kapısındaki çöp konteynırına atıp mermer taşlarla döşenmiş avluyu hortumla yıkamaya başlamıştım bir yandan da milli süpürgemiz sarı süpürgeyi sallıyordum.
İşlerim bittiğinde çeşmeyi kapatıp aldığım şeyleri yerine koydum. Bir saatte hemen belim ağrımıştı. Acilen bir bel korsesi bulmalı ve ilaçlarımı aksatmamalıydım.
Odaya girdiğimde Alihan'ın hala uyuduğunu görmüştüm. Yere eğilip omzunu dürtüklemeye başladım."Alihan hadi kalk saat yedi oldu. Alihaaan geç kalacaksın bak. Ama sen bana yedide uyandır demiştin ben de uyandırıyorum. Neden kalkmıyorsun?"
Alihan zorlukla açtığı gözlerini sinirle bana çevirdi.
"Ya sen ne kadar çok konuşuyorsun! Uyandım işte."
Yastığının yanındaki telefona uzanıp;
"Daha saat 6:56! Dört dakika daha var neden yedi olmadan uyandırıyorsun beni?""Eğer seni yedide uyandırsaydım beş dakika da yatakta oyalanırdın."
Elindeki telefonu gösterip;
"Bak 6.57 olmuş bile hadi kalk elini yüzünü yıka kıyafetlerini giy ben sana kahvaltı hazırlamaya gidiyorum.""Sabah sabah sendeki bu enerji ne?"
"Bak daha fazla konuşursan alarmını wake uuup! (uyaan) diye bağıran kız olarak ayarlarım yerinden sıçrayarak uyanırsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZerdAli Çiçeği | KİTAP OLDU
Chick-LitSpiritüel içinde #4 14.04.2018 Spiritüel içinde #2 01.06.2018 . . Gözlerimi bir sabah görmemek için açtım, Karanlık tüm düşüncemi mahkum etmişti siyaha. Yol bitmiş, izim silinmiş, sıfırı tüketmiştim. Dallarda gezen beyaz çiçeklerin adı değildi art...