Ayaklarımı sürüye sürüye Jin hyung'un sınıfına doğru ilerlemeye başladım. Okul zili çalmış ve geriye sadece etütü ya da özel dersi olan kişiler kalmıştı. Okulda yeni olduğumdan bu tarz şeylere -teklif gelse bile- asla katılmadım.
Derin bir nefes alıp 12/B'ye girdiğimde sınıfta bir tek Jin hyung vardı. Onu sırasında oturmuş müzik dinlerken bulmuştum.
Bir insan nasıl 7/24 müzik dinleyebilirdi ki?
Ona yaklaştıkça müzik sesi artıyordu. Artık yanına oturduğumda dinlediği müziğin Green Day-American Idiot olduğunu anladım.
Elimde olmadan sevinmiştim çünkü o şarkı benim de en sevdiğim şarkılardan biriydi.
"Günde kaç saat ders çalışabilirim, diyorsun?" Jin hyungun bu ani sorusu karşısında sıçradım ve yutkundum. "Ha?"
"Bir saat mi, iki saat mi? Kaç saat çalışıyorsun?"
"Şey, yarım saat anca çalışıyorum. Ama bu bana yetiyor." Güven verircesine gülümsememe rağmen buna inanmadığı kesindi.
"Bunu bir saat yapalım ve gün de en fazla iki derse çalış. Mesela matematik ile ingilizce olabilir. Yani böyle seni zorlamayacak dersler seçersen çalışman verimli olur. Çalışırken asla başka bir şey ile ilgilenme. Arada molaların olsun. Bunlar en az iki en fazla beş dakika olabilir. Buna kendin karar verirsin. Yarın hangi dersin varsa ve o derslerinden hangisinde zorlanıyorsan onlarla ilgili alıştırma yap. Sanırım bu kadar yeter?" Sonunda hafifçe gülümsediğinde ben de gülümsedim. Çünkü dudakları kalp şeklindeydi ve bu çok hoştu.
Kendine gel Taehyung-ah! O bir hyung!
"Evet, evet yeterli." Neşeyle ayağa kalktım. "Teşekkür ederim hyung!" Gülümsedim.
Jin hyung ise ellerini 'önemli bir şey değil' dermişçesine salladı.
Sırt çantamı da alıp gülerek okulumu geride bıraktım.
***
Yurda vardığımda -okulumuz evden uzak olduğu için yurtta kalıyorduk- Jimin'in yemekhaneye inmek için beni beklediğini gördüm.
"Jungkook nerede?" dedim çantamı yere fırlatırken.
"O indi çoktan. Biliyorsun ki Hoseok hyung ve Jungkook her zaman ilk sırada yemek yiyenlerden."
"Bilmez miyim..." dedim iç çekerek.
"Yürü o zaman! Senin yüzünden hep tencere sonundaki yemekleri yiyoruz." Jimin hızla gelip yakamdan tuttu ve beni yemekhaneye sürüklemeye başladı.
Yemekhaneye indiğimizde gerçekten de Jungkook ve Hoseok hyungun yemeğini neredeyse bitirdiğini gördük. Jimin tekrar beni azarlamaya başlamadan onu sıraya soktum.
"Ay bak! Yemekler de ne güzelmiş!"
Jimin ile yemeklerimizi alıp hızlıca diğerlerinin yanına oturduk. Jimin bana laf atmasın diye ağzına benim tabağımdan bile yemek sokuyordum. Hobi hyung anlamış olacak ki gülmeye başladı. Çünkü Jimin sinirleniyorsa asla susmazdı.
"Dur ya! Hyungumu boğacaksın!" Jungkook koluma vurduğunda kızgınlıkla ona baktım.
"Ben de senin hyungunum aptal!"
"En büyük hyung benim, kesin sesinizi." Hoseok hyung konuştuğunda Jungkook bana dil çıkardı. Bu çocuk çok edepsizleşmişti.
"Ay, bir an cidden gözlerim karardı yemekten." dedi varlığını bile unuttuğumuz Jiminnie.
"Bak gördün mü? Hyungum ölüyordu." Jungkook, Jimin'in koluna girdi. Jimin ise ona anne edasıyla iyice sokulmuştu
"Oy benim için endişlenirmişte~"
"Ay kusucam Hobi hyung. Bunlar niye böyle ya!" kıkırdadığımda hyungumda güldü.
"Yürüyün hadi. Daha ödev yapacaksınız." Hobi hyung konuştuğunda Jungkook dudak büzdü.
"Ama hyung! Bugün okulun ilk günüydü."
"Jungkook yarım saat fazla çalışacak." Hobi hyungun dediğine Jimin ile kahkaha attığımız da Jungkook göz devirip masadan kalktı. Daha sonra hepimiz 'ders çalışmak' için odamıza gittik.
-------------Biliyorum, çok boktan bir bölüm oldu ama...
Umarım seversiniz. Taejin kadar güzel günler/akşamlar dilerim. ✴
ŞİMDİ OKUDUĞUN
광선 "Gwangseon"// TAEJIN
FanfictionGwangseon; ışık hüzmesi demektir. Kim Taehyung'un hayatına bir kura ile giren Seok-Jin'in hikayesi. #929 #821 #603