Dakikalar geçmek bilmiyordu. Öğle arasına girmek için can çekişiyordum çünkü karnım acayip açtı ve onu daha ne kadar susturabilirim bilmiyordum.
O yetmezmiş gibi bir de edebiyat öğretmenimiz sözlü yapıyordu. Ne kadar güzel bir gün değil mi?
"Kim Tae Hyung?" aniden adımı duyduğumda yayıldığım sırada doğruldum ve bana bakan yirmi beş erkeğin gözü önünde ayağa kalktım.
"Bay Lee?"
"Tahtaya gelir misiniz Bay Kim." cümle de soru edatı olsa da bunun bir sorudan ziyade her şey olduğunu biliyordum. Yutkunarak dışarı adım attığım anda zil çalmaya başlayınca kocaman dikdörtgen gülümsemem yüzüme yayıldı. Tıpkı dizilerdeki gibiydi ama he.
"Çok şanslı bir piçsin Tae." dedi Jimin kolunu omzuma atarken.
"Sanki biraz öyleyim?" kıkırdadım ve yemekhane sırasına girdim. O sırada yanımıza Hobi hyung ile Namjoon hyung gelmişti.
"Beraber yiyelim mi Jimin-ah?" dedi Namjoon hyung. "Taehyung'ta gelsin. Zaten biz Hoseok ile yiyecektik."
"Olur hyung, bize uyar." dedi Jimin. Gerçekten de uyardı çünkü iki hyungu da çok seviyordum.
Hobi hyung sırada omuzlarımdan tutarken karşıdan Yoongi hyung ile Jin hyung bize doğru yaklaşmaya başladı. Kafamı yere eğip geçip gitmelerini beklerken Hobi hyung bizimle yemek isteyip istemediklerini sorduğunda birden öksürmeye başladım.
"Taehyung? İyi misin lan?"
"Sen... Öhöhö... Ne yaptığını sanıyorsun hyungöhöhöhöö." gözlerimi kısarak Hobi hyunga baktığımda öksürüklerimden bir şey anlamasını bekliyordum. Hadi ama bu hep dizilerde olurdu değil mi?
Maalesef ki ne biz bir dizi içindeydik ne de Hobi hyung bunu anlayabilecek kapasitedeydi. Yine her şeyin sonunda hep birlikte bir masada oturuyorduk.
Ortam fazla gergin sayılmazdı ama Namjoon hyung ve Jin hyung arasında anlamadığımız bir gerginlik olduğundan dolayı bu bizi de geriyordu. Ne şans (!) ki Jin hyungla karşı karşıya oturuyordum. Bu yüzden doğru düzgün yemek yiyemiyordum.
Onun yanı sıra Hobi hyung ve Yoongi hyung bilmediğim bir şekilde fazla yakınlardı. Cidden yani gülüşüyorlardı. Hobi hyung aslında her zaman gülüyordu ama Yoongi hyungu sadece Hobi hyungun yanındayken güldüğünü görmüştüm. Bir de Jin hyungla beraberken.
"Ee Taehyung," dedi Namjoon hyung. "Seok-Jin sana yardım ediyor mu?"
"Tam ismimi kullanmamanı kaç kere söyleyeceğim sana?" Jin hyung sinirle Namjoon hyunga baktığında Namjoon hyung hiçte tekin olmayan bir şekilde gülümsedi.
"Ama senin ismin Seok-Jin. Niye onu kısaltayım ki?"
"Namjoon-ah," dedi Yoongi hyung. "Uzatma istersen?"
Onlar konuşurken gözlerimiz Jimin ile buluştuğunda korktuğunu gördüm. Minik arkadaşım okul kavgalarından korkardı. Her ne kadar kaslı falan olsa da.
Ona doğru gülümseyerek bakarken Jin hyungun bakışlarını üzerimde hissettim. Bir yanım ona bakmak için kudursa da diğer yanım bunun bir aptallık olduğunu söylüyordu ki bu yanım haklıydı.
"Hyunglarım," dedi Jimin ellerini masanın üzerinde birleştirerek. "Hadi sessizce yemeklerimizi yiyelim."
"Bence de." diyerek onu desteklediğimde Jin hyung güldü.
"Sen konuşur muydun, Taehyungssi?" yavaşça kafamı kaldırıp ona baktığımda gözleri benimkilerle kilitlendi. Kalbim ağzımda ya da kıçımda atarken nefes almaya çalışmak çok zordu. Ama o sırada Jin hyung suratını buruşturdu. "Neden bana öyle bakıyorsun sen?"
Ne dediğini anlamaya çalışırken yutkundum ve kafamı aşağı eğdim. Kalbim cidden dört nala koşturuyordu ve ellerim titremeye başlamıştı. Neden bu çocuk bana bakarken bile böyle oluyordum?
Masadaki herkes neden bize bakıyordu bilmiyordum ama o an aklıma gelen ilk şeyi söyledim.
"Ben hyungumu değiştirmek istiyorum."
E merhaba!
Umarım beğenirsiniz.
Hadi size kıyak geçip birkaç TAEJIN fotoğrafı koyayım.Ah bakışları...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
광선 "Gwangseon"// TAEJIN
FanfictionGwangseon; ışık hüzmesi demektir. Kim Taehyung'un hayatına bir kura ile giren Seok-Jin'in hikayesi. #929 #821 #603