Beni Tanı

293 4 0
                                    

Kapımı açtım, yan odanın kapısının önünden geçerken kapıyı hışımla açıp üvey kardeşimi görme isteğimi bastırmak zorunda kaldım. Ne de olsa burası aslında "onun" eviydi.  Ne diyebilirim sıkıcı hayatımda bunun yeni bir şey olduğu su götürmezdi. Sonuçta daha önce hiç kardeşim olmamıştı.

Evin içinde her zamanki dolaştığım şekilde gibi ayaklarımı sürüyerek aşağı kata indim. Kahvaltı hazırdı, aslında soğumuştu ve masada kime yoktu. Hiç bir zaman Enver Amca ve Halanın yemek saatlerine ayak uyduramazdım. Ya geç uyanırdım, ya çok önceden bir şeyler atıştırmış olurdum. 

Huzurla domatesi taktığım çatal birden görüş alanımda belirip karşıma oturan Kelvin'le havada kaldı. Uyku sersemliğinin de vermiş olduğu donuklukla bir süre öyle kaldım. Beklenmedik gelişinin etkisiyle ve hayalimdeki üvey kardeş imajından epey yaklışıklı varlığıyla yüzüne bakakalmıştım. Siyaha yakın kahverengi saçları, yarı Asyalı biçimli gözleri, mermerden oyulmuşçasına şekilli yüzü... Kafasını kaldırıp bana bakmasıyla toparlanıp domatesi ağzıma atabildim. Dişlerinin arasından kısa bir nefes aldı, beni süzerken.

   - Tanışmadık öyle değil mi? Tabi ya, dedi kayıtsızca. 

  Sanki aynı evde uyuyan birisi değil de bir daha görmeyeceği bir yabancıyla konuşurmuşçasına kayıtsızdı. 

   - Kelvin ben. Sen de... Koyduğu çaydan bir yudum alıp devam etti. Evrim olmalısın.

Ben de meyve suyumdam bir yudum alarak cevaplamak için acele etmedim.

   - Evet. Babanın parasına konan şu kız işte, dedim sırıtmamı saklamayarak. Belki de bana olan kayıtsızlığının altında bu gerçeğin vermiş olduğu öfke yatıyordu. Bir yabancı ailemin parasını yese ben de kızardım sanırım, aslında kesinlikle kızardım.

  Kayıtsız tavrının yerini şaşkınlık ve açılmış gözler aldı. 1-1!  Kendini toparlaması uzun sürmedi. O da gülümseyerek ekledi:

  -  Annen gibi değerli bir kadının kızı nereye gitse hoş karşılanır.

  Birden annemden bahsetmesi, üstelik ilk defa tanıştığım bir yabancı olarak annemden bahsetmesi beni germişti. Kaç aydır bu gerçekle yüzleşmemeye çalışıyordum. Tutulması gereken yası erteliyordum ama buradaydı işte. Çıkmayı bekliyordu. Annemle onu tanıyacak kadar görüşmüştü demek ki. Ne konuştuklarını nasıl anlaştıklarını merak ettim. Annemin sesi... Annemin sesini mi unutuyordum yoksa? O kadar uzun zaman olmuş muydu? 

Burkulan midemle çatalı masaya bıraktım ve masadan kalktım. Cevap vermeden kalkmamın görgüsüzlük olduğunun farkında olsam da burkulan midem bir şey yersen dışarı atarım sinyalleri veriyordu. Hızla merdivenleri çıktım. Kelvin'in ise masaya oturduğu sakinlikte arkamdan baktığını hissedebiliyordum. Ben banyoda ağlarken, arkamdan nasıl bir kaçık olabileceğime dair seneryolar düşünüyordu muhtemelen. 

Kanlanmış gözlerime aynada bakarken geleceğin bana neler getireceğini merak ettim. Bana neler getirecek ve kim bilir benden neler alacaktı. 


 8 YIL SONRA...

- Ben geldim. Evrim evde misin?

Elimdeki toz bezini köşeye attım oflayarak. Temizlik yapma fikri de nereden çıkmıştı? Yemekleri yapmayı hep Kelvin'e yıktığım için en azından temizliğe dikkat etmeye çalışırdım. Sonunda tüm gün çalıştıktan sonra temizliğe girişmenin iyi bir fikir olmadığı fark etmiştim.

- Yanlış mı görüyorum temizlik mi yapıyorsun?

Oturma odasının kapısına sırtına yaslanmış abimin yüzünde koca bir gülümseme vardı.

- Seni güldürebilmem güzel. Şu halimde bile... Geldiğini de duydum ayrıca, derken gözlerimi devirdim.

- Ah, tabi ki de duydun. Ne zaman cevap verirsin ki?

- Abartma, dedim gülümsememe engel olamayarak. Sabah her zamanki gibi geç kaldığımdan aceleyle çıkmış, onu görememiştim. Böyle bir günün sonunda onunla konuşmak hatta sadece onu görmek bile bana iyi geliyordu. Belki onunla çok iyi bir başlangıç yapmamıştık ama artık abim olmasa ne yaparım bilemiyordum.

- Bana ne yapacaksın bugün bakalım?

Sorum onu odadan çıkartmaya yetmişti. Salona giderken peşinden gittim.

- Hadi ama Kelvin. Bugün tüm gün çalıştım. Güzel bir tatlıyı hak etmiyor muyum?

Amerikan mutfağa geçerken gülümsemekle yetindi. Bu gülümseme bende beklenti yaratmıştı. Belki de bugün hazır bir şeyler getirmişti. Tezgahın arkasından şarap şişesini havaya kaldırırken:

- Bugün sana yemek yapmaktan nasıl kurtulurum diye düşündüm ve işte...

- Çok bilmiş, peki madem derken dudak büktüm. Tanrı biliyor ya şaraptan fazla sevdiğim bir şey de yoktu.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Üvey Abimin KalbindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin