İçeri girmeden elime telefonu alıp, onunla uğraşıyormuş gibi yaptım. Odasına geçecekken salonun ışığını yanık görmesi onu duraklattı. Salona dönüp beni kanepede bağdaş kurmuş görünce kaşları kalkmıştı.
- Uyumadın mı?
- Geç uyuduğumu biliyorsun, dedim umursamaz bir tavır takınarak.
- Bu arada İrina'yı mı bıraktın?
- Evet, ablası yok.
- Söylesen ben de bırakabilirdim. Dediğim şeyin saçmalığını ancak söyledikten sonra fark edebilmiştim.
- Saçmalama Evrim, derken sesi yumuşak ama bıkkın gibiydi.
Gözlerimi tekrar umursamazca telefonuma indirdim ama gözucundan bir an salondan gidecek gibi olduğunu sonra tekrar durduğunu fark ettim. Bana kısa bir bakış atarken ben de ona baktım. Bana doğru yönelirken:
- Üzgünüm, bu ara seninle ilgilenemedim, derken yanıma kanepe de yanıma geçti. Bilinçli şekilde huysuz çıkan ses tonumla:
- İlgiye ihtiyacım olmadığını biliyorsun, dedim.
Ama son zamanlar da - tam olarak bir haftadır- bana olan uzaklığı zoruma gitmiyor değildi. Bu bende herşeyi mahvettiğim hissini yaratıyordu. O kadar beceriksizdim ki elimde kalan tek kişiyi kendimden uzaklaştırmıştım. İçimde tekrar yükselen bu duyguya hakim olmaya çalışırken ne hissettiğimi anlamış gibi gözlerinde anlamla bana baktı. "Ondan bir şey saklamam hiç mi mümkün değil?" diye düşünürken huzursuzca kıpırdandım.
- Bana dön, dediğinde şaşırıp kalmıştım. Bir kez daha:
- Bana dön, diye tekrarladı.
Bacaklarımdan birini kanepeden indirip bedenimi ve yüzümü ona döndüm. Yüzündeki ciddiyetten artık olanlarla ilgili ciddi bir konuşmaya gireceğimizi anlamıştım. Lanet olsun.
- Aramızda geçen şey hiç bir şeyi değiştirmedi diye söze girdi. Bana uzak davranıyorsun.
Bunca zaman onun bana uzak davrandığını düşünsem de aslında bunu yapanın ben olduğumu fark ettim. Ben ona uzak davranınca o da mecburen böyle karşılık veriyordu. Mutfakta ondan uzak durmaya çalışan da bendim. Pişmanlık kalbimi kaplarken:
- Sus, diye fısıldadım. Her şeyi gören güzel gözlerine bakmaya dayanamıyordum o an, yavaşça dizlerine uzanırken beni itmesini bekledim ama yapmadı. Başımı dizlerine koyup gözlerimi kapattım ve bir süre öyle kaldım.
- Özür dilerim Kelvin , diyebildim sonunda gözlerimi açacak cesareti bulduğumda.
Gözleri özlemle ve memnuniyetle parlıyordu. Benim ona karşı hep açık olmamı isterdi, sonunda kendimi ona açınca o da rahatlamıştı.
- Sorun değil derken, yüzündeki tatlı ifadeyle başını salladı. Başını sallayınca saçlarından düşen bir tutam ben de uzanıp ona dokunma isteği yaratmıştı. Kendime engel olup durmak istesem de parmaklarım saç tutamındaydı. Parmaklarım yavaşça göründükleri kadar yumuşak olup olmadıklarının merakıyla tellerini ayırıyordu.
Kelvin'den bir tepki beklemesem de eli yüzüme uzandı ve yanaklarımı avuçlarına aldı. Eli hafifçe yüzümü okşarken gözlerimi kapatıp, mırlamak istedim fakat verebildiğim tek tepki ellerimi saçından çekip, yüzümü tuttuğu elinin tutmak oldu. Temkinliydim, mesafeliydim fakat ona bir o kadar açıktım da. Kelvin'in bende yarattığı ikilem hep bu olmuştu.
Sabah uyandığımda yatağımdaydım. Yorgam üzerime düzgün biçimde çekilmişti. Akşam son hatırladığım şey salonda Kelvin'in dizlerinde yattığımdı. Kelvin ben uyuyana kadar ayrılmamış ve uyuyunca da beni yatağıma taşımış olmalıydı. Bunu yaptığı ne ilk seferdi ne de son sefer olacaktı. Bir kez daha o olmadan ne yapacağımı düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üvey Abimin Kalbinde
RomanceKendi kendini imha etmeden, göreceli bir huzurla sürdürdüğüm hayatım annemin evlenme kararıyla karışmıştı. Daha büyük bir ev, fazladan bir havuz, cehennem kadar yakışıklı bir kardeş... Bense huzurun minimalizmde yattığına inananlardandım. Henüz lis...