Bana Dokun

253 4 1
                                    


Baharın taze havasında balkonda içmenin güzel olacağını düşündüm. Balkondaki kanepeye geçip, ılık akşam rüzgarının tenime esmesine izin verdim. Biraz sonra Kelvin kadehlerle beraber gelmişti. Kadehi uzattığında gözlerimi açtım. Bahar ve sonbahar... En güzel zamanlardı.

- Ve çok sevdiğim bahar gene geldi işte.

Şehir ışıklarından ve yol boyunca uzanan yaşlı ağaçlardan oluşan manzarayı izlerken cevap vermedi. Rüzgar uzamış dağınık saçlarını daha da dağıtırken bir kez daha ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Bu mirası Enver Amca'dan almamıştı, her ne kadar çirkin olmasa da orta halli bir adamdı. Ama fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla annesinin bambaşka bir güzelliği vardı. Kadının kökeni yarı Asyalıydı. Bu Kelvin'i de yarı Asyalı yapıyordu sanırım, ya da çeyrek.

Kelvin'in kaşlarını kaldırarak bana baktığını fark ettiğimde suratına bakarak düşüncelere dalmış olduğumu da fark ettim. Bu beni kendime getirdi ve yola dönüp ben de manzarayı izliyormuş gibi yaptım. Şarabın da verdiği rahatlamayla Kelvin yanımda oturduğu koltukta arkasına yaslanıp bana doğru döndü.

- Söyle bakalım ne düşünüyorsun?

Küçük bir şaşkınlıkla ona döndüğümde, yüzünde sıcak bir merakı yansıtan gülümseme vardı. İçmek hep onu bu kadar sempatik yapardı. Tabi ona annesinin ne kadar güzel olduğunu düşündüğümden bahsetmeyecektim.

- Atölyede işler nasıl gidiyor? Sana hiç yardım edemediğimi düşünüyorum. En azından...

- Hadi ama Evrim. Böyle ılık bir akşamda bahsedilecek son şey iştir.

Beni iş konusunda endişelenen biri olarak görmesi gülmeme neden oldu. İş konusunda benden rahat bir insan olduğunu sanmıyorum. Çalıştığım kafede, part-time çalışmama rağmen hep geç kalırdım.

Beni endişelendiren şey ona yük olmaktan korkmamdı. Babası ve şimdi de kendisi bana koşulsuz şekilde kapılarını açmışlardı. Enver Abi'nin ölümüyle Kelvin de benim kadar yalnız kalmıştı. 

Enver Abi'nin de annem gibi kanser olduğunu hatta kanser terapi grubunda tanıştıklarını öğrenmek hepimize şok olmuştu. Kanseri kötüye giden Enver Abinin son 6 ayında hepimiz yanında olduk. Ona son zamanlarında babammış gibi destek oldum ve onu babamı uğurlar gibi uğurladım. Kelvin'in bunu hiç bir zaman unutmadığını biliyordum.

- Düşüncelere dalmayı bırak da anlat bana. Nasıl gidiyor?

- Ne nasıl gidiyor?

- Bir abi olarak son zamanlarda nasıl olduğunu hiç sormadığımı fark ettim.

- Sorumluluklarını yerine getirmene yardımcı olayım madem, derken dudak büktüm. Biliyorsun üniversite cafe derken...

- Onu sormuyorum biliyorsun. Nasıl hissettiğini anlat.

Normalde de ilgili olan Kelvin'in yüzünde, daha samimi bir merak görüyordum. İçtiği zamanlarda aramızdaki o ufacık mesafe de kapanıyordu. Normal zamanlarda ifade edemediği şeyleri içtiğinde söyleyiverirdi hep. Hiç bir zaman tamamen içini açan biri olmamıştı. Onun gizemli dünyasındaki derinliğe hayranlık duyardım hep. Bense duygularımı, ne beklediğimi hemen belli ederdim. Elimde değildi.

- Seni özlüyorum Kelvin ne olacak? Bu ara kendimi ne kadar yalnız hissediyorum biliyor musun, dedim küçük bir çocuk gibi dudak bükerek.

- Kafede çalışmasan akşamalrı daha fazla vakit geçirebilirdik demi ama?

Pes dercesine ellerimi kaldırdım.

- Gene başa döndük. Harika.

Ben kalkmaya yeltenirken, gülerek koluma yapıştı.

- Tamam anladık. Otur daha anlatma görevin bitmedi.

Hiç bir zaman içkiye karşı dayanıksız değildim ama ılık bahar rüzgarı ve ardarda içtiğim kadehler benim de rahatlamama neden olmuştu. Sabah hatırlamayacağını umarak ona devamlı hissettiğim yalnızlıktan bahsettim. Normalde böyle şeyleri ona anlatmazdım ama balkonda berabar oturduğumuz o an aramızda hissettiğim şey çok güçlü bir bağdı. Belki gerçek kardeş değildik ama kaç tane gerçek kardeşin, hayatta yalnız kalmış bizim gibilerin hissettiği o bağa sahip olduğunu bilemiyordum.

Biz birbirimize tutunmuştuk. Ben Kelvin olmadan bir hayat düşünemiyordum, onun için de benim öyle olduğunu varsayıyordum. Şu anki mayışmış hali bu sorunun cevabını almak için uygun zamandı belki de.

- Söylesene Kelvin, ben olmasam nasıl olurdu? Yani ne yapardın?

Tembelce soruma cevap beklediğim bir kaç dakika sonra doğrulduğumda sızmış olduğunu gördüm. Yüzü kanepede bana dönüktü, ben de yüzümü ona döndüm. Rüzgar hızlandıkça savrulan saçlarının kokusu burnuma doluyordu. Dayanamayarak saçlarına uzandım. Ellerim saç uçlarından yüzüne kaydı. Ne kadar kusursuz bir erkek olduğunu sık sık düşünürdüm zaten ama o an keşke böyle bir erkeğe sahip olsam diye düşündüm. Onun gibi hep yanımda olacak, böyle bir erkeğe... Beyaz tenine parmak uçlarımla dokunurken beklemediğim şekilde gözleri aralandı. Bir an donup kaldım. Ne yapıyordum tanrı aşkına? Bakışları anlamaya çalışır gibi bir süre üzerimde kaldı.

Böyle anlamsız bir durumda birden yakalanmış olmanın verdiği şokla ellerimi ancak indirebildim. Kanepede doğrulurken hala beni izliyordu. Tanrı aşkına sadece yüzüne dokunmuştum, bana evrenin anlamını çözmeye çalışırmış gibi bakması gerek yoktu. Sarhoş olduğunu düşünmenin büyük bir hata olduğunu farkettim. Her zamanki düşünceli gözler oradaydı işte, en fazla mayışmıştı belki ama yarın bu saçmalığı hatırlayacağına emindim.

Ben artık uyuyacağımı söyleyip kalkacaktım ki uzanıp uzun parmaklarıyla yüzüme dokundu. Bu beni en az gözlerini açtığında olduğu kadar gene dondurmuştu. Parmaklarının yüzümde durduğu, bana epey uzun gelen bir kaç saniyenin ardından kalktı ve bir şey söylemeden içeriye girdi. Oda kapısının kapanma sesini duyduğumda hala beni bıraktığı yerde, beni bıraktığı şekilde duruyordum.

 Oda kapısının kapanma sesini duyduğumda hala beni bıraktığı yerde, beni bıraktığı şekilde duruyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


☆☆☆

Birlikte yaşamaları ve aralarındaki çekim hakkında ne düşünüyorsunuz? Hikayenin gidişatıyla ilgili önerilere açığım, yorumlarını bekliyorum.














Üvey Abimin KalbindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin