Nasıl gidiyor sizce? Kelvin şimdilik çok gri duruyor ama ileriki bölümlerde onun gri olan çizgisi değişecek. Ne yönde olduğunu sormayın, ben de bilmiyorum. Bırakalım kendi kendini şekillendirsin madem 😀 Yorumları bekliyorum.
☆☆☆
Sabah uyandığımda başım çatlayacak gibiydi. Uzanıp saate baktığımda, öğlen iki buçuğu bulduğunu gördüm. Yorganıma geri dönüp, yorganı boylu boyunca üzerime çektim. Küçüklüğümden beri yorgana bu şekilde saklandığımda kendimi hep daha güvende hissederdim. Dün gece olanları hatırladığımda Kelvin'in de aslında benim yorganım olduğunu düşündüm. Onunla güç buluyor, onunla kendimi güvende hissediyordum. Arkadaşım, sığınağım ve ailemdi. Beş yıl da az bir zaman olmasa da sanki onunla beraber büyümüşüz gibi yakın olduğumuzu hissediyordum. Sanki gerçek ailemdi.
Gönülsüzce yorganı üzerimden atarken Kelvin'in dışarı çıkmamış olması umuduyla mutfağa koşturdum ama tabiki de çıkmıştı. Ben sadece haftanın 4 günü olan derslerime bile geç kalırken o işini hiç aksatmazdı. İşkolik olmasa da sorumluluklarının bilincindeydi. Atölyede patron olması çalışma saatlerini azaltsa da babası öldüğünden beri orayı çok iyi idare etmişti. Giyim konusunda çalışmayı çok sevmediğini biliyordum,buna karşın tasarımlar için yeni yetenekler bulmada iyiydi. Babasının kaldığı yerden işi devam ettirmiş hatta ileriye götürmüştü.
Ocağa koyduğum su kaynarken kupama çay doldurdum. Okula zaten geç kalmıştım, bugün hiç gitmemek daha mantıklıydı. Uyuşukça kahvaltımı edip, okuduğum Anita Blake romanına devam ettim. Bu kadını seviyordum, güçlüydü, ayakları üzerinde duruyordu ve kimseye ihtiyacı yoktu. Bense kendimi hayatın gerçekleriyle başa çıkamıyormuşum gibi hissediyordum bu yüzden kitabı ilk okuduğum 14 yaşımdan beri onun gibi olmak istemiştim. Kitaptan kafamı kapının açılma sesiyle kaldırabildim. Uyandığımda zaten geç olan saat şimdi 4'ü bulmuştu.
Kitabı masaya bıraktım ve dirseklerimi üzerine dayayıp kafamı koydum. Bu kadar boş bir günün ardından bile yorgun hissetmem takdire değerdi doğrusu. Kelvin mutfağa girdiğinde gönülsüzce kafamı kaldırdım. Elindeki poşetleri tezgaha koyup yanıma geldi.
- Hoşgeldin yok mu?
- Hoşgeldin, dedim gülümseyerek.
Yanı başıma gelip saçlarımı elleriyle düzeltti. Yataktan kalktıktan sonra müdahale etmediğimde karmakarışık olup kabarırlardı hep, ki bu sabah taramamıştım bile.
- Saçlarımdan nefret ediyorum dedim uyuşukça, tekrar masaya dirseğini dayarken.
- Ben onları çok seviyorum.
İsteksiz ruh halimden çıkıp şaşkınlıkla yüzünü inceledim. Samimi şekilde gülümsüyordu yalnızca. Ne bekliyordum ki, dün geceden sonra beninle ilgilenmesini mi?
- Ruh sağlığın için sevmene sevindim, zira her sabah onları görmek zorundasın.
Bu onu güldürmüştü.
- Seninle beraber olan herşeyi sevebilirim kardeşim. Yemek yedin mi?
- Evet, kahvaltı yaptım.
- Gene kaçta uyandın, dedi ciddileşerek.
- Dün gece geç yattım. Ve, ve, vee bir suçlu varsa aldığın koca şişe şarap yüzünden sensin.
- Kim sana her seferinde hepsini bitirmeni söylüyor, dedi meydan okuyarak.
- Tamam big brother. Tamam bir dahakine kalanı dolaba saklayacağım ki erken uyanabileyim.
Gülerken kafasını salladı. Alışkanlıklarımdan vazgeçmemin ne kadar zor olduğunu biliyordu. Şarap varsa dibini görmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üvey Abimin Kalbinde
RomanceKendi kendini imha etmeden, göreceli bir huzurla sürdürdüğüm hayatım annemin evlenme kararıyla karışmıştı. Daha büyük bir ev, fazladan bir havuz, cehennem kadar yakışıklı bir kardeş... Bense huzurun minimalizmde yattığına inananlardandım. Henüz lis...