twenty two

172 23 16
                                    

LUKE

Asansör sayesinde Los Angeles'a çıktık. Kısa sürede bulduğum parayla bir otel odası kiraladık ve orada sırayla temizlendik.

Banyodan çıktığımda odada tek oturan Thalia ile karşılaştım ve bu istediğim son şeydi. Yine Kelli ile olanlarla ilgili sorular soracağını biliyordum ve cevaplayamayacağımdan eminim. Çünkü hiçbir şey hatırlamıyorum. Tamam, Kelli'yi kandırıp Hades'in yatak odasına götürdüğümü ve sonra onu öldürdüğümü hatırlıyorum ama sonrası tamamen boş. Sanki çok önemli bir şeyi atlamış gibi hissediyorum.

Thalia ördüğü saçlarından başını kaldırıp bana baktı. "Dur tahmin edeyim; hiçbir şey anlatmayacaksın."

"Beni zorlama Thalia, lütfen." Thalia başını sallamakla yetindi. "Bianca paranın kalanıyla yiyecek bir şeyler almaya gitti. Jason da Nico'ya telefon açıyor. Eğer bir terslik çıkmazsa iki güne kampta oluruz."

"Nico'nun kamptan buraya gelmesi en az bir gece sürer, daha fazla para bulmalıyım." diyerek odadan çıkmak üzereydim ki kapıdaki Jason ile burun buruna geldim.

Jason sırıtıp içeri girdi. "Nico ile görüştüm. Zaten Jüpiter Kampı'nda olan biri varmış ve bizi öğleye doğru alabilirmiş."

"Harika, daha iyi insanı soymama gerek kalmayacak." diye mırıldandım. Thalia gözlerini kısıp bana baktığında bakışlarımı kaçırdım. Ondan kaçmak için ne arasam boşa çıkıyordu. Harika.

Kısa süre sonra Bianca geldi ve kahvaltımızı yaptık. Sanırım oldukça para çalmıştım ki yemeklerimiz bile hepimizin doymasına yetti. Yemekten sonra biraz bulunduğumuz bölgeyi gezdik. Tur boyunca özellikle Bianca'nın yanından ayrılmamaya özen gösterdim çünkü Thalia'nın beni zorlayacağından emindim.

Nico'nun verdiği saat geldiğinde tekrar otelin önüne döndük. Kısa süre sonra önümüzde bir Toyota durdu. Oldukça kirli gözüküyordu ve üstü canavar tozuyla kaplıydı. İçimden kötü bir ses bizi götürecek aracın bu olduğunu söyledi ve haklıydı. İç sesimden nefret ediyorum.

Arabadan çıkan kişiyi gördüğümde nefesim kesildi. Percy'nin üzerinde mavi bir kapüşonluyla kot vardı. Kapüşonlunun içinden turuncu melez kampı tişörtü gözüküyordu. Ama nefesimin kesilmesini sağlayan bu değildi. Percy son iki yılda oldukça büyümüştü ve asıl ürkütücü olan onun bu yüzünü dün gece görmüş gibi hissetmemdi. Kendimi gördüğümün Hades'in taht odasındaki heykel olduğunu söyleyerek rahatlatmaya çalıştım ama işe yaramıyordu.

"Selam çocuklar! N'aber?" Percy bizi fark edince gülümsemesi soldu. "Sorun ne? Hayalet görmüş gibisin diyeceğim de asıl hayalet sayılan siz olduğunuz için... Boş ver gitsin, cidden, sorun ne?"

Yanımdaki Bianca ondan beklenmedik şekilde Percy'nin üzerine atılacaktı ki son anda belinden yakalayıp çaktırmadan geri ittirdim. "Biz... Fazla uzun süre ölü kaldık sanırım, hala ölü gibi tepki veriyoruz." diye gülümsemeye çalıştım.

Neyse ki Percy fark etmedi ve gülümseyip elini tokalaşmak için uzattı. Elimi uzatıp elini sıktım. Sonra Percy sırasıyla Jason, Thalia ve Bianca'ya sarıldı. Açıkçası Bianca konusunda endişeliydim ama ne demek istediğimi çabuk anlamış gibiydi, durumu çaktırmadı.

"Burada ne arıyorsun Percy?" diye sordu Jason beceriksiz bir samimiyetle. Bu çocuk hayatında hiç rol yapmamış mıydı yahu?

Hermes'e şükürler olsun ki Percy anlamadı. "Jüpiter Kampı'na da saldırılar başlamış. Kheiron onlara yardım etmem için gönderdi ama Reyna ve Frank sorun olmadığını söyleyip geri gönderdi. Sanırım haklılardı da Melez Kampı nedense daha çok saldırı alıyor."

Yanımda Bianca'nın İtalyanca küfrettiğini duydum. İtalyanca hiç öğrenmemiş olsam da babamın aynı zamanda dil tanrısı olması nedeniyle ne yazık ki Bianca'nın Percy'e balık suratlı pisliğe benzer bir şey dediğini anladım.

Percy kaşlarını kaldırıp Bianca'ya baktı. "Bir şey mi söyledin?"

Bianca bu sefer yine beceriksizce İtalyanca küfretti. İç çektim. Biri şu kıza doğru düzgün küfretmeyi öğretmeli.

Neyse ki durumu Thalia kurtardı. Bianca'nın önüne atılıp gülümsedi. "Yeraltı dünyası berbat durumdaydı ve Bianca da fazla etkilendi. Sadece o."

Percy başını salladı. "Yukarısı da pek iyi sayılmaz. Neyse, iki günlük yolumuz var. Yapacak işiniz yoksa gidelim mi?"

Thalia'ya baktım. Ya Percy çok iyi oyun oynuyordu ya da... Hayır, tanıdığım Percy asla rol yapmayı becerememiştir. Percy genelde plan yapmaz, direk atağa geçer. Yeraltında gördüğümüz her kimse onun Percy olması Thalia'nın uçması kadar imkansızdı.

Thalia da benimle aynı düşünüyor olmalıydı ki bana başını sallayıp arabaya bindi.

-

İlk geceyi yol kenarında bir otelde geçirdik. Percy'nin yanında parası olduğundan birilerini soymak zorunda kalmadım. Yol boyunca Bianca'nın İtalyanca dışında konuşmaması için bildiğim tüm tanrılara dua ettim. Ve inanın bana bu benim için oldukça büyük bir adım. Açıkçası o kadar çaresizdim ki Kronos'un yok olduğunu bilmesem ona bile dua ederdim.

Tanrıların beni hiç sevmediğini biliyordum. Ertesi gün Long Island'a girdiğimizde Bianca konuştu. Hem de sorulabilecek en aptalca şeyi sordu.

"Son zamanlarda hiç yeraltına gittin mi Percy?"

Percy yoldan gözlerini ayırmadan cevapladı. "En son geçen yaz gitmiştim... Düşmüştüm." Başka bir şey söylemedi. Sesinden eskiyi hatırlamanın canını yaktığını anlayabiliyordum.

Ama belli ki Bianca anlamıyordu ve aramızda Thalia olmasa onu arabadan atabilirdim. "Sana inanmıyorum. Neden biliyor musun? Çünkü daha iki gün önce oradaydın. Sakın inkar edeyim deme. Hepimiz gördük!"

Percy hızla arkaya döndü. "Ne?"

"Neden herkesin acı çekmesini istiyorsun?"

"Ben... Bianca ne saçmalıyorsun? Ben o gece boyunca araba sürüyordum."

Bianca konuşmak için ağzını açmıştı ki Jason bağırdı. "Percy önüne bak!"

Percy yola dönüp son anda yoldaki silueti fark etti ve direksiyonu kırdı. Araba yoldan çıkıp yanımızdaki toprak alan girdi. Daha on metre gidememiştik ki araba çamura çakıldı.

Çamurdan çıkamayacağımızı anladığında Percy kontağı kapatıp nefesini dışarı verdi. Ardından teker teker hepimize baktı. "Siz ne saçmalıyorsunuz öyle?"

Thalia kıpırdandı. "Bianca, bence Percy doğru söylüyor. O rol yapacak kadar zeki değildir."

"Kesinlikle! Bekle, ne?"

Bianca Percy'i duymazdan geldi. "Onun sesini hepiniz duydunuz! O heykeli hepiniz gördünüz!"

Jason başını pencereye çevirip dışarıyı izlemeye başladı. Zeki çocuk. Keşke ben de aynısını yapabilsem ama Bianca direk benim gözlerime bakıyordu, yani kaçmam imkansızdı.

Percy bana baktı. "Luke? Sen de mi benim yaptığımı düşünüyorsun?"

İki gece önceki kafamdaki boşluğu düşündüm. O gece Percy'i gördüğümden emindim ama bu Percy değildi. Buna şu anda emin olmuştum. Tam konuşmak için ağzımı açacaktım ki Jason bağırdı.

"Stercore! Percy doğru söylüyor! Bakın!" Başımı camdan çevirince ne demek istediğini anladım. Arabanın etrafı iskelet adamlarla dolmuştu. Percy kalemini çıkartmak için elini cebine attı ama o daha kılıcını çıkartamadan iskelet adamlar cama vurmaya başladı ve cam parçaları üzerimize yağdı.


elysium | thalukeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin