Multimedya; Can ozan-Mutlu olmak zordur derler
Kahkahamı ve hıçkırıklarımı durdurabildiğimde Gökdeniz'den bayağı bir azar işitmiştim. Tabii alışık değil benim gibi birisine.
Gökdeniz, okuldan Daria'yı almaya karar verdi. Ama ondan önce anahtarını yedeklettirip bana verdi. Bir de telefon numarasını.
O okula gidince ben de kıyafetlerimi, çoraplarımı, iç çamaşırlarımı, annemin parfümlerini bavuluma koydum. Kitaplarımın çoğunu çantama tıktım. Başka bir çantama da kitaplarımın bir kısmını, ders defterlerimi, kişi defterlerimi ve kalemlerimi koydum. Onları arabamın bagajına koyduktan sonra kocaman bir poşete yorgan koydum. Başka bir poşete de 2-3 tane nevresim takımı koydum. Yastığıda elime alıp arabanın arka koltuğuna tıktım. En son da botlarımı koydum arabaya.
Arabaya binip arka koltuğa baktım. Nevresimler ve yorganı biraz abartmış mıydım? Sonra önüme dönüp omuzlarımı silktim. Hemen arabayı çalıştırdım. Babam arabaya sürmeyi bana 8 sınıftayken öğretmişti. O zamandan beri arabayı zorlamayı seviyor vites 1'deyken ayağımı debriyajdan çekmem gerekirken vitesi 2'ye alıp öyle çekiyordum ayağımı.
Gökdeniz'in evine doğru sürdüm arabayı. Gökdeniz konum atmıştı ama ben daha önce gittiğim ve bir kez gittiğim yeri kolay unutmadığımdan bakmamıştım bile. Aslında direkt evine sürmedim. İlk yalnız kalpler barına gittim oradan da onun evine.
Evinin önüne geldiğimde arabamı dut dallarının oluşturduğu küçük gölgeye park ettim. Arabadan indikten sonra cebime koyduğum anahtarı çıkardım. Anahtar kullanmayı özlemiştim. Dediğim gibi evimde elektirik olmadan hiç bir şey olmuyordu. Kapılarda şifreliydi jenaratör olmasa elektirik kesintilerinde içerde kalacaktık ya da dışarıda.
Kapıyı açtığımda kahverengi tonlarinda verandayla karşılaştım. Kapı ile duvarın arasına orada bulunana bir tane ayakkabıyı sıkıştırdım.
Ve kilitlemediğim araba doğru yürüdüm. Öyle ki araba anahtarı bile hâlâ kontağın üzerindeydi. Hemen anahtarı kontaktan çekip bagajın kapağını açtım. İçinden bavulumu ve sırt cantalarını aldım. Hemen onları verandaya bırakıp tekrar arabaya gittim. Bagajı kapatıp arka koltuktaki yorgan poşetimi ve yastığımı aldım. Onlarida verandaya bıraktım. Sonra tekrar gittim. 3 tane olan nevresim takımını ve botlarımı alıp onlarida berandaya bırakıp son kez arabama gittim.
Arabayı kilitleyip eve girdim. Anahtarı kapınin ardında biraktığımi fark edince kapıyı açıp anahtari çekip tekrar kapadım.
Eşyalarımı verandada toplu bir şekilde bıraktıktan sonra sağdaki ayakkabi kutilarınin üzerine anahtarımı bıraktım. Tamamen içeriye girdiğimde büyük bir şok geçirdim. Bu nasıl bir salondu böyle?
İlk adım attığımda sadece siyahtan oluşan odada siyah duvarlar siyah tekli koltuk siyah halı, siyah zemin, siyah bacakları uzun olan yuvarlak sehpa, duvara montelenmiş büyük ekran televizyon. Ve etrafı siyah bir şeyle kaplanmış şapkalı lamba... verandanın asli da kahverengi olan kapisı salonun tarafinda siyahti. Ve sagdaki duvarda bir tane daha siyah kapı vardı. Siyah sehbaya telefonumu bırakıp ileriye baktım.
1.5 metre siyahlar hüküm sürerken gold renginde bir sınır çizgisi vardı ve ilerisi çok renkliydi. Mandala çizimlerinden oluşan yine tekli bir koltuk, lacivert bu sefer kısa bacaklı dikdörtgen sehpa vardı. Halı, renkli renkli karelerden oluşmuş bir halıfleksdi. Ortada kocaman bir tren oyuncağı vardı ve durmadan çalışıyordu. Bu kısımı tepede spot lambalar aydınlatıyordu. Ve duvarlar krem rengiydi. Krem rengi duvarlarin birinde renkli raflar vardı ve daha once adıni bile duymadığım tonlarca kitap. Renk cümbüşü bayağı gözümü yormuştu.
Bir kez daha gold sınır çizgisi vardı. Ve burası benim pencerden gördüğüm kısımdı. Beyaz zeminin üzerinde hali yoktu . Bir tane orta sehba ve duvara yaslanmış beyaz koltuk. Beyaz duvarlar ve en çok dikkat çeken nokta beyaz duvarın üzerinde ömrü kelebek kadardı yazıyordu. Ve en diote beyaz bir kapı vardı.
Ben 17 şarkısinin gizemini bayağı bir merak etmiştim. Trilyonlarca kez tekrar eden şarkıyı duvarda sarki dinlerken hiç çıkmamıştı. Ve duvarda 17 şarkısının sözü yazıyordu.
Bunu umursamamayı tercih edip siyah tarafa geçip siyah koltuğa oturdum. Sehpanin üzerinde kumanda vardı. Bacaklarımı kendime çektim. Pantalon ile herne kadar rahat edmesemde başka odalara girmek istemiyordum.
Televizyonu açtığımda maç kanalı vardı. Bir kac insan yorum yapıyordu geçtim. Ne Uzay ne de Babam maç izlemeyi sevmezlerdi. Hatta Uzay yotuberlerden baska hiç bir şey izlemezdi. Babam da hiç bir şey izlemezdi zaten. 2-3 tane mac kanalını geçtikten sonra haber kanalinda durdum. Bir süre boyinca boş boş baktım hiç bir şey anlamayınca internete bağlanılık mi diye baktığımda bağlanılık gördüm ve hemen youtubeye girip Can Ozan-Mutlu olmak zordur'u açtım.
Öğle yameğimde yediğim bir kac lokma aclığımı yok etmişti. Susuzda değildim. Tuvaletim de yoktu. Uykumda. Ama boşluktaydım yine. Canım sıkılıyor diyemiyorum çünkü bağışıklık kazandım.
Bir süre telvizyon ekranına boş boş baktım. Şarkı bitmek üzereyken tekrar başlattım. Dinlerken oturduğum pozisyondan sıkılıp bacaklarımı sallandırdım. Şarkıyı tekrar başa sardım. Sehbadaki telefonuma uzanarak aldım. Saate baktığımda okulun bittiğini fark ettim. Gökdeniz yarım saate gelirdi muhtemelen. Tabii o bara uğramazsa.
Youtube'da tekrar tekrar başa sarmaktan sıkıldığımdan televizyonukapatıp telefonumdan açtım. Son sese çıkarıp tekrar çalmaya ayarladım. Telefonu sehpaya tekrar koydum. Ve gözlerimi kapatıp kafamı arkaya attım. Sonra da şarkıya odakladım. Mutlu olmak zordur derler kötü günler görmeden...
Gökdeniz 20-25 dakika sonra gelmişti. Ve kapiyı büyük bir hışımla açtı. Gözleri kocamandı. Sonra koltuktan oturan irkilmiş beni görünce rahatladı.
Ben ona anlamaz bir biçimde bakarken. Sırıtıp konuşmaya başladı. " Bakıyorum hemen yerlesmişsin" dedi. Ona düz bir ifadeyle bakıp "Henüz yerleşmedim. Orada bir çok eşyam duruyor" dedim. " E hadi gel ozaman yerleştirelim." Dedi gülümseyerek.
Ben ona kuşkuyla bakıp "Eroin almayacak mısın?" Dedim. O konuşmaya başladı. "Onu sonra alırız bir seni yerleştirelim de." Kafami sallayıp hızlıca ayağa kalktım. Telefonu alıp müziği kapatacaktim kı Gökdeniz bağırdı. "Şarki dursun! Kapatma!" Dedi. Ben de omuz silkip geri yerine koydum.
Verandaya girdiğimde Gökdeniz bavulumu koluna almış iki çantamı da diğer eliyle taşıyordu. Ben de yorganımı ve yastığımı aldım. Gökdeniz'i takip ederken salondaki kapıdan çıkmış uzun ince bir koridordan gittiğini fark ettim. Gökdeniz, kapinin ardında onu bekliyordu. Koridira girdiğimde duvarda tavana yakin yerlerde olan etrafı mor kaplı lambaoar vardı. Ve yanıp sonüyordu. Evin kusursuzluğunda bunların bilerek yapıldığını anladım.
Gökdeniz hemen konuşmaya başladı. "Bu karşıda gördüğün kapı banyoya açılıyor. Hemen yanındaki de tuvalet. Yandaki oda, sana vereceğim oda. Yandaki oda da benim odam. Dipte beyaz kapıda mutfak. Sormak istediğin bir sey var mı? " Dedi.
Banyo, tuvalet ve benim odamın kapılarınin araları çok fazla değilken Gökdenizin odası koridorun bitimi ile kendi odasinin arasında duruyordu. Gökdeniz'in bir cevao beklediğini hatırlayıncadunya için küçük ama benim için önemli olan soruyi sordum. " Banyo küvetli mi kambinli mi?" Biliyorum, çok sacmaydı. Ama napayim benim için önemli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OKULUM
Teen FictionOkulum...insanları hiç ses etmeden, bir hayaletmişcesine izlediğim yer. Okulum... yapmacık zoraki gülüşleri, belki bir ay sonra yüzlerini bile görmek istemeyecek olan insanların gereğinden fazla yakınlaşmalarını gördükçe yüzümü iğrenircesine buruşt...