ihanet

5.6K 644 465
                                    

"Jennifer'la konuşacak mısın?"

Jungkook yattığı yerden hafifçe doğrulup sordu. Yine ormana gelmişler, güneş ışığının ağaçların ardına gizlendiği çimenlikte kafa dinliyorlardı.

Jungkook onu ev ve ormandan başka bir yere götüremiyordu. Büyü olayı çözülene kadar yarı hapis durumundalardı. Çocuğun ne kadar hareketli birisi olduğunu biliyor ve elinden geldiğince onun sıkılmamasını sağlamaya çalışıyordu. Gerçi Jimin yatakta vakit geçirirken pek sıkılıyor gibi değildi.

Jungkook biraz da akıl sağlığı için dışarı çıkarmıştı onu. Çocuğun dün ki ağlayışı ve yakınlaşmaları, yatakta durmalarını tehlikeli bir hale getiriyordu.

Jimin, okuduğu şiir kitabından kafasını kaldırıp kaşlarını çattı. Birden bire bu konunun açılması onu germişti.

"Bir süre düşünmüyorum.."
Duraksayıp Jungkook'a baktı.

"İkimizde fazla hassasız, toparlanmamız gerek."

Büyük olan, başıyla bir onay verdi sadece. Yine dolmaya başlayan küçük gözler, konuyu kapaması gerektiğinin habercisiydi.

Uzandı ve güçlü kollarıyla Jimin'i çekti üzerine doğru. Tensel temas konusunda hiçbir zaman çekingen olmamışlardı birbirlerine karşı. Başta Jimin'in bu konuda katı olacağını düşünse de, çocuğun dokunuşlarına olan muhtaçlığı Jungkook'u delirtiyordu.

"Üzülmene dayanamıyorum," dedi aşık olduğu kahkülleri geriye doğru tararken. Alnına küçük bir öpücük kondurmayı da unutmamıştı.

"Seninleyken üzgün değilim. Aksine mutlu olmamı sağlıyorsun."

Küçük parmakları Jungkook'un yüzünde geziniyordu.
Büyük olan, başını çevirip her bir parmağında gezdirdi dudaklarını üşenmeden. Küçüğün yaptığı itiraf keyiflenmesini sağlamıştı.

"O halde bundan sonra hep mutlu olacaksın; çünkü hep yanında olacağım."

Jimin duyduğu sözlerle gülümsedi. Şu an yaşadıkları bir rüya gibi gelsede, ister istemez gelecek için endişe ediyordu. Büyü bozulunca, Jungkook'un gidecek olma ihtimali onu korkutuyordu.

Aniden ciddileşti. Yüzü ciddiyet içinde kasılsada, kendini belli eden muziplik parıltıları Jungkook'a sadece sevimli gelmişti.

Kaşlarını çattı Jimin.

"Söz ver!"

"Söz veriyorum," dedi Jungkook.

Küçük olanı altına alıp dolgun yanakları öpmeye başlamadan önce ekledi.

"Seni asla bırakmayacağım."

×

Yoongi günlerdir odasından çıkmıyor, ağlayıp duruyordu. Her ne kadar kendisini aciz hissetse de duygusal bir karakterdi, olanları sindiremiyor ve elinden yapacak hiçbir şey gelmiyordu.

Her şey fazla hızlı gelişmişti. Öyle ki düşünmek Yoongi'nin başını döndürmekten başka işe yaramıyordu. Namjoon, her zaman dengesiz bir insan olmuştu. Yoongi'yle çok sık kavga ederlerdi. Barışmak istediğindeyse, küçük olanı yatağa atar ve sevişirlerdi. Bu neredeyse rutin haline gelmişti ve artık yorucu olmaya başlamıştı.

Son zamanlarda ise her şey farklıydı. Namjoon ona karşı fazla nazikti.
Her konuda.

Öyle ki Yoongi hiç olmadığı kadar mutluydu. Şimdiyse rüyadan uyanmıştı işte. Yine de bir şekilde o rutinin dışında olduklarını hissediyordu.

fifty shades of blood, kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin