3| her şey yine de çok güzel olur mu?

2.4K 274 59
                                    

Taehyung

"Bir gün hayalleri onun kurtarıcısı olan bir adam varmış. Bu adam etrafındaki herkesten ölesiye korkarmış, ona dokunmalarından hatta ona seslenmelerinden bile. Her şeyin bir rüya olmasını istiyormuş bu adam. Bedeni ne kadar bir yetişkin olsa da bu adamın ruhu hala bir çocukmuş. Çimenlerde yuvarlanmak isteyen, pamuk şeker yemek isteyen ve çizgi film izlemek isteyen bir çocuk..." Jungkook sustu ve bir süre karşı taraftan ses gelmedi. Taehyung parmaklarıyla oynamayı kesti ve kafasını yavaşça kaldırarak kapıya baktı.

"Ee." diye konuştu büzdüğü dudakları arasından. O adama ne olduğunu merak etmişti ama merakını belli etmek istemiyordu. "O adam," diye konuşmasına başladı Jungkook. "Bir gün belki de dışarıdaki gürültüyü susturmak için belki de biten şeker stoğunu yenilemek için kapısını açtı. Sadece kapısını açtı."

Jungkook tekrardan sustuğunda Taehyung yerine kıpırdandı ve merakla sordu. "Ya sonra, sonra ne oldu?" Karşı taraftan ses gelmediğinde Taehyung başını yavaşça parmaklarına indirdi.

"Hikayenin devamını birlikte yazmaya ne dersin Taehyung?"

Taehyung oynadığı parmaklarında bir süre durdu. Alt dudağını ısırdı ve başını yavaşça kaldırdı. "Uçurtma uçuracaksak olur." Karşı taraftan ufak bir kıkırdayış geldiğinde Taehyung gülümsedi.

Gerçek mânâda gülümsedi hem de. İçinden geldiği gibi, zorunluluk olmadan sırf bunu istediği için.

Kapı sonunda Yoongi'nin bulduğu anahtarla açıldığında Seokjin, Jungkook denen çocuğun bu evde kalması gerektiğinden artık emindi. Ona önayak olacaktı.

Kapı yavaşça açıldığında yerde bağdaş kurmuş bir şekilde oturan Taehyung'vardı. Seokjin, ailesinde nefes alan son kişiye onu kaburgalarının içine hapsetmek ister gibi sarıldı, karşılığını da aldı.

Seokjin yavaşça kardeşinden ayrıldığında nefesleri birbirine karışırken gözünden akan yaşı sildi ve elini biricik kardeşinin yanağına yasladı, "Taehyung," diye fısıldadı. Köprüler çöktü, yangınlar söndü bu fısıltıyla beraber çünkü bir ağabeyin en çaresiz anlarından biriydi. "Daha iyisin öyle değil mi?"

Her kardeşi olan kişi bilirdi ki bu soru berbat bir soruydu. Ona iyi olup olmadığını sormak yerine onu iyi hissettirip asla "daha iyi misin?" sorusuna mahkum etmemek gerekirdi. Seokjin iyi bir ağabey olduğunu düşünmüyordu, canı yanıyordu. Taehyung usulca başını salladı ve dudaklarını sarkıttı. "Neden iyi olmayayım ki, artık tavşan çizmeme gerek kalmayacak," dedi ve gülümsedi.

Gözü Seokjin'in arkasında elini nereye koyacağını bilemediği için kendi ellerini bileklerinden tutup sıkan Jungkook'a kaydı. "Hey," dedi Taehyung.

Jungkook başını kaldırdığında yaşamı gördü, doğan güneşleri ve bitmeyen aydınlığı. Asla gecenin gelmediği günleri gördü.

O günler ki artık bitsin diye yalvardığı saatleri devirdi ve de yeni bir güneş açtırdı. Jungkook belki de hayatında sayılı söylediği o cümleyi geçirdi içinden:
iyiki doğmuşum eğer doğmasaydım mahrum kalacaktı gözlerim bu güneşe

"14,712. tavşanım olur musun?"

Jungkook, anlamasa da gülümsedi ve burukça cevap verdi. "Tabi ki olurum."

1 hafta sonra

"Öncelikle Jungkook, Taehyung odasının karıştırılmasından hoşlanmaz özellikle oyuncak peluşlarının yeri değiştirilirse onu tanıyamazsın, etrafı dağıtır. Bir de durduk yere kendi kendine konuşur; bir hayali arkadaşı olduğunu söylüyor Hoseok." Yoongi, sabahtan beri Jungkook'a Kim Taehyung olarak bilinen kişinin insansal özelliklerini anlatıyordu; bu saatte kalkar bu saatte sütünü kaynat vesaire fakat Jungkook bunlarla ilgilenmiyordu. O Kim Taehyung denilen kişinin adından, sanından bir şey beklemiyordu.

mad  ●  taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin