Hızla salona girip elimdeki tabakları masaya bıraktım ve Eren'in yanına gittim heyecanla. Omuzlarından tutup vücudunu bana döndürdüm." Oğlum sen konuştun mu?"
Yüzündeki mutlulukla ağzını araladı konuşmak için.
" Baba, annem gelmiş. Bana sürpriz yaptınız değil mi? Teşekkür ederim. Seni çok seviyorum."
Küçücük kollarını boynuma doladı sevinçle. Ben de sımsıkı sarıldım mutluluk göz yaşlarımın eşliğinde. Geri çekilip yüzüne baktım ve " Bir daha ' Baba ' der misin ?" dedim.
" Baba, babacım." diyerek yanaklarıma öpücükler kondurdu. Bu kelimeyi duymak için ne gerekirse yapabileceğimi biliyorsunuz. Bu kelime benim için okyanusun derinliklerinde inci tanesi bulmaktan daha değerliydi. Hele o ses tonu , duyulmamış en özel şarkının melodisiydi sanki. Huzur, mutluluk, heyecan verdirten. Hani vardır ya hepimizin iyi-kötü yüreğimizi hoplatan ya da bir his veren bazı sesler. Mesela köpekten korkan birinin köpek sesini duymasıyla kalbi yerinden çıkacakmış gibi atması, yağmur sesiyle huzurla dolan birisi, kalbin melodisini değiştiren sevdiği insanın sesi, yeni alınan halıya çay döktüğünün ortaya çıktığında annenin tiz çığlıklarıyla oluşan korku, ders bitiş zilini duymakla adını veremediğim o değişik mutluluk duygusu, kuş cıvıltıları, pazardaki insanların bağırışı, karşıdan karşıya geçerken aniden çalınan korna sesi ve daha niceleri... Her bir ses her bir duyguydu. Ama benim için dünyanın en güzel sesi işte karşımda duruyordu. Oğlumun sesi. Kahkaha atarkenki ses tonunu ezberlediğim oğlum, şimdi o güzel sesiyle cümleler kuruyordu. Baba diyordu... Sesi, cümlesindeki her harf kalbimdeki ateşe su serpiyordu. Yavaş yavaş bu rahatlık hazzına teslim olurken, bu anı bozan yabancı kız şaşkınlık içerisinde konuşmaya daldı.
" Bir dakika ben senin..."
Hayır, hayır... Bu kadar kısa bitmemeliydi. Devam etmesine izin vermeden sözünü kestim ve " Biz iki dakika dışarıda konuşabilir miyiz?" dedim ışık hızında verdiğim karar doğrultusunda.
Kız şaşkın vaziyette yüzümü süzdü bir süre. Bu anın şokunu atlatamamıştı haliyle. Kafasını salladıktan sonra yerinden doğrulup ayağa kalktı.
" Oğlum biz hemen geliyoruz ."
Eren kafasını sallayıp koltuğa oturdu heyecanla. Eren'in konuşması sevinçten deliye döndürmüştü beni. Pamuk şeker tadındaki yanaklarına öpücük kondurduktan sonra odadan dışarı çıkıp mutfağa gittim. Peşimden gelen kız da ardımdan girince kapıyı kapattım. Kız sinirle konuşmaya başlamıştı bile.
" Neler oluyor? Neden bu çocuk bana anne diyor? Neden annesi olmadığımı söylememe izin vermedin?"
" Biraz sessiz ve sakin konuşabilir miyiz?"
Kız sinirle kafasını salladı ve benden tüm bu soruların cevabını bekledi.
" Öncelikle adın ne ?"
" Seda."
" Benim de Berkay. "
Bir süre duraksadıktan sonra düşüncelerimi en mantıklı hale getirmeye çalıştım ve sonra konuşmaya başladım.
" Bak, içerdeki benim oğlum. Uzun süredir daha doğrusu annesi bırakıp gittiğinden beri oğlum konuşmuyordu. Ve bugün ilk defa konuştu. Hem de annesinin geldiğini sandığı için."
" Ama ben onun annesi değilim."
" Evet ama o bunu bilmiyor."
Seda kaşlarını çattı ne diyeceğimi anlamışçasına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oğlumun ANNESİ Olur Musun?#Wattys2019
Tiểu Thuyết ChungNedir çaresizlik? İki şeritli bir yolda ilerlerken aniden önünüzü göremeyecek kadar yoğun, beyaz bir sisin içinde bulmaktır kendini. Geri dönmek isteyip dönememektir. Ağacın tepesinde bir dala tutunduğun anda kırılmasıyla ani bir hareketle bir diğer...