Eskimeyen hayalkirikligini tamire niyetlenkisti adam,
Avuç içinden öptüğü kadinin ayaklari yüreğine degiyordu.
En çokta renklere kızıyordu tenine değen renkler can buluyor, daha bir kırmızı, daha bir eflatun oluyordu sanki
O gülünce kizilay deprem çadırları kurup çorba dagitiyordu.Teni yanmış çoban yaramaz koyununu buluyordu sanki,
Bir hattadin kamışıyla mürekkebin dansı gibiydi kasları kirpikleri.
Bir kere baksa şairler, mürekkepler tükenecek dermansız kalacakti kâğıtlar..
İstiyordu ki haçlı ordulariyla müttefik olup gidip intikam alsin gönlünün baharını üzüp, aşka küstürene.
Şöyle bin sene şükür namazi kilsam diyordu Rabbisine gözlerinde hayanin resmini gördüğü kadin için..
Sinirlenince terleyen burnunun üzerindeki damlaciklara ozeniyor tenine değme serefine nail olup kokusunda boğulamamanin kıskançlığı sariyordu adamı.
Sasirinca gül goncasini andıran dudaklari doğa üstü bir harikuladelikti..
Hele yay kaslarının altındaki ok gibi kirpikleri avının orta yerinden vuruyor kan revan içinde kalıyor aşk..
İki dudağı mavi bir gölün pembe sandali kenarında saklanmış minicik gamzesi insanda suya kanip seraba kanat çırpma güdüsü uyandiriyordu..
Böyle bir kadını sevmek miydi maharet yoksa o muydu aşka deyip güzelleştiren zerafet..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖYLE İŞTE
PoesíaBir kerbela çığlığla sesleniyorum yesribin ölüm sessizliğindeki ruhuna ; Ben ki yetim ve yitik bir umut kervanına bel baglamis, varlığını susuzluktan serap görmüş gözlerime ab-ı hayat bilmişim.. Değer mıydı ? kalbimi kırık ,hanemi yıkık koymaya! Ey...