"Hazaarrrr!"
Çığlıklar eşliğinde çıkmıştı adı ağzımdan. Yerimde duramıyordum. İki üç kere zıplayıp boynuna yapıştım. Sesim sokak boyunca yankılandı. "Dur lan! Boynumu kırdın asel." Dedi ve eliyle elimi boynundan çözdü. "Hadi gidelim!" Dedi sırıtarak. Nereye diye sormadım. Çünkü biliyordum karmaşık cümleler kurup en sonunda sürpriz diyeceğini. Ama yine anlamayacaktım ya neyse. Elindeki siyah beyaz kaskı alıp başıma geçirdim. İkimizde motora binince ağzından o sihirli sözcük çıktı. "Hazır mısın?" Dedi gülerek. "10 yılda geçse." Dememle gaza yüklendi.Motosiklet üstündeyken kendimi bir kuş gibi hissediyorum her seferinde. Ayaklarının yerden kesilmesi ve rüzgarı teninde hissetmen tarifsiz bir his. Bu yüzden motor tutkunuyum ben.
"Çok hızlı mı gidiyorum sence?" Sesi kesik kesik geliyordu. "Koca şapşal bir kaplumbağa kadar yavaş!" Diye bağırdım güçlükle. Bunu dememle daha da hızlandı. Ellerim aheste aheste beline sarıldı. Korkum ölmek değildi, huzura kavuşmaktı. Hazar benim için huzurdu. Arkadaştan öte kardeş gibiydi. Bir abi gibi korur kollardı. Onunla 7 yaşında tanışmıştım. O zamandan beri hep yanımdaydı. Bir iki yıl kadar yoktu sadece. Söz vermişti geleceğine bir abi, bir arkadaş ya da bir dost gibi.
Tam kollarım belinde başımı sırtına yaslayacaktım ki motorun hızı düşmeye başladı. Sonraysa durdu. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Evet hatırlıyordum burayı. Son kez ağladığım yerdi. Bir çocuk gibiydim. Ve göz yaşlarım tükenmişti. Hafif dalgalı kahverengi saçlarının altındaki beyni unutmamıştı bu anıyı. Aslında anı olarak sevdiğim kişilerle geçirdiğim zamanları kabul ediyorum. Diğerleri ise koca bir kabus. "Gel hadi!" dedi. Kaskı çıkarttım. Elleriyle omuzlarımı kavrayıp beni ileri itmeye başladı. Zorluk çıkartmadan ittiği yöne doğru ilerledim. Ayakkabımı, kuma battığı an çıkarttım. Kumsaldaki rüzgar saçlarımı savururken arkamdan gelen hazar bacaklarımdan tutup beni omzuna attı. kahkahalar eşliğinde tepinirken siyah bir araç fark ettim. "Hazar." dedim ama duymuyordu. "Hazar!" dedim tekrar. Bu sefer daha da yükseltmiştim sesimi. Durup aniden omuzundan beni fırlattı. Kalçam kuma sertçe vurduğunda yüzümü buruşturdum. "Şunun şurasında eğlenelim dedik. Hemen bi homurdanma hemen bi mızmızlanma." dedi ve yüzünü düşürdü. "Küçük beyinli maymuncuk." dedim ayağa kalkıp. Ellerimle üstümü sirkeleyip açık kahverengi gözlerine kenetledim gözlerimi. "Sakın çaktırma! Buraya geldiğimizde siyah bir araç var mıydı?" Dedim fısıldayarak. "Yooo neden sordun ki?" Dedi. "Birisi galiba bizi takip etmiş." Dedim. Gülmemek için dudağının kenarını kemiren hazar daha fazla tutamayarak kahkahayı bastı. Anlamamış bir yüz ifadesiyle hazara bakıyordum. Bana biraz yaklaşıp iki omuzumdan tuttu ve salladı. Ellerini omuzumdan çektikten sonra ellerini iki yana açıp arkasını döndü. Ardından bağırarak "hamlamışsın asel!!!" Dedi. Tekrar bana dönerek pes etmiş gibi kollarını serbest bıraktı. "Tamam hala anlamadın sen. Şu karşıda gördüğün araba da sana yapacağım sürpriz bekliyor." Dedi. Koşarak bana geldi. Hemen önümde durup elimden tuttu ve çekiştirmeye başladı. Hala aynı yerde durup "gerçekten mi?" Der gibi ona bakıyordum. Çekiştirmesi sonuç vermeyince "peki sen istedin öyleyse.😈" dedi sinsi bir gülüş atıp. Ben daha ne yaptığını anlayamadan sırtını bana dönüp eğildi. "Hadi bin bakalım." Dedi elleriyle sırtını işaret edip.
Bu çocuk gerçekten de tam bir çılgındı ve ben de onun bu yanına aşık olmuştum. Ah pardon ne diyorum ben neyse aşık olmak değilde sevmiştim.
"Eğer sırtına binmezsem naparsın?" Dedim. Bu sözlerim karşısında ilk başta tepki vermedi fakat sonrasında tanıdık gelen bir cevap yapıştırdı. "O küçük burnunu kızarana kadar sıkar yamulturum kalbi olmayan kız."
Tereddütsüz hemen sırtına bindim. Aslında zaten binecektim ama beni tatmin edecek bir cevap vermesi hoşuma gideceğinden cüretkar bir soru sormuştum fakat boyumun ölçüsünü de almıştım da o da ayrı bir konu.
Boynunda düğüm olan kollarım ve ayaklarımın beline dolanmasının ardından hem koşuyor hem de kendi etrafında döne döne arabaya doğru ilerliyorduk.
Arabanın önüne geldiğimizde sırtından indim. "Kilo almışsın sen ya! Kim baktı sana böyle." Dedi. Dalga geçmek için fırsat kolluyordu resmen. Sessizliğimi sürdürdüm. Bagajın önüne geçip kilidi açtığında elini içeri daldırdı. Eline geçen şeyle tebessüm edip dışarı çıkarttı. Gözlerimin önünde duran o küçük uçurtma beni eskilere sürüklemeye yetmiş ve artmıştı bile.
Hava da sert bir rüzgar gökyüzünde ise pırıl pırıl bir güneş. Mavilikler içinde süzülen kırmızı,beyaz kuyruklu bir uçurtma. Hazar ve ben o gün yurttan kaçmış bu kumsala gelmiştik. Elimizde uçurtmamız yüzümüzde gülücüklerimiz koşarak gelmiştik buraya. Nefes nefese kalmış, tıkanmıştık. Ama umurumuzda bile değildi, önemli olan eğlene bilmekti o dönemler. Uçurtma uçurmayı da bilmiyorduk fakat aklımız ermediği için kolay bir şey zannetmiştik. Pes etmemiş defalarca denemiştik. Hiç biri sonuç vermeyince artık eğlenemiyorduk. Ve ben hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Hazar ürkek ve üzgün bakışlarla sessizce bana yaklaşıp "ağlama kalbi olmayan kız. Bir daha ki sefere yine deneriz. Söz veriyorum." dedi. Bense biraz sert çıkışarak "bana kalbi olmayan kız deme! her şey için söz veriyorsun fakat tutmuyorsun. Artık bıktım. Bir daha benle konuşma." dedim. Hem ağlıyor hem de sümüklü burnumu içime çekiyordum. Bu sözlerden sonra hazarın yüzü asılmış, benimse ağlamam giderek şiddetlenmişti. Daha fazla dayanamayarak geri yurda koşarak dönmüştüm. Yurtta ise benim yokluğum fark edilmiş o akşam güzel bir dayak yemiştim.
Elindeki uçurtmaya tepkim "unutmamışsın." demekti. "Evet unutmadım ve şimdi sözümü tutacağım kalbi olmayan kız." dedi. "Bana sözüne tutuna kadar kalbi olmayan kız deme!" dedim gülerek. İkimizde kıkırdamaya başladık. "Gel hadi." dedi. Koşmaya başladık. O kadar hızlı koşmuştuk ki nefes nefese kaldık. Durup ellerimle dizlerimden destek aldım. Karnımı tutup sesli sesli havayı soludum. Hazara doğru baktığımda bana doğru baktığını gördüm ve bakışıp tekrar kıkırdadık. Hafifçe göz kırptı. Göz kırpması da ayrı bir heyecandı.
Eski anıları canlandırıyorduk ya çok hoşuma gidiyordu. Sebepsizce mutlu oluyordum.
Yanıma yaklaşıp tek elini omzuma attı. Beni sağ omzuna yapıştırdı. Kahkaha attı. Kollarından sıyrılmak için ellerimi kullanarak onu ittim. "Eveeeettt şimdi al bakalım. Bi kontrol edelim tek başına öğrenmiş misin öğrenmemiş misin diye eğer öğrenmişsen bozuşuruz ona göre ha." Dedi ve uçurtmayı bana uzattı. Uzanıp elinden uçurtmayı aldım. "Hadi bakalım." Dedim. Dudağımın kenarını ısırıp göz kırptım. İlk önce parmağımı yalayıp hava kaldırdım. Rüzgarın yönünü bulunca ona zıt yönde yavaş yavaş koştum hafif uçurtmayı saldım. Havalanmaya başlayan uçurtmayı fazla gergin tuttuğum için yere düşmesi saniyeler içinde gerçekleşti. Hazar tatmin olmuş gibi gülümsedi. Kollarını göğsünde birleştirip yere bakarak yanıma geldi. İç çekti ve "uçurtmayı bana ver ve izle." Dedi havalı havalı.
Yerde ki uçurtmayı alıp "al bakalım dağınık saçlı prens. Marifetleri göster. " dedim ve ona verdim. Başlarda benim taktiğimi uygulayıp benim hata yaptığım yere gelince uçurtmayı biraz salarak fakat fazla da serbest bırakmadan uçurmaya devam etti. "Gel." Dedi. Bende yanına gittim. Uçurtmaya bakarak elimi buldu ve uçurtma'nın ipini bana verdi. "Yapamam düşer." Dedim. Yanımdan ayrılmadı. Elini elimin üstüne yerleştirip nasıl yapacağımı öğretti. O kadar eğleniyorduk ki zamanın nasıl geçtiğinin farkında bile olmadık.Cebimdeki telefon titremeye başladığında ipi hazara bıraktım. Telefonu çıkartıp gelen mesaja baktım. Ayı'dan gelmişti. "O dan temizlendi." Yazmıştı. Mesajlardan çıkıp tam telefonu kapatacaktım ki saatin epey geç olduğunu fark ettim. Telefonu cebe atarken "Hazar. " dedim. "Saat çok geç oldu. Benimde bi planım bi programım var bilirsin..." derken "Dur tahmin edeyim gitmen gerek bir iş var ve onun için plan yapmalısın değil mi?" Dedi sözümü kesip. "Üzgünüm. Söz veriyorum telafi edicem." Dedim geri geri yürüyerek. "İşler tersine döndü galiba asel." Dedi elleriyle beni işaret ederek. Tebessüm edip arkama dönerek koştum.
Motorun oraya geldiğimde kaskı hızla kafama geçirip motora atladım. Çalıştırıp oradan uzaklaştım. Son gördüğüm şeyse hazarın arkamdan el sallayışıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
Teen FictionElim kolum bağlı bir sandalye de oturuyorum, Yanımda iki adam. Tam karşımda yerde yatan bir çocuk. Savunmasız, masum, günahsız ve çaresiz... Ruhu çoktan özgürlüğüne kavuşmuş olmalıydı çünkü ölmüştü. Bir çocuğun en kötü ölüm şekliydi. Ağlamalarım...