90
100
120...
motor ibresi eve gidene kadar 120 ve fazlasına dayanmıştı. Çok hızlı gidiyordum.
Evimin olduğu apartmanın önüne geldiğim de motoru öylece bırakıp apartmana girdim. Daha yeni silinmiş olan merdivenleri bir bir çıkarak asansöre bindim. Çatı katında oturduğum için 5. Kata tıklayıp asansör kapısının kapanmasını bekledim. Asansörün tıngırtısından ve gıcırdamasından binanın ne kadar eski olduğu bariz belliydi.
1. Kat
2. Kat
3. Kat
4. Kat
Ve sonunda
5. Kat
Asansörde geçen vakit bir güne denk gibi gelmişti.
Asansörün kapısı büyük bir gıcırttıyla açılınca ses birinci kata kadar yankılandı. Deri ceketimin cebindeki anahtarı alıp evin kapısını açtım. İçeriye girip geri kapıyı kapatırken dışarıya göz gezdirdim. Kimsecikler yok olsa da her an her şey olabilir. Tedbirli olmak en iyisiydi. Kapıyı kapattım. Oturma odasına geçip deri ceketimi çıkartarak koltuğun kenarına gelişi güzel fırlattım. Mutfağa doğru ilerleyip mutfağa girdikten sonra kendime bir fincan kahve yaptım. Kahvemi alıp tekrardan oturma odasına geçtim ve ceketimin içindeki dosyayı alıp daha detaylı incelemeye başladım. Hem kahveden bir yudum alıp hem de dosya da ki her bir cümleyi tekrar tekrar okuyordum. Kaçıracağım her nokta benim zararımaydı.Ve evet kahvem bitmişti planım ise o da hazırdı tek yapmam gereken planı devreye sokmaktı. Beni neler bekliyor emin değilim ama iyi şeyler olmayacağına adım kadar emindim ve yine yavaş yavaş pisliğe batmaya başlamıştım.
"Bir insanın en zayıf noktası neresidir sizce?"
"Kalbidir!"
Evet bu çok acımasızca. (Olacaktı.)* * *
Üstüme siyah kot pantalon, beyaz yarım tişört ve siyah deri ceketimi giymiş, hafif makyaj yapmıştım. Saçlarımı bozmak istemedim ve aynı bıraktım. İşte şimdi hazırdım. Planım uygulamak için gideceğim mekana uygun seçimler yapmış, şansıma en bilgili olduğum alana rast gelmiştim. Motorbisiklet, araba vb. türden yarışlar.
Evden çıkıp asansöre bindim.
4. Kat
3. Kat ve durdu.
Paslanmış asansörün kapısı gıcırtıyla açıldı. Karşımda asansöre binmek için bekleyen yaşlı bir amca asansöre binmeden huysuzca çenesini götürdüğü eliyle sakalını sıvazladı. Asansörün kapısı tekrardan kapanırken ağzından bir homurtu çıktı. Neyse ki binmemişti.Bir dakika bi yerden tanıyordum bu amcayı. Fakat nereden onu bilmiyordum. Fazla kafama takmadan planıma odaklandım. Apartmandan çıkar çıkmaz kapının önünde duran gelişi güzel bıraktığım motorbisikletim beni bekliyordu.
Kafama kaskımı geçirdim. Motora atlayıp araba yarışlarının yapıldığı ve kamerin üye olduğu bu araba yarış kulübüne kayıt yaptırmaya gidiyordum. Bir kulübe üye olmasına rağmen sadece iki branşa ilgi göstermiş.
biri araba yarışıydı bildiğiniz üzere diğeri ise dövüş...
Yarım saat sonra vardığım kulübün kapısından ilk adımımı attım. Elit bir yere benzemiyordu. Daha çok bara ve serseri adamların takıldığı yerlere benziyor gibiydi. Tereddütsüz içeri girip karşıma ilk çıkan kişiye kayıt yaptırmak istediğimi söyledim. "Git başımdan." dedi beni omzumdan iterek. Sinirlenmiştim. "Hey! baksana sen bana!!!" dedim. Arkasına baktığında "sen kime atar yapıyorsun." dedim kaşlarımı çatarak. "Sana!" dedi sırıtarak. "O yaya yaya sırıttığın ağzını var ya..." dedim ve kolundan tutup ters çevirdim ve arkasına dayadım kolunu. Canının yandığı belliydi. Ağzından acı dolu bir haykırış çıktı. Hamle yapmasına izin vermeden kolunu bırakıp ayağımla sırtından ittirdim. Öyle güçlü itmişim ki adını bilmediğim ama benden bir iki yaş büyük olan çocuk masanın üzerine yapıştı. Masanın üzerindeki bardaklar yere düşüp fazla gürültü yapmıştı. Artık tüm gözler benim üzerimdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
Teen FictionElim kolum bağlı bir sandalye de oturuyorum, Yanımda iki adam. Tam karşımda yerde yatan bir çocuk. Savunmasız, masum, günahsız ve çaresiz... Ruhu çoktan özgürlüğüne kavuşmuş olmalıydı çünkü ölmüştü. Bir çocuğun en kötü ölüm şekliydi. Ağlamalarım...