Merhaba arkadaşlar!
Bu benim ilk kitabım olacak. Bu yüzden size saçma gelebilir. Yazım hatalarım da çok olabilir. Her türlü eleştiriye açığım. İyi okumalar! ❤️Ben asel. Baba ve annesi olmayan zavallının teki. Altı yaşından on yaşına kadar kimsesizler yurdun da kalan sevgiden yoksun bir şekilde büyütülmüş bir genç kız. Kulağa harika gelmiyor mu? Sevgiden yoksun, altı yaşından beri kalbi büyümeyi reddetmiş, ölümle yaşam arasındaki farkları yok sayan, kendine ait kurallarla yaşamayı kabullenen bir genç kız...
İşte bu benim hikayem. Ölümle yaşam arasındaki ince çizgi de mekik dokuyanların hikayesi...Önümde asılı duran büyük kum torbasına son bir yumruk geçirip eskimeye yüz tutmuş olan koltuğa kendimi bıraktım. Hava kararmaya başlarken güneşin son ışınları terden sırılsıklam olan bedenimi bir nebze ısıtmak istermiş gibi beni buldu. Güneş ışınlarından rahatsız olsam da kıpırdamaya halim bile yoktu. Oracıkta öylece uyuyakalmışım. Bir iki saat sonra üşümenin etkisiyle gözlerimi açıp karanlık oda da gezdirdim. Derin bir nefes alıp geri verdim. Ellerimle koltuğun başından destek alıp kendimi kalkmaya zorladım. Uyku sersemliğiyle sendeledim. Fakat kalkmayı başarmıştım.
Aklıma 5 yaşındayken annemle lunaparka gittiğimiz gün gelmişti. Dönme dolaba binmiştik. Ve benim başım dönmüştü. Dönme dolaptan indiğimizde baş dönmesinden dolayı sendelemiştim. Yere düşmüştüm ama annem tıpkı biraz önce koltuğun başından destek aldığım gibi bana destek olmuştu. Hatırladığım bu birkaç dakikalık anım ağzımdan histerik bir gülüş çıkmasına sebep oldu. Gözlerimi devirerek olduğum yerde gerindim. Yavaş yavaş banyoya doğru ilerledim. Ruhum yataktaydı, bedenim ise banyoya ilerlemekte...Soyunup duşa girdiğimde bedenim ilk olarak soğuk suyla tanıştı. Titrememe aldırış etmeden soğuk suyla duş almaya karar verdim. 5-10 dakikalık duş alma faslından sonra siyah bornozuma sarılıp banyodan çıktım. Odama girip ışığı açtım. Her yer dağınıktı. Önüme gelen giysileri ayağımla iterek yatağın üstüne oturdum. Bıkkınlıkla sırtımı yatağa yapıştırdım. 5-10 dakika öylece tavanla bakıştık. Ta ki oturma odasından gelen telefon sesiyle irkildiğim ana kadar. "Offf" diyerek yataktan bir hışımla kalkıp koşarcasına oturma odasına gittim. Karanlık oda da telefonumun ışığı bir yanıp bir sönüyordu. Telefonumu ele alıp aramaya yanıt verdim. "Ne var?" Dedim. Ses tonum yeterince soğuk çıkmıştı. "Hemen mekana gel!" Dedi emir verircesine. Zaten hep emir verirdi. Boşuna patron demiyorduk ona. Cevap vermeden yüzüne kapattım. Her zamanki aseldim işte ben. Kendi kurallarım vardı. Kafama estiği gibi yaşardım. İster yapar ister yapmazdım. Benim dünyam da benim kurallarım geçerliydi. Bunu beni tanıyan herkes bilirdi. En başta da patronum denen o şerefsiz. Her bok vardı onda. Uyuşturucu, sigara, alkol vb. Kaçakçılığı aklınıza gelebilecek her şey.
Üstümü giyinmek için tekrar yatak odama gittim. Gardırobumdan koyu mavi kot pantolon ve beyaz bir tişört alıp üzerime geçirdim. Saçımı fön makinesiyle kurutup at kuyruğu yaptım. Siyah deri ceketimi, telefonumu, anahtarımı aldım ve siyah postallarımı ayağıma giyip evden çıktım. Evimin olduğu ıssız sokağı hızlı adımlarla terk ettim. İki sokak öte de olan taksi durağına varıp taksiye bindim. "Her zaman ki yere baran." Dedim. "Tamam asel abla." Dedi ve arabayı çalıştırdı.
Yarım saatlik yolculuktan sonra bizim mekanın olduğu dar sokağa giriş yaptık. "Burada dur kardeşim." Dedim elimle omzuna vurup. Arabayı durdurduğunda inip " sen burdan dön bakayım." Dedim ciddiyetle. Kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra arabayı döndürdü. Selam verircesine el kaldırıp arabayı sokağın çıkışına sürdü. Giderken selamını karşılıksız bırakmamak için arabasına bi kez elimle vurdum. Baran'ın arabası sokaktan çıkana kadar yerimden hiç kıpırdamadım. Motor vızıltısı sokağı terk edip yalnızlığa ittiğinde geriye dönüp yürümeye başladım. Sessizlik o kadar derinden hissettiriyordu ki ruhum bile susmuştu. Artık yalnızdım. Harabeye dönmüş ruhum susunca daha da çökmüştü.İki evin arasında bulunan ağır demir kapıya iki kez vurdum. Anında açılan gözetleme deliğine arkamı dönüp ensemdeki dövmeyi gösterdim. Önüme döndüğümde açılan kapıdan içeriye girdim. Gözetleyiciye ters bir bakış atıp sadece bir insanın geçebileceği darlıkta olan koridora ilk adımımı attım. Koridorun sonunda olan ve kapısı beyaz muşambalarla kaplı odaya girdim. Ayakta bekleyen ve ben odaya girer girmez pis sırıtışlar eşliğinde iki kolunu bana doğru açan şerefsiz patronumla karşılaşmam bir oldu. İştahlı bir kahkaha attı. Kahkahası oda da yankılanırken "oooo! Uçurum'un aseli... siz buraya teşvik eder miydiniz ya." Dedi. "Ne söyleyeceksen söyle senle uğraşamam." Dedim umursamaz tavrımla. Tok sesiyle "hele bir dur. Acele etme!" Dedi. Ellerimi göğsümde birleştirip "dökül bakalım." Dedim. Dudağını hafif büzüp ıslık çaldı. İçeri giren dilsiz elindeki dosyayı bana verdi. Arkasına bakmadan dışarı çıktı. O çıktıktan sonra dosyayı incelemeye başladım. Dosyayı incelerken birden konuşmaya başladı.
"Adı kamer. 18 yaşında. Babası geçen sene bu zamanlarda geberdi. Benim en azılı düşmanımdı. Sebebiyse eskiden babası benim yanımda çalışırdı. 2 yıl benden para yürütüyor, malları eksik verip fazla para alıyordu. Bu benden çarptığı paralarla benim gibi uyuşturucu kaçakçılığına girdi. Piyasa da ün kazanınca benim mallar elimde kalmaya başladı. Bu veledin babası ölünce yerine bu veled geçti. Senden istediğim şeyse veledin işini tamamiyle bitirmen." Dedi. Sinirle gerilen yüzü ne kadar ağır bir kazık yediğinin kanıtıydı. Eliyle elimdeki dosyayı işaret edip "bu dosya da bütün geçmişi yazılı. Hatta ve hatta sevdiği yemekten tut gittiği tüm mekanların ismi yer alıyor. Ne yapacaksan yap bu işi bitir. İşi bitirdikten sonra emeğinin karşılığı fazlasıyla karşılanacak." Dedi ve aheste aheste yürüyerek odadan çıktı. Dosyayı ikiye büküp ceketimin iç cebine koydum. Oda'dan çıkıp dilsizi aramaya başladım. Sonunda onu bulduğumda eski yırtık pırtık olan koltukta oturmuş masanın üstündeki menemeni mideye indiriyordu. "Aaa osol gol gol sondo yo!" Dedi. Ağzında lokmalar varken konuştuğu için sesi boğuk çıkmıştı. "Yok istemem." Dedim. Lafımı bölmesini istemeden konuşmama devam ettim. "Bişey soracaktım. Benim odam aynen duruyor demi?" Dedim. "Sen bir kaç ay yoktun diye odayı boşaltıcağız diye bişey yok. Merak etme aynen duruyor." Dedi gülerek. "Uzatma anahtarı ver bana!" Dedim sinirlenmiş gibi yapıp. "Tamam abla kızma ya!" Diyip odadan çıktı. 5 dakika sonra geri gelip elindeki 2 numaralı anahtarı bana uzattı. Sertçe elinden alıp kapının önünde durduğu için omuz atarak çıktım odadan. O da kızdığını belli etmek için kapıyı sertçe kapattı. İçimden üç dört kez "sakin ol!" Dedim. Titreyen ellerimi yumruk yapıp sıktım. Sakinleştiğimde eski odamın yer aldığı koridora doğru ilerledim. Odanın kapısının önüne geldiğimde anahtarı yuvasına takıp kilidi açtım. Odaya girerken anahtarı alıp içeri taktım. Şaşırmadım desem yalan olurdu. Bıraktığım eşyalar yerli yerince aynen duruyordu. Sanki birkaç aylık yokmuşum gibi değilde yıllarca uğramamışım gibiydi. Toz, toprak, pislik almış başını yürümüştü. Bu oda benim çalışma odamdı. Kum torbası, dambıl, koşu bandı vb. Eşyalar yer alıyordu. Ama şimdi hepsi pislikten kullanılamayacak hale gelmişti. Öylece oda da geziniyor, eştalara dokunup özlediğimin farkına varıyordum. Odanın ortasında durup cenimden telefonumu çıkardım. Rehberden ayı'yı bulup mesaja tıkladım. "Adamlara söyle benim odamı temizletsinler." Yazıp gönderdim. Cevap beklemeden telefonu geri cebime koydum. Kapı da asılı anahtarı da alarak ve kapıyı açık bırakarak oda dan çıktım. Sigara, rutubet ve is kokusu birbirine karışmış, tüm koridorları kaplamıştı. Hiç zaman kaybetmeden eve gidip plan yapmam lazımdı. Hızlıca çıkışa doğru yürüdüm. Merdivenleri çıkıp çıkış kapısına gelince aç anlamında elimi salladım. Kapıyı açtı. Kapı açılınca hayatın küçükken saymayı bıraktığım tokatları gibi sert rüzgar yüzüme çarptı. İçime giren soğuklukla titreyen bedenimi korumak için montumun önünü kapattım. Parmaklarımı ağzıma götürüp ıslık çaldım. Uzaktan gelen motorumun sesi gittikçe yaklaşıyordu. Tam önümde durduğunda başındaki kaskı çıkartıp arkasında duran ikinci kaskı bana uzattı. Şaşkınlıkla donakaldım."Noldu! Beni gördüğüne sevinmedin mi kalbi olmayan kız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
Teen FictionElim kolum bağlı bir sandalye de oturuyorum, Yanımda iki adam. Tam karşımda yerde yatan bir çocuk. Savunmasız, masum, günahsız ve çaresiz... Ruhu çoktan özgürlüğüne kavuşmuş olmalıydı çünkü ölmüştü. Bir çocuğun en kötü ölüm şekliydi. Ağlamalarım...