5. Bölüm

56 14 1
                                    

"Bi dakika, ne dedin sen?"

"Uçurum efendim, uçurum dedim."

İnanılacak şey değildi. Daha birkaç saat önce tanıştığım kız düşman mafyanın bir parçasıydı. Ve ben gerçekten de öfkeden kudurmaya başlamıştım. Adını bilmediğim bir düşmanım vardı ve beni araştırması için bir kız gönderdiği açıkça belliydi. Bu da Asel oluyordu. Bundan da öte babamın ölümüne sebep olan kişi Asel'in patronuydu. Daha demin ondan hoşlandığımı zannederken şuanda nefret ediyordum.

"alo efendim, orada mısınız? alo..." 

"Daha ne biliyorsun?" dedim öfkeli çıkan sesimle. "Söylediğiniz kişi hakkında bulduğum bütün bilgileri dosya haline getirdim. Şuanda yoldayım efendim. Dosyayı size getiriyorum." dedi sezgin.  Konuşmasını sonlandırdığı an telefonu kapatıp duvara fırlattım. Çıkan sesle içeriye koşan hizmetçiye "Söyle bütün çalışanlara 1 hafta izinliler şimdi çıkabilirsiniz." dedim. Korkmuş ve ürkmüşe benzeyen hizmetçi titreyerek kafasını anladım anlamında salladı ve geri mutfağa kaçtı. Siyah deri koltuğa doğru ilerlerken önüme çıkan telefonun parçasını ayağımla tepip kendimi koltuğun üstüne bıraktım.
Kaşlarım çatık öylece duvara odaklanmıştım. Ayak sesleri kendime gelmemi sağladı. Dış kapıya doğru bakınca çalışanların hepsi hazırlanmış çıkıyorlardı. Bakışlarımı ilk yakalayan kişi aşçım Asuman Hanım oldu. Tereddütsüz direk lafa girdi. "Kamer bey yaptığım bütün yemekler dolapta. Benden ve diğer çalışanlardan başka bir isteğiniz yoksa biz çıkıyoruz." Dedi. "Başka isteğim yok çıkabilirsiniz." Dedim yumuşak olması için sarf ettiğim ses tonumla. Olumlu anlamda bana tebessüm edip kapıyı açtılar ve teker teker çıkmaya başladılar. Tam kapı son çıkanın ardından kapanacaktı ki bir güç onu durdurdu. Gelene baktığım da Sezginin olduğunu anladım. Yanıma gelince elindeki mavi dosyayı bana doğru uzattı. Hızlıca dosyayı çekip aldım ve orta sehpanın üstüne fırlattım. "Çık!" Dedim dişlerimin arasından. Yüzüme boş boş baktı ve dış kapıya yöneldi. Çıktığında kendimi tekrar koltuğa bıraktım ve elime dosyayı alıp kapağını açtım. Karşımda Aselin tahminimce 5-6 yaşlarında çekilmiş fotoğrafı vardı. Gözleri kırmızı, göz altları ise mor halkalarla doluydu. Nedensizce gülümsedim. Gülümsediğimi fark ettiğimde gülümsemem yüzümde donmuştu. O an acımıştım kendime ne kadar da aptaldım böyle. Fotoğrafını gelişi güzel fırlattım. Yazılanları okumaya koyuldum. Her cümlenin ardından şaşkınlığım biraz olsun daha da artıyordu. Bu kız bu kadar acıya nasıl katlanmış diye geçirdim içimden bi an. İçimdeki öfke ve nefret yerini acıma ve şaşkınlık duygularına bırakmıştı. Aklım almıyordu, tam hayata tutundum derken daha büyük darbeler yemişti asel. Hele ki anne ve babasını kaybettikten sonra bir kardeşinin olduğunu öğreniyor fakat kardeşi gözleri önünde tecavüz edilerek öldürülüyor. İşte bu acıyı anlatmaya kelimeler yetmez. Okuduğum herşeyi sindirmek güç bela olduğundan tekrar tekrar okudum.
"Asel Alkaç. Anne adı Hazal, baba adı ise Selim. 17 yaşında. İzmir doğumlu. 6 yaşındayken geçirdiği bir trafik kazasında anne ve babasını kaybetti. Hiç bir akrabası olmayan Asel Alkaç çocuk esirgeme kurumu tarafından koruma altına alınarak yetimhaneye yerleştirildi. 10 yaşına kadar yetimhane de kaldıktan sonra hakkında en ufak bir bilgi dahi verilmeyen bir aile tarafından evlat edinildi. Eğitim hayatını ortaokul bittikten sonra Anadolu lisesine geçerek devam ettirdi. Bir çok branşta -kick boks, judo, drift, otomobil sporları ve resim gibi - kurslar gördü ve üstün başarı sağladı. 16 yaşına geldiğinde bir kız kardeşi olduğu ortaya çıktı ve kız kardeşi Asel Alkaç'ın gözleri önünde tecavüz edilerek öldürüldü. Bu olaydan sonra eğitim hayatına noktayı koyan Alkaç Türkiyeyi terk etti."
Bilinmeyen bir kişi tarafından...
Aklıma takılan sorunun cevabı basitti. Aselin üvey babası patron diye hitap edilen ve babamın ölmesine sebep olan kişiydi. Yani Asel aslında uçurum için en önemli kişi!!!
Evet şimdi herşeyin farkına varmıştım. Asel beni batırmak için buradaydı  ya da en kötüsü öldürmek için. Sahip olduğum tüm malları babasına vermek için...
Ya bu kız  çok aptal ya da fazlasıyla zeki. İşte bunu zaman gösterecekti. Eğer o bana herhangi bir anlamda zarar vermeye çalışırsa duygusal veya fiziksel acımayacaktım. Duygularım her ne olursa olsun acımayacağım.
Elimdeki dosyayı biraz daha karıştırıp asel'in adresi var mı diye baktım ama yoktu. Umutla sayfaları çevirirken bir telefon numarası çarptı gözüme. O an kendime ağza alınmayacak küfürler ettim. Ahmak kafam sen ne diye sinirlenirsin ve telefonu duvarda parçalarsın!?
Ellerimle dikkatlice sayfadaki telefon numarasını yırtıp cebime sıkıştırdım. Dosyayı da koltukta bırakıp dışarı çıktım. Sezginin hala gitmediğini görünce ona seslenip gelmesi için işaret yaptım. Koşarak yanıma geldiğinde ondan 2 dakikalık telefonunu istediğimi ve bana bugün bir telefon almasını söyledim. Hiç düşünmeden cebinden çıkarıp telefonunu verdi. Gülümsedim. Ne demek istediğimi anlamış olacak ki o da gülümsedi ve yanımdan uzaklaştı. Bende adım adım arabama doğru ilerliyordum. Kapıyı açıp direksiyon başına geçtim. Hafif yayılarak oturdum, ardından cebimdeki telefon numarasını çıkarıp tuşladım.
Aranıyor...
Aranıyor...
Aranıyor...
3. Çalışta açtığında sessizce benim konuşmamı bekledi. Saniyeler öylece akıp giderken pes edip lafa ben başladım.
"Merhaba asel. Ben kamer." Diyebildim sadece.
"Ne istiyorsun?" Dedi. Soğuk ve mesafeliydi. Ne bekliyordun ki zaten gerizekalı. Kız "aaa kamer napıyosun falan mı dicekti!?" diye iç sesimle kavga ettim.
"Şey galiba bugün fazla ukala davrandım sana." Dedim üzüntülü çıkarttığım sesimle. Şu an kendimden tiksiniyordum. "Bi de ağlasaydın" dedi içimdeki sert çocuk. Göz devirdim.
"Fark etmene sevindim. Özür dilemene de gerek yok. Tahmin edebiliyorum özür dilemek bahane sen şimdi diceksin ki bari cenk adına özür dileyeyim onun için seni bir akşam yemeğine çıkartayım. Bende diyeceğim ki ÇOK BEKLERSİN!" Dedi. Son iki kelimeyi bağırarak söylemişti. "Fazla mı zekisin ne?" Dedim alttan alarak. "Yo ne zekisi be. Her erkeğin benimle buluşmak için uydurduğu bahanelerden biri işte." Dedi fazlasıyla sakin ve yumuşak bir tonda. Ah ani ruhsal değişimler diye geçirdim içimden. Ben buluşmak için bahaneler aramaya çalışırken tekrar konuştu. "Dur bir şey daha tahmin edeyim. Geçmişimi araştırdın ve benim kim olduğumu çok iyi biliyorsun." Dedi ve çok geçmeden telefondan histerik bir gülüş duyuldu. "Evet." Dedim sakince. Ama sinirlendiğimi nefes alış verişlerimden anlamış olacak ki "aa sinirlendin mi sen. Niye sinirlendin ki şimdi ya ne güzel konuşuyorduk İki Düş-man olarak." Dedi düşman kelimesini heceleyerek. Daha fazla sinirlenmemi istiyordu, başarmıştı da. "Ne istiyorsun Asel! Benim elimdekileri mi, ya da dur ben söyliyeyim önce beni öldürmek sonra elimdeki malları babana vermek değil mi?" Dedim yapmacık ses tonumla. Önce bi sessizlik oldu sonra tatmin olmuşçasına bir gülüş ardından da beni onaylayan mırıltılar. "Fena değilsin aslında." Dedi ve güldü. "Adres ver!" Diye bağırdım. "Sana söz veriyorum elimde kendimi savunacak hiç bir şey ya da yanımda kimse olmayacak!" Dedim. "Zaten senden korksaydım-" bir müddet sessizlik olduktan sonra tekrar konuştu. "Ya da senin gibilerinden, bu işe baş koymazdım." Dedi ve yüzüme kapattı. Neydi bu şimdi dedim içimden ve telefonu cebime sıkıştırdım. 1 dakika geçmeden telefon cebimde titredi. Elimi cebime atıp çıkardığımda ekranda beliren mesaja tıkladım.
Mesaj asel'den gelmişti.
-Mesaj da-
Şehrin çıkışında olan eski fabrikaya gel sana 1 saat müddet geldin geldin gelmedin giderim.
Yazıyordu.

Telefonu yan koltuğa bırakıp arabayı çalıştırdım. Garajdan çıkıp büyük demir kapıya gelince durdum. Camı açtım. Sezgin elinde yeni bir telefonla yanıma geldi ve bana uzattı. "Sim kartını taktım kamer bey. Size dosyayı getirdiğimde yerde parçalanmış telefonunuzu görünce zaten yenisini hemen aldırtmıştım. Daha şimdi geldi." Dedi. Elindeki telefonu alıp torpidoya koydum. Bende onun telefonunu verdikten sonra Kafamla ona teşekkür ettim ve demir kapıyı açtıklarında gaza basıp evden uzaklaştım. Yarım saatlik yoldan sonra ulaşabilmiştim oraya. Tenha bir yerdi. Korkmuş muydum? Ah tabiki de hayır. Arabayı durdurmuş öylece fabrikaya bakıyordum. Sonra aklıma cebimde duran aselin numarası geldi. Bir çırpı da çıkardığım kağıdı torpido da olan telefonumu alıp tuşladım. Rehbere kaydettiğim gibi mesajlara girip yazmaya başladım.
-Gönderilen asel-
Neredesin? Geldim.
Çok geçmeden cevap geldi
-Gönderen asel-
Arabadan in.

Yavaşça arabadan indim. Tekrardan bir bildirim

-Gönderen asel-
Fabrikaya gir ve koridorun başından saymaya başla. Soldan 5. Kapı

Normal adımlarla fabrika girişine ilerledim. Kapıdan girip koridorun başından soldan 5. Kapıyı bulup içeri girdim. Büyük bomboş olan bu oda da orta da bir kaç kiriş hariçinde saklanılacak hiç bir yer yoktu. Öylece boş ve pislik içindeki odaya bakarken boynumda hissettiğim sıcak nefesle olduğum yerde kaldım. "Korkuttum mu?" Daha çok dalga geçercesine çıkmıştı ses tonu. Bir o kadar da tehditkar.
Çenem gerilirken dişlerim birbirlerine baskı uygulamaya başladı. Hala arkamdayken ve ne yapacağını bilemediğimden biraz daha gerildim. Omzumda iki kez hissettiğim sert dokunuşla arkamı döndüm. "Korkma!" Dedi alt dudağını uzatıp kaşlarını hafif çatarak. 1 adım geriledim. Bu hareketim korkumun bir belirtisi değil aksine tiksindiğimin bir belirtisiydi. "Senden korksaydım buraya savunmasız gelip karşına çıkmazdım. Aksine şu an senden tiksiniyorum." Dedim.  "İşte bu çok güzel oldu. Aslında ilk önce seni kendime aşık edip sonra bütün gerçekleri açıklayıp öldürecektim. Dua et bana öyle bişey yapmadım. En azından duygusal çöküntü yaşamayacaksın." Dedi ve yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Etrafıma baktım belki bir hareketlenme olur ama olmadı. "Sana dedim. Korkmana gerek  yok diye tekim." Dedi özgüvenli bir şekilde. Sırıtmaya başladı. "Neden?" Dedi bu sefer. "Neden yanıma gelmek istedin?" Vericek cevabım var mıydı acaba?? Düşünmeden hareket etmenin cezası. Lanetler okudum o an kendime. Sonra aklımı çalıştırıp tek nefeste söyledim diyeceklerimi. "Ya sen öleceksin asel ya da ben bu yüzden seni öldürmek için geldim." Dedim. Cümlemi bitirir bitirmez oda da yankılandı kahkaha sesi. Bakışlarını tavana çevirip kafasını sağa sola salladı. Tekrardan bana baktığında eski ukala hali değil çok ciddi birisi oldu karşımda. Bana doğru ufak adımlar atarak geldi ve dibimde durdu. "Hadi!" Dedi bağırarak. Sesi tekrar yankı yaptı. "Hadi vursana!!" Dedi normal tonda. Sağı solu belli olmuyordu bir yükselip bir alçalıyordu. Gözleri kısıp gözlerime dikti. Fısıltıyla " hadi öldürsene!" Dedi. Hala gözlerimdeydi gözleri. Çimen yeşili gözleri soğukkanlılığını koruyordu. Beyaz teni ruhsuzluğunu yansıtıyordu. Simsiyah saçları ise pisliğini...

Saniyeler birbirini kovalarken kısılı olan gözleri normale döndü ve aramızdaki mesafeyi kapatıp beni yakamdan tuttu. O an ne bişey yapabildim ne de ses çıkarabildim. Dudaklarımızın arasında 6-7 cm kala durdu ve ilk dudaklarıma deydi bakışları ardından gözlerime çevirdi. Bir anda yanakları yanağıma temas etti ve dudakları kulağıma gitti. Sessizce şu cümle çıktı ağzından

"BENDE ÖYLE TAHMİN ETMİŞTİM."

UçurumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin