Hani bazen sevdiğiniz insandan nefret etmek istersiniz ya ama nefret etmeyi beceremezsiniz işte tam da öyle bi durumdayım. Hoşlandığınız bi kıza vurabilir misiniz? Ya da onu incitecek en ufak bir hareket? Tabiki de hayır. Bunu yapabilecek kişi zaten sevmemiştir. Size çok aptalca gelebilir fakat ben bu kızın güzelliğine ve tavırlarına tutuluyorum galiba. Tıpkı sigarayı ilk defa içen bir ergen gibi başlarda sevmezsin hatta bırakmak istersin sonra birden bağımlısı olmuşsun bu durumu özetleyecek cümle tamda bu. Ben bahsettiğim ergen aselse sigaramdı ve ben o sigarayı tatmak için herşeyi verebilirim.
Yakamdaki elleri yavaş yavaş çözülürken beni geriye itti. "Zavallı." Dedi tükürürcesine. "Bana aşık olmuşsun!!!" Bu sefer sesi fazlasıyla sakindi. Bu sözlerden sonra kahkahayı basıverdim. Birden ciddileşen yüzüm buz tutmuştu. Yüzümde tek kas dahi oynamadan sadece gözlerine odaklandım. Dişlerimin arasından "sen fazla oldun ama bücür." Dedim sinirliymişim gibi. "Şuan senden önemli işlerim olduğu için hayattasın. Uğraşamayacağım seninle." Dedi ve arkasına dönüp yürümeye başladı. "Bence uğraşman gerekecek." Dedim kendi kendime ve hızla arkasından yaklaşıp iki elini tutum, arkasında sabitledim. Yarasına tuz basmak için şu sözleri söyledim. "Beni öldürdüğünde kardeşine ve ailene söylemek veya sormak istediğin bişey var mı bücür?" Dedim. Burnundan soluduğu nefesler adeta ortamı kasıp kavuruyordu. Kendine hakim olamayıp diz kapağımla ayak bileğimin ortasında bir noktaya kemiğimi acıtacak şekilde tekme vurdu, başarılı olmuştu da. Ellerim gevşerken bacağımın acısıyla ufak bir inilti çıktı ağzımdan. Elimden kurtulduğu gibi bana dönüp boğazımdan tuttu ve yere yapıştırdı bedenimi. Benim ellerimden küçük elleriyle boğazımı sıkıyor, tırnaklarını etime batıyordu. Ellerinin küçük olmasına karşın güçlüydü. Söylediğim iğneleyici sözlerden sonra gözü kararmıştı. Artık nefes alamamaya başlamıştım. Durum gittikçe ciddileşiyordu. Artık dur demenin vaktiydi. Sonuçta sadece üzerime çıkmış iki eliyle boğazlıyordu beni, iki elimi engelleyecek hiç birşey yapmamıştı. Ellerimle boğazımı sıkmaya devam eden ellerinin bileğinden yakaladım ve boğazımdan uzaklaştırdım. Hızlı bir hamleyle aseli yere yapıştırıp ben üstüne çıktım, kollarını da başının üstüne sabitledim iki elimle. Gözlerine kaşlarım çatılı ve kızgın bir ifadeyle baktım. "Kendine gel artık!!!" Dedim. Gözünü kırpmadan bir bana bir de kızarmış boğazıma bakıyordu. "Sen kendini ne sanıyorsun! Herkesin ona aşık olduğunu zanneden ergen mi!!? Ama yanılıyorsun. Sen pisliğin içine batmış zavallı bir kızsın ve her geçen gün daha da batıcaksın. Tabi böyle devam edersen!" Dedim. Kollarını bırakıp üstünden kalktım. Üzerim toz toprak içindeydi, ellerimle üstümü silkeleyip fabrika çıkışına doğru yöneldim. "Ben kendi pisliğimden de karanlığımdan da memnunum. Bu seni hiç ilgilendirmez!" Dedi arkamdan kuvvetlice bağırarak. Duymamış gibi yapıp cevap vermedim bile. Ama arkamdan geldiğine adım kadar emindim. Bu ayak seslerinin kanıtıydı. Yine ve yine umursamaz tavrımla yürümeye devam ettim. Fabrika çıkışında arabama doğru bir bakış attım. Gördüğüm görüntü karşısında fısıltıyla küfrettim."siktirrr!" Dememle elleri sopalı kişilerin bana dönmesi bir oldu. Arabamın tüm camlarını sopayla kırmışlardı. İçlerinden siyah bol tişörtlü sarışın olan "yakalayın." Dedi sinsi sinsi sırıtarak. Ben daha ne olduğunu anlamadan adamları üstüme salmıştı ve bana doğru koşuyorlardı. Aselin arkamda olduğunu şaşkınlıktan unuttuğum için beni bileğimden tutup çekiştirdiği an kıpırdamadım. Asel "Kamer koş!!! Durma." Diye bağırınca kendime geldim ve aselin ardından koşmaya başladım. Asel önümde ben arkasında durmaksızın koşuyorduk fakat ben nereye koştuğumuzu bilmiyordum. Sadece aseli takip ediyordum. Sanki asel burayı avucunun içi kadar iyi biliyormuş gibi duraksamadan tereddütsüz koşuyordu, Tabi bende ardından.
Fabrikanın içinde labirente bırakılan fare gibi bir o yana bir bu yana koşuşturmak nefes almamızı zorlaştırdı. Asel nefes nefese kalınca durdu ve soluklandı. Aklımda dönüp duran o soruyu asele yönelttim. "Bunlarda kim?"
"Ne bileyim ben. Benden değil de senden pek hoşlanmıyorlar galiba."
"Bence koşmaya devam etmeliyiz." Diye tavsiye verirken yaklaşan ayak sesleri tavsiyeme olumlu katkı sağladı. Durakladığımız oda da bir pencere vardı. Aynı anda pencereye bakıp birbirimize döndük ve başımızı salladık. Elime geçirdiğim paslanmış demir parçasıyla pencerenin camını kırdım. Ardından oda da bulunan büyük makinanın arkasına geçip aselle beraber saklandık. Camın kırılma seslerini duymuş olacaklar ki biz makinenin arkasına saklanır saklanmaz içeri daldılar. Sıkış tıkış öylece hareketsiz durduk. Ayakkabıların zeminde çıkardığı ses gerilmeme neden oluyordu. "Belli ki ormana doğru kaçmışlar. Gidelim." dedi içlerinden birisi. Ayak sesleri odanın içinde azalırken makinenin kenarından odaya göz gezdirdim. Oda da kimseyi görmeyince sesli şekilde "oh!" çektim. Asel'in eli ağzımı kapattı. Parmak uçlarında yükselip kulağıma fısıldadı." çömez misin sen? sessiz ol." der demez alkış sesleri odayı doldurdu. Resmen benim yüzümden yakalanmıştık. Aynı anda alkış seslerinin sahibine döndük. Biz adama bakarken alkışlamayı kesti ve kötü sırıtışı yaparak "Sobe." dedi. Peşinden gelen adamlar ilk önce Asel'i kollarından tutarak götürmeye çalıştı. Ben izin vermeyince silah çektiler. "Aptal!" dedi Asel kafasına bana çevirip. Masum rolüne bürünüp üzgünüm der gibi baktım Asel'e.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
Teen FictionElim kolum bağlı bir sandalye de oturuyorum, Yanımda iki adam. Tam karşımda yerde yatan bir çocuk. Savunmasız, masum, günahsız ve çaresiz... Ruhu çoktan özgürlüğüne kavuşmuş olmalıydı çünkü ölmüştü. Bir çocuğun en kötü ölüm şekliydi. Ağlamalarım...