Mektup - 15 -

72 27 23
                                    

                                           12.10.1965

Her geçen gün biraz daha kanıyorum. Öldürdüğüm her beden gece rüyalarıma giriyor.
Çocuklarından ayırdığım babalar giriyor rüyalarıma. Her ne kadar düşman da olsa öldürdüklerim, bir leke gibi yapışıyorlar kalbime. Hem onlar da savaşmak zorunda bırakılıyorlar, onlar da benim gibi her şeyden habersiz ülkelerini korumaya çalışıyorlar.

Düşman adı altında bulunan öldürdüğüm her bedenle birlikte biraz daha siyahlanıyorum, kalbimden uzaklaşıp nefrete bürünüyorum. Ne olduğumu anlamaya çalışıyorum çoğu zaman. Ne zamandan beri düşman dediğim adamları öldürdüğümü kestirmeye çalışıyorum. Onlar da bir baba oysa ki. Ben çocukları korumaya diye geldiğim bu topraklarda başka çocukların babalarını çalıyorum. En büyük hırsızlığı yapıyorum. Bana yapılanları tekrarlıyorum.

Çok geç olsa da bulunduğum konumu sorgulamaya başladım. İşin içine girince savaşın sadece vatanı koruma çabasından kaynaklanmadığını anladım. Her şeye sahip olma arzusuyla yanıp tutuşan bir kaç büyük insanın yaptığı savaşlarda onların bize aşıladığı nefret ve öldürme iç güdüsüyle hareket ettiğimi fark ettim.

Tahir

~

Uyanır uyanmaz gözüme çarpan defterimin içindeki satırları okuyorum. Ne yapacağımı bilmez, bir çıkış yolu arayan ama tüm yolların kapandığını hisseden işe yaramaz bir adamım bu sabah da.
Ve yine bu sabah her zamankinden daha yorgunum, aynadaki hâlim her geçen gün biraz daha fena oluyor. Yatağım ve bedenim ter içindeydi uyandığımda. Sürekli halsiz düşüp bayılmalarımı da eklersek amansız bir hastalığa yakalanmış olmaktan korkuyorum. Korkum hastalığın beni bu kirli dünyadan ayırması düşüncesinden kaynaklanmıyor, korkum en güzel Şiir'ime, Gümüşservi'me onu sevdiğimi söyleyemeden ölmekten kaynaklanıyor. Her sabah uyandığımda bu gece de olmadı ha dediğim eylemden bir gün korkacağım aklıma gelmezdi.
Meğerse Gümüşservi beni hayata bağlamış. Kalbimde açtırdığı kasımpatılar birer birer kök salmışlar toprağa. Sonra, gözlerinin yeşili beslemiş susuz kalan kasımpatıları.
Eğer ölürsem şimdi kasımpatılar kanıma bulanır. Ve ona umudu aşılayan, sevdiği adamı hatırlatan kasımpatılar solar.

Dün Damian'ın yanına gitmek istediğimi söylemedim ona. Onca derdi var zaten bir de ben eklenmeyeyim dedim ama artık gitmeliyiz. Küçük bir çocuğun masum güvenini kırmak istemem.

Bu düşüncelerle çıkıyorum lojmandan. Kapının önüne geldiğimde odasının camından gözüken görüntüsüne gidiyor gözlerim. Harıl harıl bir şeyler yazıyor.

~

12.10.1965

Yurtta kaldığım gecelerde herkes uyuduktan sonra kalkıp gizli gizli mum yakmak gibi sizi sevmek,
korkuyla birlikte gelen fevkalade bir his.

Ama son zamanlarda bu korkum çok güçlendi. Kendinize hiç iyi bakmıyorsunuz  yüzbaşım. İyice halden takatten düştünüz. Ölümü mü bekliyorsunuz anlamıyorum ki. Gözlerinizin içine içine bakıyorum belki bir yaranızı açarsınız da size yardım eli uzatırım diye ama yok, siz bana yaralarınızı göstermiyorsunuz.
Belki birlikte kana bulanmamızdan korkuyorsunuz. Sizi canım pahasına koruyacağımı söylemiştim oysa ki. Demek ki anlamadınız sizi kast ettiğimi. O hasretle beklediğim adamın siz olduğunu da anlamadınız zaten. Hüzünlü hüzünlü baktınız, sonra öfke indi toprağın en güzel rengini içinde barındıran gözlerinize.

Bazen durup düşünüyorum belki o da beni seviyordur diye. Hem siz çocukları çok naif seven bir adamsınız, bir kadını sevme istidadını da en güzelinden barındırırsınız kalbinizde. Değil mi?

Düşüncelerimle ve kalbimle savaşıyorum her aklıma düştüğünüzde. Gerçi pek çıktığınız da yok ya, neyse.

Tahir'in Gümüşservi'si

Alışkanlık oldu artık sahibine ulaşmayacak mektuplar yazmak. Yine aynı şeyi yaptım. Yüzbaşına söyleyemediğim ne varsa kağıtlara döktüm. Oysa ne kadar çok isterdim bu mektupların içine bir dal kurumuş çiçek koyup ona yollamayı...

~

"Gümüşservi" diye sesleniyorum camdan gözüken bedenine doğru.

--Hadi artık söz verdiğimiz gibi Damian'ın yanına gitme vakti.

--Hemen geliyorum yüzbaşım.

Çamurlu yolda askeri arabayla bata çıka ilerliyoruz. Kaldıkları köye yaklaştıkça içim biraz daha kararıyor. Sanki biraz sonra büyük bir felaket kopacakmış da tüm yükün altında kalacakmışım gibi hissediyorum. Kimseye bir şey demiyorum, Gümüşservi'nin de sesi çıkmıyor zaten.


Çocukları ormanın içindeki evlerden birine koyduklarını söylüyor asker. Gümüşservi ile birlikte giriyoruz ormana. İlerledikçe bir ağlama sesi duyuyoruz. Gittikçe güçleniyor ses. İkimiz de birbirimize bakarak sesin olduğu yöne doğru hızlı adımlar atmaya başlıyoruz. Ve bir kez daha gördüğüm görüntünün acısıyla parçalanıyorum. Bu sefer toprağın altımdan kaymasına izin vermeyip güçlü kalmaya çalışıyorum. Zira bana ihtiyacı var biliyorum.

***
Mektupların büyüsüne kapılmış durumdayım uzun zamandır. Bu hikâyede onlardan da bir parça olsun istedim.

Bu güzel çiçek siz değerli okuyucularım için

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu güzel çiçek siz değerli okuyucularım için.
İyi kötü tüm düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

GÜMÜŞSERVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin