20. BÖLÜM: HAYAL

931 83 19
                                    

Çalar saatin sesi odadaki sessizliği bir toz bulutu misali dağıtırken başıma giren sancılı ağrıyla yüzümü buruşturdum.

Dün yaptığım aptallığın üzerimde bıraktığı mutluluğun izleride baş ağrımla silinince yataktan kalktım ve ağırlaşmış bedenimi zorlukla duşa attım.

Sıcak su uyku halini üzerimden kaldırıp beynimi daha düşünür bir hale getirene kadar çıkmadım duştan. Annemin odama girip bana seslenmesi ile havluya sarıldım.

Kapatmayı unuttuğum alarmı annem sustururken gözleri aptallığı hala üzerinde olan bana döndü.

"Uyanabildin demek?" Sorgulayan sesini işittiğim an telaşlandım. Dün bedenime sinsice nükseden alkolun miktarına kadar bilmesi beni belki şaşırtmazdı ama korkuturdu. İlk defa onun sözünden böyle serserice bir sebeple çıkmış olacaktım. Kendimi şimdiden kötü hissetmeye başladım.

"Dün çok yorulmuşsun. Geldiğimizde uyuyordun."

Arkasında duran şarap şişesini ve içinde tüm canlılığıyla duran gülü görmemesi için gözlerimi ondan ayırmadım.

"Üstünü bile değiştirmemiştin." dedi kaşlarını kaldırarak.

"Farklı bir deneyim oldu." Kaçamak cevabımdan tatmin olmadığını yüzünde yer edinen huysuzluktan anladım. Giyinmem uzun sürecekti.

"Bak ne diyeceğim, dürüst ol. Ne beni, ne de kendini yormaya gerek yok."

"Ne duymak istiyorsun anne?" dedim bıkkın bir biçimde.

"Neden sızacak kadar çok içtiğini?" Açık sözlülüğüne asla alışamayacağımı bir kez daha anlarken etrafta salınan gözlerimi ona çevirdim.

"Sıkılmıştım." dedim solgun sesimle.

"Demek yoracağız birbirimizi." dedi ve ağır adımlar ile yatağıma oturdu. Ardından konuşmaya devam etti.

"Son zamanlardaki ruh halinin farkındayım Iraz. Bana anlatmadığın birşeyler var, biliyorum. Şimdi..." bileğimden tutup beni yanına ottuttururken dikkatle onu izledim. Saçıma doladığım nemli havluyu çözerken devam etti. "Dertleşme vakti." dedi yumuşacık sesiyle. O an cidden kendimi onun kollarına bırakmayı istedim.

Ama bu kadar kolay değildi, bu kadar kolay olmamalıydı.

Kendimi izin verdiği kadar ileri çekip huysuzlanan sesim ile "Okula geç kalacağım." dedim.

"Bunun umrunda olmadığını biliyorum."

Beni yeniden kendine çekip yatağın üzerindeki tarağı aldı ve omuzlarıma dökülen saçlarımı taramaya başladı. Konuşmuyordu, biliyordum ki benim konuşmamı bekliyordu.

"İçimde bir boşluk var. Sanki birşeyler eksik ya da yanlış." Annemin eli saçlarımda donup kalırken devam etmeye çalıştım.

"Bir süredir değil, hep vardı. Ama son zamanlarda bu rahatsız edici bir hal alacak şekilde büyüdü. Dayanamıyorum ama dayanmak zorunda kalıyorum."

Sesimin titrememesi için duraksadım ve boğazımdaki yumruyu yok etmek için yutkundum. Pek etkili olmasada konuşmaya devam ettim.

"Biri var. Yani vardı. Yüzünü hiç görmedim. İsmini de bilmiyorum. Onu tanıyıp tanımadığımı bilmiyorum. Ama var. Sanki hep varmış gibi. Hiç..." yutkundum. "...gitmemiş gibi."

Annemin eli hala saçlarımda asılıydı. Saçlarımı uçuşturan sıcak nefesini hissetmesem birşey olduğunu düşünebilirdim.

"Ben... o gitsin istemiyordum." gözlerimde can bulan buğu ile izlediğim beyaz duvara asılı resimler titreşirken yanaklarım o tanıdık sıvıyla yandı.

DENİZ KABUĞU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin