2. BÖLÜM: ÇARESİZ

1.7K 185 14
                                    

Hala sıcak olan kekin üzerine döktüğüm çikolatalı sosun ardından küçük, renkli bonibonları serpiştirdim. Salondan gelen kahkaha seslerinin oluşturduğu curcuna dudaklarımdaki gülümsemeye daha bir keyif katarken keki ve servis tabaklarını alıp curcunanın ortasına atıldım.

Elimdekileri oturma grubunun ortasındaki sehpaya  koyup keki dilimledim. Büyk koltukta yan yana oturmuş anne ve babama büyük dilimlerin olduğu iki tabağı uzatırken kendim için daha küçük olan dilimi seçtim.

Onlara katılıp basit ama mutluluğu en saf haliyle enjekte eden konulardan bahsedip gülüştük. Son dilim diye diye keki bitirirken yüzüm her zaman olduğu gibi çok yediğimin farkına vardığımda düşmüş ama midemin mutluluğunu tüm benliğimle hissetmeme engel olamamıştı. Bir nevi nezaketen üzülüyor gibiydim.

Boş tabakları ve kekten eser kalmayan fanusu alıp mutfağa döndüğümde gözüm istemsizce saate kaydı. Gece yarısını geçeli çok olmuştu.

Dün gece karar verdiğim gibi gün boyunca o karanlık boşluğu doldurmak için gözümde parlayan yemekleri yemiştim. Ancak sonuç pek başarılı olmamıştı. Tek dolan şey midemdi o kadar.

Oflaya puflaya mutfaktan çıktığımda babamın televizyona daldığını anneminse telefonundan o çok sevdiği pembe dizilerinden birini izlediğini gördüm. Hepsi klasik türk dizeleriydi. Yüzümü buruşturarak odamın yolunu tuttum.

Kapıyı arkamdan kapattığım an o mutluluk tozlarının oksijen diye alındığı ortam bir baloncuk gibi patlamıştı. Üzerime çöken kara bulutlar adeta gözlerimi ıslatıyordu. Sıkılmıştım artık bu histen, bu hissin verdiği agresif duygulardan, canımı yakan gerçeklerden...

Yatağımın kenarına oturdum ve kendimi arkaya attım. Başımı iki yana salladım. Bu aptalca duyguların esiri olmayacak onlara kanmayacaktım. Çevik olduğunu düşündüğüm bir hareketle doğruldum ve sırtımı yatak başlığına yaslayıncaya dek sürükledim bedenimi. Komodinimin üzerinde duran bilgisayarımı alırken kollarımda oluşan ağırlık dikkatimi çekmişti. Ne yapmıştım da bu denli yorulmuştum acaba?

Yarım saat kadar bilgisayar ile vakit öldürdükten sonra odanın dışında kalan sessizlik ile ayaklandım. Kapıyı aralayıp başımı koridora uzattığımda evdeki tüm ışıkların söndüğünü gördüm. Odama girip üzerimi değiştirdim. Saçlarıma şekil vermekle uğraşmayıp dağınık ev topuzlarımdan birini yaptıktan hemen sonra montumu alıp çıktım odamdan.

Koridorda parmak uçlarımda yürüyerek ilerlerken karanlığa alışan gözlerim mobilyaları seçmeye başlamıştı. Aşağı kata indiğimde yine aynı karanlık sarmaladı bedenimi.

Dış kapıya doğru koşturup kendimi heyecan ile dışarı attım. Evet, böyle habersizce evden kaçmak gibi yaramazlıkları sıklıkla yapan serseri çocuklardan değildim. Bunu, yaptığım heyecandan anlamak çok da zor değildi.

Soğuğun keskin varlığını kat kat giyinmeme rağmen dibine kadar hissettim. Adımlarım benden bağımsız hızlanırken o tanıdık sokakta bir déjà vu yaşamış gibi oldum. Acaba o geceki, hiçte küçük olmayan çocuğu görebilecek miydim? Yoksa çok mu geç kalmıştım bunun için?

Bu sorular sahili ve salıncağı görmemle cevaplarını buldu. Geç kalmamıştım. Onun karanlık varlığı salıncakta oturuyordu. Dudaklarımda sebebini bilmediğim bir gülümseme oluştu. Ancak üzerinde durmadım. Üzerinde durmam gereken sebebini bilmediğim başka şeylerde vardı.

Yine dün gece olduğu gibi sağındaki boş salıncağa çöktüğümde bana dönüp baktığını görünce gözlerimi sımsıkı kapadım.

Geri önüne döndüğünü umarak gözlerimi açtığımda göz ucuyla beni hala izlediğini gördüm. Gözlerimi ona değdirmemek için kendimi zorlayarak denizin hırçın dalgalarına diktim.

"Denedim..." dedim bıkkın bir nefes eşliğinde. "Yani o boşluğu yemekle doldurmayı denedim."

Bakışlarımı birbirine bağladığım ellerime indirdiğimde onun güler gibi sert bir nefes verdiğini işittim ama tepki vermedim.

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Artık çok rahatsız edici bir hal aldı." Omuzlarımın çökmemesi için direndim. Başımı kaldırdım ve yeniden denizi izlemeye koyuldum. Başımı salıncağın zincirine yaslarken ekleyecek bir şey bulamadığım için susmayı seçtim.

Öylece belki bir ya da iki saat oturduk. Hiç konuşmadık. O, kurala uyduğu için susarken ben, diyecek bir şey bulamadığım için sustum. Dalgalar bu sırada söz sahibi olmuş, huzurlu bir melodiyi çalmıştı ruhumuza. Kokusu derinlerde bir yere işlenirken güzelliği gözlerimde kazılı resmini tazelememi sağlamıştı. Denizi seviyordum. Rahatlatıcı bir gücü olduğunu, üzgün gelen insanları daha huzurlu gönderdiğine inanıyordum.

Yanımdaki hareketlenme beni düşüncelerimden koparırken dönüp bakmaktan son anda alıkoydum kendimi. Kalkıp gidişini göz ucu ile izlerken ayaklarımla hareketlendirdim salıncağı. Ardından dayanamayıp "İyi geceler." dedim.

Duyacak kadar yakında olduğunu biliyordum, cevap vermeyeceğini bildiğim gibi... Ancak yine de beklemiştim, aptal olduğum o kadar belliydi ki...

Onun gidişinin ardından kendimi o sokakta bulmam çok sürmemişti. Bu gün, dünkü gibi bir çare bulamadan dönüyordum. Çokta şaşırmamıştım doğrusu. Benim herzaman seçeneklerim az olmuştu. Çarem ya yoktu ya da işe yaramazdı. Alışmıştım buna.

Alışmıştım çaresizliğe.

🌊⭐🌊⭐🌊⭐🌊⭐🌊⭐🌊⭐🌊⭐🌊⭐🌊⭐

DENİZ KABUĞU ~ ZEHRA SAĞIR

17.01.2017

DENİZ KABUĞU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin