21. BÖLÜM: SIR

868 82 2
                                    

Hastanenin küflü kokusu burun direğimi sızlatırken birbirine yapıştığını hissettiğim kirpiklerimi zorlukla araladım. Beni ilk olabildiğine bulanık bir görüntü sonrasında ise net bir tavan karşıladı.

Bir süreliğine işlevini yitirmiş gibi hissettiğim beynim ağırdan alarak neler olduğunu hatırlattığında etrafıma bakınmayı akıl edebildim. Annemi hasta yatağının sağında kalan beyaz koltukta uyuya kalmış bir halde gördüğümde yüzümü buruşturdum.

Muhtemelen bütün gece böyle kalmıştı.

Sahi, kaç gece uyuyordum?

Annemin anlattığına göre yedi yaşında bir bisiklet kazası yaşamış ve beyin sarsıntısı geçirmiştim. Ve ydei yaşından önce yaşadığım herşey silinmişti hafızamdan. Yedi yılım beynimin küflü topraklarına gömülmüş zehirli kokusuyla sancıyordu.

Bu garip görüntüler hakkında ise hiçbir fikrim yoktu. Aslında yeni değildi ama hiç anneme ya da babama söylemediğim için doğru bir cevap bulamamıştım. Nedense doğru cevabın onlarda olduğuna inanmıyordum.

Annemin hareketlendiğini gördüğümde ona döndüm gözlerini açmıştı. Uyku sersemi hali üstünden kalktığında gözlerini bana çevirdi.

Telaşlı hareketlerle yerinden kalktı ve yanı başıma çöktü.

"Bebeğim? Kendini nasıl hissediyorsun?"

Elini, beyaz yastığa saçılmış saçlarımda gezdirirken zoraki bir gülümseme belirdi yüzümde.

"Daha iyiyim." Cansız sesimin kırılganlığı beni bile şaşırtırken annemin artan endişesini hissedebiliyordum.

"Neler olduğunu biliyorum." dediğinde gözlerim ardına kadar açıldı.

"Çocuğu dövmediğini söyle!"

"Baban olmasaydı bu imkânsız olurdu." Hala onun sıkıntısını yaşarcasına bıkkın bir nefes verdi.

"Anne!" Yapmacık bir öfkeyle başımı diğer tarafa çevirince dudaklarında oluşan gülümsemenin sıcaklığını hissettim.

"Tatlım ben... Bunları yaşamanı istemezdim." dediğinde tepki vermedim.

O acıyla birlikte gördüğüm şeyleri duyunca ne diyeceğini düşünüyordum. Yapacağı mantıklı bir açıklaması olacak mı, diye merak ediyordum.

Bir anda ona döndüğümde hafifçe başını geri çekti.

"Anne," dedim ve ne diyeceğime karar verdim. Annemin beklenti dolu gözlerine bakıp devam ettim. "Benim küçüklüğümden neden bahsetmiyorsun?" diye sorduğumda gerildi ancak bunu öyle çok saklamaya çalışıyordu ki saçlarımda gezen eli olmasa hissetmezdim.

"Nereden çıktı bu?" Zorlukla gülümsediğinde onu dikkatle izliyor verdiği tepkilere anlam vermeye çalışıyordum ancak pek başarılı olduğum söylenemezdi.

"Belki bizi neşelendirir diye söyledim."

Elini saçlarımdan çekti ve uyuya kaldığı koltuğa geri oturdu.

"Bebeğim bu konuda gerildiğimi biliyorsun." diye ağzının için gevelediğinde sustum.

Bir anne neden kızının küçüklüğünü anlatmayı istemezdi ki? Ona göre geçirdiğim kaza onun hatasıydı. Ve yedi yaşımdan öncesini hatırlamak onu üzüyor diye bana anlatmıyordu.

"Anlamıyorum," diye başladım söze. "Bir anne neden çocuğunu böyle şeylerden mahrum bırakır. Mademki hatırlamıyorum, neden bana bu konuda yardımcı olmuyorsun?"

Cevap vermeyince öfkelenerek devam ettim. "Bilmek istiyorum! Benim de diğer herkes gibi mutlu bir çocukluk yaşayıp yaşamadığımı merak ediyorum anne! Neden?"

Zarif eliyle alnını sıkıştırdığında bakışlarını benden gizlediğini anladım.

"Ne oldu anne? Ben çocukken ne oldu?"

Annemin eli durdu ve bedeni kaskatı kesildi. Bir süre nefes bile alamadı. Sonra yerinden kalktı ve anlamadığım bir şeyler geveleyip kapıya doğru ilerledi.

O sırada bedenime öyle bir sinir nüksetti ki, yataktan doğruldum ve isteğim dışında yatağın yanında duran sürahiyi hastane duvarına çarpıp bağırmaya başladım.

"Anlat bana! Bunu bilmeye hakkım var!"

Annem beni hiç duymamış gibi odadan çıktığında sakinleşmem imkânsız oldu. Ellerimi saçlarıma gömüp bir kaç derin nefes aldım. Olmadı, gram işe yaramadı.

O sırada birkaç dakika önce kapanan kapı geri açıldı. Sımsıkı kapalı gözlerimi açmadan öylece durdum.

Deniz kokusu.

Gözyaşları ile sızlayan gözlerimi açtığımda Eymen elinde bir demet papatya ile odanın ortasındaki cam kırıklarına bakıyordu.

Ardından gri gözleri bana döndü. Aldığım nefes sekteye uğrarken yanağımdan akan yaşın sıcaklığını hissettim.

"Geçmiş olsun dilemek için gelmiştim." derken sesi ifadeden yoksundu.

Yanağımdaki yaşı silip "Otursana." diye mırıldandım.

Beyaz koltuğa oturmadan önce elindeki çiçek demetini sürahinin kırılmadan önce durduğunu komodinin üzerine koydu.

"Nasıl hissediyorsun kendini?" diye sorduğunda saçlarımı geriye attım.

"Olması gerektiği gibi."

Gözlerini üzerimde gezdirip derin bir nefes aldı.

"Açıklamayacak mısın?" diye sorduğunda ilk anlamadım.

"Anneme sormadın mı?"

"Senden duymak istedim."

Bakışlarımı ondan kaçırıp yerdeki cam kırıklarına baktım. Ve beni şüpheye düşüren o aptal olayı anlatmaya başladım.

"Yedi yaşımdayken bisiklet kazası geçirmişim, kritik bir beyin travması veya sarsıntısı -herneyse işte- yaşamışım. Bu gün o yüzden..." devam etmeme izin vermeden "Mışım?" diye sordu.

"Ben... Hatırlamıyorum. Hem o günü hem de öncesindeki diğer her şeyi."

Ne tepki verdiğini görmemeyi seçerek odayı incelemeye devam ettim. Ardından onun derin nefesini duydum ve yerinde hareketlendiğini hissettim.

"Öyleyse yeniden geçmiş olsun." dedi ve yerinden kalktı. Odadan çıkana kadar geniş omuzlarını izledim. Kapıyı ardından kapattığında üzerime çöken yalnızlığın altında adeta ezildim.

Yatağın içine yerleşip uyuyabilme umuduyla gözlerimi kapattım.
💫💫💫💫💫💫💫💫

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

28.01.2018

DENİZ KABUĞU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin