1.Bölüm: O Vurulmuştu!

90 12 91
                                    

Keyifli okumalar!!

"Aşkımmm! Hazırlan hadi bir saate ordayım."

Güne böyle bir sesle uyanmak ne kadar güzel biliyor musunuz? Hayır bilemezsiniz! Çünkü böyle bir sesten dünyada yok. Sevdiğim adamın sesi, her seferinde dahada aşkla baktığım köyü kahverengi gözleri. Beni hep çevreleyen varlığını her daim hissetiğim o güçlü kolları.

O benim sevdiğim adamdı.

"Ne! Nereye götüreceksin beni aşkım. Sabahın köründe o güzel sesinle uyandırdığına göre güzel ve önemli bir yer olamalı."

O güzel kıkırdaması kulaklarıma tarif edilemez bir melodi dinletirken ağabeyimin sesi duyuldu.

"Rüzgar ne zaman uyanmayı düşünüyorsun. Saat 10 oldu. Hadi kalk güzelim."

"Tamam ağabey geliyorum."

"Ve sen benim yakışıklı ve beyaz atlı prensim beni nereye götüreceksin?"

"Ve sen benim prensesim. Sana hiç bir bilgi sızdıramam. Sen bir saate hazır ol yeter."

"Okey. Anlaşıldı ağzından laf alamayacağım. Peki öptüm birtanem."

"Bende birtanem."

Ben Rüzgar Çamkıran, zengin bir ailenin tek kızı, ağabeyinden başka kimsesi olmayan, yirmi bir yaşında siyah ve upuzun saçları olan ara ara gözlük takan, çıtı pıtı, hayattan keyif alan bıcır bıcır bir kızım. Benim için hayat gezmek, eğlenmek ve Güney Sert'ten ibaret. Evet sevdiğim adamın adı Güney. Ailem öldüğünde beni hayata tekrar bağlayan adam.

Yataktan kalktım ve odamın içindeki lavaboya doğru ilerledim. Yüzüme su çarpıp çıktım. Odaya geri girip giysi dolabına doğru ilerledim. Kapaklarını açıp içinden sarı boğazlı kazak ve siyah bir kot pantolon aldım. Kabine girip giydim. Sonra boy aynasında kendime baktım. Makyaj işini halletim. Saçlarım kendinden dalgalı olduğu için hafif tarayıp açık bıraktım. Saçlarımın boyu kalçalarımın biraz daha üstünde bitiriyordu. Güney onları 'portakal kokulum' diye seviyordu.

Kendime yine boy aynasında baktım ve odadan çıktım. Merdivenleri üçer dörter, hoplaya zıplaya ve en sevdiğim sanatçının en sevdiğim şarkısını mırıldana mırıldana indim.

"Ağabeyim! Günaydın."

"Sanada meleğim."

"Kahvaltı mı yapıp hemen çıkacağım. Güney beni almaya gelecek."

"Öyle mi nereye gidiyorsunuz?"

"Bilmiyorum sürpriz dedi."

Hızlı bir şekilde kahvaltımı yaptım ve dişlerimi fırçaladım. Sonra siyah zincirli ve küçük çantamı aldım. Birde siyah montumu.

Kapıya çıktığımda güneş direkt yüzümü aydınlattı. Güney'in siyah arabasını gördüm. Güney orta halli biriydi. Ama maddi durumu beni hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. Onun kalbi zengindi. O da benim gibi hayat dolu bir insandı.

Arabadan inince sıkıca ona sarılıp 'günaydın sevgilim' dedim. Oda bana dedi. Arabaya bindik. Ne ben konuştum nede o. Arada bir gözleri bana dalıyordu benimkide ona sonra yola bakmaya devam ediyordu. Tam ağzımı açıp 'daha gelmedik mi?' diye sitem edecektim ki Güney'in telefonu çaldı. Elini torpidoya soktu ve telefonu aldı. Kulağına götürüp bir süre dinledi. Sonra bir küfür döküldü dudaklarından. Telefonu kapattı ve bana döndü.

"Rüzgarım. Benim acil bir işim çıktı. Ben özür dilerim. Sana yaptığım şu süprizi yarına ertelesek."

"Önemli değil ama ne oldu?"

Mucize'mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin