°Koşarak Jungkook'u kolundan tuttum ve durdurdum"Ne yani kardeşini mi öldüreceksin?" sinirle bana baktı
"O benim kardeşim olsaydı beni öldürmeye çalılmazdı değil mi?"
"Evet ama belki yaptığından pişman olur."
"Kötüler pişman olmaz Young Mi." tekrar yürümeye devam etmişlerdi bende peşlerinden ilerliyordum. Jimin durup bana baktı
"Neden peşimizden geliyorsun?" Jungkook ikimizi takmayıp ilerlemeye devam etti
"Çünkü Ji Woo benim yakın arkadaşım Jimin."
"Off! Neyse hadi gidelim." birlikte Jungkook'un peşinden gittik
"Evet planımız ne?" Jungkook sakince Jimin'e baktı ve gülümseyerek sorusunu cevapladı
"O bizi bulacaktır zaten merak etme." İkimizde şaşkınlıkla Jungkook'a bakıyorduk. Sinirle ona yaklaştım
"Arkadaşımı hemen kurtarmalıyız anladın mı beni melez bozuntusu?" beni duymamış gibi yoluna devam etmeye başlamıştı sinirlerim iyice tavan yapınca kafasına sert bir şekilde geçirdim ama hissetmedi bile. Bende masum bir kız çocuğu gibi arkasından yürümeye başladım. Okulun çıkışına gelince Jimin ve bana döndü
"Şimdi birlikte ses getiren bir şey yapacağız ki kardeşimi kışkırtalım."
"Nasıl yapacağız." çarpık bir şekilde gülümsedi
"Savaş çıkaracağız ve bütün grupları birbirine düşüreceğiz." ikimizde korkudan altımıza etmek üzereydik
"Ne diyorsun sen?" diyerek Jungkook'a çıkıştım
"Buradan iki yüz kilometre ileride bir tapınak var ama aslında orası tapınak değil vampirlerin dostluk içinde yaşamasını sağlayan büyünün kökü orada."
"Sen bunları nereden biliyorsun?" aklımdaki soruyu Jimim sorunca sessizliğimi korumuştum
"Benim de kendime göre sırlarım var dostum. Hadi gidelim." sonucunda arkadaşıma kavuşacağım gerçeğiyle onlarla birlikte gittim ama vampir gruplarının da birbirlerine girmesini istemiyordum çünkü benim ailem düşük bir grubun üyesiydi tıpkı benim gibi.
***
Şaşkınlıkla önümdeki yapıya daha doğrusu olmayan yapıya bakıyordum
"Jungkook sağol ya cidden burası çok güzel bir tapınakmış." dalga geçer gibi bunları söyleyince yer oturup dinlenmeye başladım çünkü gerizekalı Jungkook'un bizi getirdiği yer de binanın b si bile yoktu
"Susun bir dakika." biraz uzağındaki çalılıkların oraya gittik ve eliyle bir şeyler aramaya başladı, sanki zafere ulaşmış gibi gülümseyince bir 'klik' sesi duyulmuştu. Ayağımın altındaki toprak sallanmaya başlayınca koşarak Jimin'in arkasına saklanmıştım ama o sadece bana gülüyordu. Toprak biraz havalanmaya başlagınca küçük dilimi yutmak üzereydim. Önce beton dan olan tapınak yer yüzüne çıkmıştı sonra da içerisinden yaşlı bir keşiş. O adam orada nasıl yaşıyordu? Sorduğum soruya bak sanki her şey çok normal ya. Adam Jungkook'u görünce gülümsemişti
"Oo Jungkook görüşmeyeli nasılsın?"
"İyiyim siz nasılsınız Keşiş Dong."
"Ehh iyiyim işte." Jimin ve bana bakıp kaşlarını çattı
"Yabancıları sevmediğimi biliyorsun."
"Merak etme onlar yabancı değil." biraz şüphe ile bizi inceledikten sonra içeri buyur etmişti. Dışına göre gayet normal bir içi vardı en çok da buna şaşırmıştım
"Ne zamamdır uğramıyordun hangi rüzgar attı seni buraya Jungkook?" masaya oturunca ilk soru Jungkook'a sorulmuştu
"Sadece seni özledim keşiş." şuan resmen Jungkook'a hehe kesin diyesim vardı ama planı vardı muhtemelen ve içine etmek istemiyordum. Jungkook adamın yanındaki koltukta oturuyordu
"Keşiş bana çocukluk resimlerimi getirir misin? Bakmayalı çok uzun süre oldu." adam kafasıyla onaylayıp içeri girdi Jungkook'da cebinden beyaz bir toz çıkarıp keşişin kabındaki kutsal suyuna döktü. Jimin'in gözleri kocaman olmuş neredeyse yerinden çıkacak raddeye gelmişti
"Jungkook ne yapıyorsun?"
"Sessiz ol Jimin sadece planın bir parçası öyle bir şey yapacağımızı duysa izin verir mi sence?" tam itiraz edecekti ki keşiş elindeki fotoğraflarla gelmişti
"Al bakalım Jungkook." biraz Jungkook'un küçüklük resimlerine bakıp eğlenmiştik ama sonra keşiş derin bir uykuya dalınca hızlıca yerlerimizden kalmıştık. Jungkook sanki ezbere bildiği yolları hızlıca gitmişti en sonunda dört duvardan başka bir şeyin olmadığı yere geldik
"Ee şimdi ne yapacağız duvarın içinden mi geçeceğiz?" alaylı soruma ikiside cevap vermemişti bunun yerine Jungkook elini bir taşın üzerine koyup bastırdı. İçeri çöken taşla birlikte bir kapı açılmıştı. Acaba bugün daha ne kadar şaşırabilirdim? İçeri girip etrafa bakındım boş bir oda sadece ortada bir yerde cam fanus içinde yeşil, kırmızı, mavi ve sarı renkte mücevher vardı. Jungkook fanusu tek hamlede kırıp mücevheri eline aldı
"Bu kadar kolay mıydı?" Jimin tek kaşını kaldırıp Jungkook'a bakıyordu. Jungkook elindeki mücevhere baktı
"Hayır bu kadar kolay değil çünkü..." gülümseyerek taşı parçaladı
"Bu bir tuzak yere yatın çabuk."
Lütfen vote ve yorum atmayı unutmayın
Biliyorum ki ybler artık uzun süre arayla gelmeye başladı ama elimde olan bir şey değil lütfen anlayışla karşılayın bebişlerim ❤❤
(Şuraya Tae'yi de koyayım da aklınız karışsın mxmxmxm)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
halfblooded (Jeon Jungkook)
FanficLise hayatımın ilk günü kendi grubumdaki insanlara bakıyorum. Herkes birbirleriyle konuşup anlaşırken O elindeki kitabı sessizce okuyordu yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Buradaki herkesten bağımsız gibiydi, farklıydı buna emindim... Belki de Yeşi...