6

3.8K 425 104
                                    

Apartmanın kapısının önüne geldiğimde alnımın terini kolumun tersiyle sildim. Hava hala soğumamıştı, öğlen sıcağı bazen yakıyordu. 

Kapıyı hızla iterken bir şeye çarptım. Aslında ben değil kapı çarpmıştı ama bu ayrıntıyı boş verin. Çarptığım şeyden kedi cırlaması gibi bir ses çıktığında alt dudağımı ısırdım. Eğer Hamide ablanın küçük kızı Elif'e çarptıysam boku yemiştim çünkü, Hamide abla beni halı silkeler gibi balkondan aşağı çırpardı. 

Ama işe bakın ki çarptığım kişi başka bir çocuktu. Yirmi yaşında gözlüklü ve tıp okuyan bir çocuk.

Alnını tutarak kendi kendine söyleniyordu. Henüz beni görmemişti.

"Yahu ne bu hız? Arkanızdan atlı mı koşturuyor efendim? Alnımı yardınız. Hayatıma iki kafalı olarak devam-" Başını kaldırıp beni gördüğünde sözünü yarıda kesti.

"Çok üzgünüm," deyip ona doğru yaklaştım. Gerçekten üzülmüştüm çünkü, alnı bayağı bir kızarmıştı. Büyük ihtimalle şişecek ve ağrı yapacaktı. 

"Arkada olduğunun farkında değildim," dedikten sonra alnına daha iyi bakabilmek için çenesini tuttum hafifçe. Çarpıntı sebebiyle burnuna doğru kaymış gözlüğünün ardından kocaman gözlerle bana bakıyordu. 

Gözleri elaydı sanırım. Yeşil, mavi ve sarının cümbüşü. 

Yani... Bilemiyorum. Bu veledin gözleri çok güzeldi. Kalbime tuhaf şeyler yapacak kadar.

Gözlerimi gözlerinden çekip alnına baktım. Diğer elimin işaret parmağıyla şişliğe dokunca, yüzünü buruşturdu ve acıyla inledi.

"Gerçekten çok özür dilerim," dedim geriye çekilerek. Elini önemli değil der gibi havada savuşturdu. 

"Evde buz vardır,burada oturup beni bekle."

"Hayır, gerek yok gerçekten-"

"Otur ve bekle. Lütfen," dedim gözlerini içine bakarak. Çok ısrarcı bakmış olmalıyım ki gözlerini kaçırıp merdivene oturdu yavaşça.

Normalde eve kadar çıkarken saatlerdir yürüdüğümü düşünürdüm ama tam iki dakikada hızlıca merdivenleri çıkıp buzdolabından mavi buz kabını aldıktan sonra ince bir beze sardım. Ecza dolabından bir merhemi aldım ve aynı hızla geri dönüp koşarak merdivenleri indiğimde hala oradaydı. 

"İşte geldim," deyip dizinin önüne çöktüm. Yüzüne baktığımda elim ayağım buz kesildi. 

Ağlıyordu.

"O kadar çok mu acıyor?" dedim suçluluk dolu bir sesle. Sağ eliyle gözlüğünü çıkardı ve gözlerini ovdu. 

Gözlerini kısarak bana baktığında bir şey oldu. Tuhaf bir şey. İçimde. 

"Şşhh, ağlama. Bak bunu koyduğumda acısı dinecek. Merhemde süreceğim. Hey, ağlama lütfen."

Kendimi dövesim vardı. Ulan küçücük bir kedi gibiydi, çok sevimli ağlıyordu. Gülsem mi, ağlasam mı bilemiyordum. 

Buzu yavaşça alnına yasladığımda ağlayışı arttı ve acısından dolayı alnının üzerindeki elimi tutup sıktı. 

Bir süre öylece bekledik. O ağladı, ben onu izledim. Göz yaşları hafif hafif dinince buzu çektim. Canını yakmaktan korkarak merhemi hafif hafif alnına sürdüm. Ben onun alnına merhemi sürerken, o yüzümü izliyordu. 

"Tamamdır," deyip gülümseyerek geri çekildim. Başını aşağı yukarı sallayıp oda gülümsedi. 

"Daha iyi misin?"

"Evet. Bebek gibi ağladığım için üzgünüm," deyip kızararak gülümsedi. 

"Asıl ben kapıyı kafana geçirdiğim için üzgünüm. Çok özür dilerim." 

"Sorun değil, olur böyle kazalar."

Bir sessizlik oldu ve öylece bir an birbirimize baktık. Cebimdeki çikolata aklıma geldiğinde gözlerim ışıldı, bundan emindim. Çikolatayı çıkarıp ona uzattım.

"Özür hediyesi."

Daha da utandı ve gözlerini kaçırdı. "Çocuk muyum ben?"

Evet. "Ne alakası var canım? Herkes çikolatayı sever. Al hadi."

Bana bakmadan, çekinerek elini uzattı ve çikolatayı aldı. Sonra ayağa kalktı. "Gitmeliyim. Çikolata için teşekkürler."

Hiçbir şey söylememe izin vermeden apartmandan çıktı. 

Küçük velet.

Gülümsedim.

xxx

pejmürdeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin