"Bugün eğlence varmış üniversitenin oradaki kumsalda. Kışa girmeden önceki son sıcak günler. Gidelim mi abi?"
Omzumu silktim amfiden çıkarken. "Olabilir. Fark etmez bana."
"Kalabalık olacakmış."
"Dedim ya, fark etmez. Mithat gelecek mi?"
Baran alt dudağını büktü. "Sorarım ona. İşten geç çıkıyor o, belki gelmek istemez."
'Tamam' der gibi başımı salladım. Karşıdan gelen Seda el sallayınca baş selamı verdim.
Açıkçası kafamı toplayamıyordum. Annemi özlemiştim. Sabah gelirken bisikletimin zinciri atmıştı. Çamaşırları çamaşırcıdan almayı unutmuştum. Bir dersten büte kalmıştım. Şu sıralar hayatla aramız pek iyi değildi anlaşılan.
Akşam olduğunda Baran'la beraber kumsala gelmiştik. Mithat sevgilisiyle vakit geçirmeyi tercih etmişti. E biz de saptık, kumsala gidip eğlenmekten başka yapacak ne vardı ki?
Gerçekten ortam kalabalıktı. Geleneksel ateş yakılmıştı. Ama bu ufak bir ateş değildi, çok büyüktü ve etrafında geniş bir çember vardı.
"Sanırım birkaç üniversiteden gelen öğrenciler. Güzel ortam," diye yorum yapan Baran'ı onayladım. Yorgun hissediyordum biraz ama burası gerçekten güzel bir yerdi, bu yüzden zihnim açılmıştı.
"Lan!"
Baran'a baktım. "Ne oldu?"
Gözleri kocaman açılmıştı ve bir yere bakakalmıştı. "Şu bizim aşağı kata taşınan sarı afet değil mi?"
Gösterdiği yeri ilk önce kavrayamadım. Sonra onu gördüm. Küçük veledi.
Şaşkın şaşkın etrafına bakınıyordu, yanındaki sarışın arkadaşının zoruyla geldiği belliydi. Gülümsemeden edemedim.
"Evet o."
"Engin hadi gidip karşısına oturalım," deyip annesinden çikolata isteyen çocuk gibi baktı bana. Gözlerimi devirdim.
"Sen git, ne bok yiyorsan ye. Beni karıştırma abi," dememe rağmen çoktan kolumu çekiştirmeye başlamıştı.
Oturuverdik. Gözlerim bir anlığına onu aradı. Karşımdaydı. Beni henüz görmemişti, ki görse bile bir şey değişmezdi. Biz tanışmıyorduk bile.
Bizim bölümden Ferhat yerinden bağırarak kalktı. "Hoş geldiniz millet! Sıcak günlerin son eğlencesine hoş geldiniz!"
Herkes ıslık çalıp alkışladı. "Biliyorsunuz ki, biz çok uysal ve aklı başında çocuklarız," dedi gülerek. Orada bulunan her bir kişi bunun bir dalga olduğunu biliyordu, onlarla beraber bende güldüm.
"Bu yüzden, alkol ve ayıp hareketler yok. İyi eğlenceler!"
Tekrar büyük bir ıslık ve alkış tufanı koptu, bende katıldım. Tanımadığım bir kız küçük bir keseyi sırayla herkese uzatıyordu. Sıra bana geldiğinde, "Bu ne?" diye sordum. Kız gülümsedi. "Şarkı söyleyeceğin kişiyi seçeceksin."
Kaşlarımı çattım ama elim keseye gitmişti. "Ben şarkı söyleyemem ki," diye mırıldanıyordum aynı anda. Kağıdı açtım. İTÜ'lü Melek yazıyordu kağıtta. Kimdi ulan bu?
Kağıtları dağıtan kız yerine oturup kendine çıkan kağıdı açtı ve sesli okudu. Bizim üniversiteden bir kızla eşleşmişti. Yanlarında Güzel Sanatlar Fakültesi'nden ayarttıkları çocuk gitar çalıyordu.
Uzunca bir süre böyle geçti. Herkes iki kez çıkıyordu. Sıra bana gelmiyor diye mutlu olmuştum ki beni dürtüklediler. Kağıttaki ismi sesli okudum. Ortaya geçip oturdum ve yanıma gelen kız bana gülümsedi. Bende hafifçe tebessüm ettim. Aklımda bir şarkı vardı. Çocuk yanımıza geldiğinde şarkının ismini söyledim.
Şarkı başladığında ne kadar söyleyemesemde denedim. Kız bana ayak uydurmaya çalışıyordu ama utandığı için pek sesi çıkmıyordu. Başımı sağıma çevirdiğimde küçük kızı gördüm. Bana gözlerini dikmişti.
Ona baktım. Şarkı biterken gözlerimi ateşe çevirmiştim. Herkesi alkışladıkları gibi bizi de alkışladılar. Gülümseyerek yerime oturdum.
Bir saatin sonunda sıra ona gelmişti. Kimle eşleştiğini merak ediyordum. Kağıdı açtı ve bir kez bana baktı. Sonra okudu. İsmimi duyduğumda şaşırdım ama belli etmeyip yerimden kalktım.
Aynı anda dizlerimizin üzerine oturduk. Tam karşımdaydı. Dizlerimizin değmesi için birkaç santim kıpırdamam yeterdi. Kıpırdamadım ve ona bakmaya devam ettim.
Kalbime ne oluyordu? Şu gözler... Nasıl böyle ışıldayabiliyordu?
Çocuğa şarkının ismini söyledi. "Ben bunu bilmiyorum," dedim. Bana baktı. Omzunu silkti hafiften ve gülümsedi. "Ben söylerim, sen dinle."
Açıkçası bozulmuştum ama çaktırmadım. Ve beklemeye başladım.
Gözlerimi ona sabitledim ama o bana bakmıyordu. Üzerindeki gömleğin düğmeleriyle oynamayı tercih etmişti. Şarkıya başladığında bir an durdum. Ah, tabii ya. Bu kızın sesinin güzel olduğunu unutmuştum.
Büyülenmiş gibi ona bakmaya devam ettim. Gözleri arada bir beni buluyordu ve gülümsüyordu.
Küçük kız. Çok güzeldi. Sesi, kalbime parmak uçlarıyla dokunuyormuş gibi hissettiriyordu.
Ufak elleri birbirine yaslanmıştı, parmakları birbirine kenetlenmişti. Onu izlediğimi biliyordu ve yanakları kızarıyordu. Gülümsedim.
"Bi' gün gideriz de söz veremem kendimden emin değilim,
Devam edemeyiz son seferden kaç kere dedim...Bana inan düşündüm gelmeyi ama üşendim tükendim öyle,
Bana güvenme düzeltemem her şeyi huyumdan yapımdan böyle..."Etraftan kopan çığlığı, ıslığı ve alkışı duymadım. Işıl ışıl gözleri bana döndüğünde bakışlarımı tekrardan ateşe çevirdim.
"Beğendin mi?" diye sordu sadece benim duyabileceğim şekilde.
Ona bakıp tekrardan başka yere baktım. "Hiç beğenmedim."
"O yüzden mi muazzam bir şeymişim gibi beni izledin?"
"Yanlış görmüşsün, seni izlemedim ben."
Gülümsedi. Öyle bir gülümsedi ki, onun bir yıldız olduğunu düşündüm.
xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pejmürde
RomanceEngin pejmürde bir adamdı. Zehra da onun kalbine sığacak kadar ufaktı. xxx İthaf: Balkonda oturmayı sevenlere. xxx 10 Mart 2018 - 25 Haziran 2019