hiçbir şeyin devası

26 5 0
                                    

Sordu önce, kendi kendine, saydı saydı saydı, saya saya bitiremedi. Kaç gün oluyordu, hesabı şaştı. Zaten günleri de şaşmıştı artık, gece yarıları uyanıyor, sabahları yatıyordu uykuya, gün pencerede belirmeden kapanmıyordu gözleri, sanki karanlıkta görecekti bütün istediği cevapları.
Parmak uçlarıyla dokundu diğer elinin parmaklarına, günleri saymayı denedi en baştan, beceremedi yine, bir bir korkar gibi dokundu kendi tenine, ürker gibi, yine karıştı kafası, yumruğunun içine aldı hınçla.
"Ne yaptım ki ben?" dedi sonra, sessizce, kendine bile söylerken acıdığından, kendinden bile utanarak ama Tanrıya meydan okurcasına. "Ben ne yaptım ki, günahım var mıydı?"
Kalın telli saçlarına gitti elleri, ensesini kaşıdı, ne ara bırakmıştı eli elini?
Ne söylemişti, onu düşündü, düşündü, düşündü, saniyeler birbirine karışıp sarmaş dolaş sızana kadar düşündü. Sözlerini geçirdi gözünün önünden, her biri karanlıkta vücut bulmuşçasına, harfler sanki süzülüyordu tepesinde balkonun eski tahtaları değil. Sessizliği dinledi sonra. Yalnızlık gelip oturmuş yanına, tanımazdan geldi. Sanki tanırsa noksanlıklara tahammül edemezdi daha fazla.
Alnına dökülen saçları beyazlıyordu artık, beyazladıkça kaşınıyor, sanki kaşıdıkça daha çok beyazlıyordu. Her gün yoruyordu onu, yoruyordu da sırtına yüklendiği odunların ağırlığı yüreğine oturan ağırlığı hafifletiyordu sanki. Kaçacak yeri yoktu, kaçacak kimsesi yoktu, el mecbur oturuyordu orada, kâh balkonun çürümeye yüz tutmuş yaşlı tahtalarını izliyordu, kâh yıldızları izliyordu yaşlı gözleriyle. Yalnızlık dürtüp duruyordu kolunu da fark etmemiş gibi yapıyordu o, eğer ki bir anlarsa farkında, saldırırdı direk kalbine. Ağlamaktan da yorulmuş artık ayrıca, damla damla süzülen hiçbir yaş hiçbir şeyin tesellisi değil, hiçbir derdin devası, hiçbir yaranın ilacı, hiçbir gidişin dönüşü değil.


yorgun ruhlar cemiyetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin