Geçmiş asla sona ermez, hatta geçmez bile...
William Faulkner
6 yıl önce....
Titrek elleriyle tuttuğu kağıt parçasını, deri kaplamalı masanın üstüne yerleştirdi. Korkusunu belli etmemek için sırtını dikleştirip yüzüne kalın bir zırh çekti ve parmaklarıyla dosyayı ileriye doğru itti.
Ne zamandır bu anı bekliyordu. Bitmesini o kadar çok istemesine rağmen bir türlü cesaret edemiyordu. Taki şu ana kadar. Nihayet kendinde bu cesareti yaratmayı başarmıştı. Artık tek yapması gereken arkasına bile bakmadan koşup uzaklaşmaktı.
Bu yüzden arkasını döndü ve kapının kolunu açmak için hamle yaptı ama sabahtan beri beklediği atak şuan hayata geçmiş durumdaydı.
Az önce masaya bıraktığı istifa dilekçesi, hemen yanında ki duvara fırlatıldı, içinde ki kağıtlar birbir etrafa saçıldı. Ardından korkunç ayak sesleri bu görüntüye eşlik etti. Kendine yaklaşmadığına inanmaya çalışsa da, bu inancı kolundan sıkıca tutan parmaklarla yok olup gitti.
"Küçük prenses beni bırakıp gidebileceğine gerçekten inanıyor musun? Sana aylar önce ne dedim, benim olmadan buradan bir adım dâhi uzaklaşmazsın".
Vücudu, kapı ve Demir'in iri bedeni arasında sıkışmıştı. Ne hareket edecek gücü nede yeri vardı. Kalakalmıştı öylece. Demir'in keskin bakışları, kendi ürkek ifadesi adeta kaybedeni belli bir yarışmanın içinde gibiydi.
Korkusu artık aşılamaz seviyeye bir ulaştığında "Fazla oluyorsunuz. Sizi ne hayatımda ne de çevremde istiyorum... Lütfen beni rahat bırakın". Bunu nasıl söylediği hakkında en ufak bir fikri dâhi yoktu. Her şey bir an da olmuştu. Sanırım deli cesarati dedikleri buydu.
Ama bu cesaretinin boş olduğunu Demir'in gür kahkahası gösterdi. Ölüm sanki bu gülüşte yatıyor gibiydi. Nefret ediyordu gülmesinden. Her şeyi mahvedebilirim der gibiydi bakışları, gülüşü ve hatta bedeninde ki bütün mimikler.
"Bu yüzden seviyorum seni prenses. Şu ürkek bakışların..."deyip işaret parmağını, Burçak'ın göz çevresinde gezdirdi. Daha sonra parmağı dudağının kenarına inip"Titrek sesinle bile hâlâ cesarca savaşabiliyorsun".
İşaret parmağı hala yüzünde dolanırken, hafifçe boynundan aşağıya doğru süzüldü. Burçak iğrenircesine dudaklarını sımsıkı birbirine bastırdı. Kendisine dokunmasından nefret ediyordu ve artık hiçbir söz bu durumu sonlandıracak güçte değildi ama hala bir şansı vardı. Oda dışarıda olan insanlardı. Yardım isteyecek sadece onlar kalmıştı.
Bu düşüncesini gerçekleştirmek için"Uzak dur benden!"diye bağırıp parmaklarını teninden çekti ve bütün gücünü kullanarak çığlık attı. Her hangi birinin kapıya vuramasını, neler olduğunu sormasını bekledi ama hala çığlık atarken hayatında yediği en büyük tokatı yüzünde hissetti.
Sanki bu tokat yanağına değilde, bütün vücuduna sertçe çarpan bir fırtına etkisi yaratmıştı. Sadece teni değil, iç organları dâhi hissetmişti bu ağır darbeyi. Gözlerinde ki yaşları tutamıyordu artık. Demir'in birazdan hayatının en büyük darbesini indireceğini anlaması uzun sürmezken, pantolonunun düğmelerini sırasıyla açtığını gördü.
Korkuyla yerde sürünüp duvarın dibine yaslandı. "Imdat!"diye az öncekinden daha gür bir çığlık attı ama sanki etraftaki herkes sağır kesilmiş, duymamakta ısrar ediyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Günahkarları
Misterio / SuspensoSeni sonsuza kadar seveceğim ufak kelebek. Sonsuza kadar?! Mümkün müydü bu ? Gerçekten sonsuza kadar onun sevgisine laik olabilecek miydi ? Yoksa sadece onun ağzından dökülen bir kaç basit kelime miydi bütün bunlar? Her şeyi eski haline döndürme...